Bölüm 9

2 0 0
                                    

  Ekip pusularını gerçekleştirdikleri günün sonuna doğru yola çıkmıştı. Yaklaşık üç gün boyunca kısa molalar vererek kendilerini ve atlarını dinlendirmişler, geri kalan yolculuklarında ihtiyaçları olacağı için avlanmışlardı. Şimdi kamplarının girişine yaklaşıyor, atlarına bağladıkları farklı boyutlardaki çanta ve sandıklarla zaferlerini temsil eder nitelikteki kazançlarını getiriyorlardı. Gerçekleştirdikleri saldırıları sonrasında at arabasından çıkan hijyen malzemeleri, sağlık kitleri ve birkaç silah düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Jayda bu kadar çeşitli eşyayla dönmelerine şaşırmıştı.

  Akşam saatlerine doğru kamplarına vardıkları için çadırlar boyunca dizilmiş ışık kaynakları kararan havayı aydınlatıyordu. Kamplarının orta kısmındaki en büyük olmak üzere çadırların çevrelerindeki ateşlerin etrafında oturan insanların aralarında yaptıkları ufak fısıldaşmalar ve bir köşeden başka köşeye neşeyle koşturan birkaç çocuğun devirmek üzere olduğu kazanda kaynamakta olan sebzeli çorbanın fokurdama sesleri duyuluyordu. Jayda derin bir nefes alarak çorbanın tatlımsı kokusunu almaya çalıştı. Tüm ateşlerin çevresine böyle kazanlar konulduğuna emindi ve muhtemelen hepsinde farklı çeşnilere sahip yemekler vardı. En azından sahip oldukları baharatlar içerisinde bir çeşitlilik. Kamp sınırındaki duvarların tepesinden duyulan gür bir borazan sesi tüm bu canlı geceyi süsleyen topluluğun dikkatini girişe vermesine sebep oldu. Jayda karanlık duvarlara ilerleyenlerin yüzündeki endişeli bakışları görebiliyordu. En önden gelen Verna arkasındaki kalabalıkla arasına oldukça mesafe koymuştu. Pusularının nasıl geçtiğini ilk öğrenenin o olmak istediği belliydi. Ya da aralarında eksik biri olup olmadığını. Jayda evine döndüğü için neşeli olsa da ormanın içindeki huzuru şimdiden özlemişti. Kabaran suçluluk duygusunu örtercesine bir gülümseme takınmaya çalıştığında yanağı sızladı. Şimdi morluğu azalsa da bazı mimikleri yaptığında yüzünün kasıldığını hissedebiliyordu. Pusuları sırasında kendisine saldıran iki adamın attığı yumruğun etkisi günler sonra bile hala tamamen geçmemişti. Atından indiğinde Verna çoktan yanına gelmiş ve kendisini kollarının arasına almıştı. Hava oradan ayrıldıkları zamana göre daha serinlemiş olmalıydı, Verna'nın kolları giydiği hırkadan dolayı olduğundan kalın hissettiriyordu. Jayda yoldan geldikleri için havadaki değişikliği fazla fark etmemiş olmalıydı. Verna tedirgince yanağında geçmeye başlayan karartıya dokundu. Gözlerini arkadan gelip atlarındaki çantaları çadırlara götüreceklere veren ekibe kaydırdı. Ciddi yarası olan biri var mı diye bakıyordu.

  "Merak etme hepimizde birkaç sıyrık ve morluk var."

  "Kanayan yaralarınıza yine de merhem sürmem gerekecek."

  Verna, Jayda geri çekilemeden ellerini vücudunda gezdirmeye başlamıştı. Şişlik ya da bandaj hissetmeye çalışıyordu. Jayda sırtında ve karnına dokunulunca biraz kasılsa da Verna'ya canının acıdığını fark ettirmemeye çalıştı. Geri kalan ekip de aynı ve daha detaylı kontrollerden geçecekti. Yolculuklarına çıkmadan önce hepsi ilk taramadan geçmişti. Vücutlarında o anın sıcağıyla fark etmedikleri bir yara olup olmadığına bakılmış ve vücutlarının farklı yerlerindeki sıyrıkların üstünde kuruyan kan temizlenmişti. Gövdelerindeki morluklar iç organlarında travma yaratıyormuş gibi bir belirti hiçbirinde yoktu. Ama Verna her pusu sonrası bu kontrolü kendisi yeniden yapardı. Jayden kendisinin garantici olmasıyla dalga geçiyordu ama Verna da pek farklı sayılmazdı. Jayden demişken.

  "Jayden ve Tobin'den haber var mı?"

  Verna elini Jayda'nın kollarından çekerken yüzündeki gergin ifade daha da belirginleşmişti.

  "Henüz hiçbir haber yok."

  Kardeşinin de aşağı yukarı kendileriyle aynı zamanda kampa gelmiş olması gerekiyordu. Jayda'nın beynini korku sarmıştı bile.

ASSULON 1 | SORİN KARDEŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin