Bölüm 28

2 0 0
                                    

  Sabah yemek alanında kahvaltılarını ettikten sonra İlos ile yakın bir madende görevlendirilmişlerdi. Notu okuduktan sonra Yarık'a nasıl gideceğini çözmeye çalışıyorlardı. Genelde ciddi ölçekli kavgalar cezalandırılırdı ama bunun ölçeğinin ne olduğunu İlos da bilmiyordu. Uzun zamandır kimse Yarık'a gidecek kadar sorunlu bir olay yaratmamıştı. Jayden özgürlüğüne kavuşmak için birini daha öldürmek istemiyordu. Bu yüzden muhafızları mümkün olduğunca katmamaya çalışarak nasıl oraya çıkabileceğini bulmalıydı. Akşam yemeklerini almak için yemek alanına gittiklerinde İlos'un aklına yaratıcı bir fikir gelmiş olduğunu umuyordu.

  Gelmemişti. İkisi de tatlı havuç soslu yarı pişmiş tavuklarını çaresizce yerken nasıl suç işleyebilecekleri gibi uçuk şeyler düşünüyordu.

  "Yaralamaya kadar gitsen bile büyük olasılıkla sadece hücre hapsi alırsın." İlos da Jayden'ın birini öldürmek istememesini anlayışla karşılasa da aklına gelen fikirler tükenmiş görünüyordu. "Birkaç günlük hücre hapsi alırsan tutulma günü dışarıya bile zor çıkarsın."

  "Ya hiç olay çıkarmasak? Tutulma gecesi doğruca tünellerden Yarık'a gideriz."

  "Eğer düzen anlattığın gibiyse kapağı açtığımız an bizi vururlar."

  O gece Yarıkta dolaşan askerleri düşündü. Hepsinde ateşli silah olan neredeyse bir düzine gardiyan. Kalabalıkta Yarık'ta kendilerini kaçıracaklarla, Jayda'yla buluşmak daha mantıklıydı.

   "Oraya nasıl gelecek ki?" İlos'un dünden beri çözemediği bir başka konu da buydu. "İçeriden mi kaçıracaklar, dışarıdan müdahaleye mi?"

  Jayden omuzlarını silkmekle yetindi. Kardeşinin ne planladığıyla ilgili hiçbir fikri yoktu.

  "Akşam orada olman gerekiyor, ya daha farklı bir saatte çıkarırlarsa?"

  "Ceza yaptırımı hep aynı saatte oluyor dememiş miydin?" İlos onaylarcasına kafa salladığında devam etti. "Önce bir nasıl çıkacağımızı çözelim de. Gerisini sonra düşünürüz." İkisi de yemeklerini bitirip ayağa kalktıklarında kirli tabaklarını diğerlerinin yanına yerleştirirken konuşmaya devam eden İlos'u dinledi.

  "Sadece seni almaya gelenler beni unutmasın yeter. Ümit tehlikeli bir şeydir."

  Jayden alınmış bir yüz ifadesiyle İlos'a döndü. "Seni asla bırakmam." Elini İlos'un çökmüş kemikli omzuna koyduğunda yıllar boyunca madenlerde kalsaydı kendi vücudunun da bu kadar zayıflayıp zayıflamayacağını düşündü. "Hem bana kek borcun var o kadar kolay kaçamazsın." Son kelimelerini yanlarından gelen bir başka ses bölmüştü.

  Horal Raglon, yeşil gözlerini diktiği Jayden'a bakıyordu ama ses yanındaki siyah saçları kazınmış adamdan gelmişti. Koba mıydı Vesta mıydı bu? O gün hücrelerine döndüğünde ayrılmaz üçlülerinin adını öğrense de bir tek hapse girmeden önce ekip liderleri olan Raglon'un adını aklında tutabilmişti.

  "Artık fazlalıkları yemiyor musun Sorin?"

  Jayden başta umursamadan yürümüş masada oturan adamları gerisinde bırakmıştı ama hala seslerini duyabiliyordu. "Müdürün gözüne yeniden mi girmek istiyorsun yoksa."

  İlos da duymuştu. Yanında tedirgin gözlerle çıkacak kavgaya hazırlanır gibi bir hali vardı. Kavga. Aslında Jayden böyle ufak kışkırtmalara karşılık veren biri değildi. Hatta o kadar saçma geliyordu ki sadece sıkıntıdan birbirlerine laf atıldığına kanaat getirmişti. Ama bunu kullanabilirim. Sadece iyi oynadığından emin olmalıydı.

  Sırıtarak arkasını döndüğünde üç adam da kendisine bakıyordu. "Çocuk gibi masanın arkasına saklanma da adam gibi ne diyorsan yüzüme söyle!" Böyle tipler ya çok salak olurdu ya da kurnaz. Salak olana oynamak olay çıkarması için daha hızlı olacaktı. "Prenses."

  Siyah saçlı olanın yanındaki yanık tenli adam dövmelerle kaplı uzun kollarını sıkarak ayağa fırlamıştı. Salak olanı bulduk. Çevredeki mahkumlar yavaş adımlarla dövüş çemberi kurmaya çalışıp taraf tutmaya başlasa da ilk itişmelerinde gardiyanlar ikisini de ayırmıştı.

  "Bir gece yemeksiz hücre hapsi!" Jayden ve Veste geceyi geçirecekleri dar ve karanlık hücreye girdiklerinde bu kadarının yeterli olmayacağı da kanıtlanmıştı. Daha etkili bir plan düşünmeliydi. Ah, deli olmalıyım. Umarım sensindir Jayda.

  Hücreden çıktığında günlük görevi olan çamaşırhanede neredeyse tüm sabah gözlerini ışığa alıştırmaya çalışarak geçirdi. Madenler loş olsa da hücre hapsini geçirdiği dört duvar içindeki dar alan ağır kapıdaki ufak cam da kapatıldığında simsiyah oluyordu. Yarın tutulma günüydü ve saatlerce sadece çamaşır katlamıştı.

  "Neyse en azından elimizde bir seçenek daha var." Çamaşırhanede tek olmadıkları için İlos yanına gelip fısıltıyla konuşurken aldığı katlanmış havluları uzaktaki raflara götürdü.

  Yarın sadece Jayda için ya da onun planına bel bağlayarak Yarık'a çıkmak istemiyordu. Kendi planının işe yaramamasından korkuyordu. Tek başına yaptığı ilk planın başarısızlıkla sonuçlanması kendisi kadar İlos'u da etkilerdi. Tobin'in birlikte çıktıkları yolculukta ölmesi gibi.

  İçeriye giren birkaç ayak sesini duysa da İlos kendisine yaklaşana kadar önündeki muslukların yanında lekeli kalmış gömlekleri ayırmaya devam etti. Kapı tarafında yarım daire şeklinde dizilen adamları göz ucuyla gördüğü kadarıyla bu sefer kalabalıklaşmış gibilerdi.

  "Sen git." İlos istemese de odadaki diğer iki adamla çamaşırhaneden çıkmıştı bile.

  İçeride etrafına toplanmış dokuz adam tehditkar bakışlarla Jayden'a bakıyordu.

  "Yarım kalmış bir işimiz vardı."

   "Emin misiniz? Gitmek isteyen varsa gidebilir." Jayden kendisine yaklaşan adamla ilgilenmeden son lekeli gömleği düzgünce katlamaya devam etti. "Bu sefer aramıza girseler de durmayacağım."

  Normalde tek kişi bu kadar adamla dövüşmezdi ama ufak bir antrenman da fena olmayacaktı. İlki üzerine atıldığında Jayden sağ yumruğunu adamın çıkık yanağına geçirmişti bile. Üzerine gelen birkaçından kurtularak en yakınındaki adamın yumruğunu engelleyip kolunu döndürdü. Birkaç saniye sonra adamın kafasını yıkama küvetine çarptırmıştı. İlk yumruk attığı adamın ayağa kalkmaya çalıştığını fark ederek çamurlu botunu kafasına geçirdi, bu sırada solundan yaklaşan adamı boynundan tutup kapı tarafındaki duvara fırlatmıştı. Arkasından yaklaşan adam böbreklerine vurduğunda hissettiği acıyla öne eğildiğinde elinde bıçak tutan adamın salladığı kolu yüzünün önünden geçmişti. Hemen toparlanmaya çalışarak bıçaklı olanın uzağına fırladı. Arkasındaki adama kafa atıp diğerinin kafasını duvara çarptırırken çamaşırhanede yükselen kan kokusu sabun kokusuyla ekşi bir uyum yakalıyor, acıyla bağıran mahkumların sesleri taş duvarlardan sekiyordu. Bıçak tutan adamın arkasından yaklaştığını görse de bir başka mahkumun yumruğunu savururken bıçağın omzunda bıraktığı ufak çizikten kaçamamıştı. Kapı tarafına ilerleyip kendisine savrulan bıçaktan kaçmaya çalıştı. Arkasından boynuna sarılmak üzere gelen adam yaklaşırken bıçak tutan mahkumun kolunu sert bir dirsek hamlesiyle kırıp acıyla yere düşen adama kafa atmıştı. Hızlıca arkasını dönüp yaklaşan mahkumun çenesine yumruğunu geçirdi. Ağırlaşan gövdenin ağzından çıkan kanlarla birlikte duvara fırlaması birkaç saniye sürmüştü. Hala üstüne gelmeye devam eden mahkumlardan birinin bacağına tekme atıp sendeletirken madene giden koridorlarda yükselen bağırma sesleri giderek yaklaşan koşma seslerine karıştı. Sendeleyen adamın yamuk tuttuğu ayak bileğine bastığında kırılan kemiklerin çatırtılarını acıyla bağıran adamın ağlama sesleri izledi. Kafasındaki yarıkla ayağa kalkan adam kendisine yumruk attığında ağzından kanlar akan diğeri üzerine koşuyordu. İki adamın kafasını tokuşturduğunda çamaşırhanede ayakta kalan son adam iri kollarını ona doladı. Jayden arkasındaki vücudun önce karnına sonra da bacağına vurup fırlatsa da adam hemen ayaklanmıştı. Kapıdan giren gardiyanlar içeride neler olduğunu anlayıp silahlarını çekemeden Jayden iri adamı onlara doğru itip koridora çıkmıştı. İçerideki karmaşa farklı işler yapan adamların birbirlerine attığı yumruklar ve tüm duvarlarda yankılanan delice gülme sesleriyle daha da vahşi bir hale gelmişti. Gardiyanlar ayağa kalkana kadar Jayden kalabalığın içinde kalsa da bir anda herkes birbirinin üstüne çullanınca Jayden kendisini tutmaya çalışan gardiyana çoktan yumruğunu geçirmişti.

ASSULON 1 | SORİN KARDEŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin