Sonunda Şenol ve Ayhan gidip üçümüzü bıraktıklarında gergince Zafer'e baktım. Gözlerini dikmiş Melih'i izliyordu. Melih de yerin dibine gömülmek istercesine etrafa bakınıp soğuk soğuk terliyordu.
On yıllık arkadaş olduğumuz için birbirimize destek olmamız, koruyup kollamamız lazımdı. Arkadaşlar bunu yapardı. Hele ki bizim kadar yakın arkadaşlar...
Yani götümü kurtarması onun asli göreviydi, bunu yaparken kötü bir arkadaş gibi ona engel olamazdım. Bırakalım da fedakarlık yapsın.
"Kanka ben markete gideceğim. HAYATIMIN AŞKINI boş bir dolapla karşılayamam. Sen şey edersin..." Anahtarımı çıkarıp onun eline sıkıştırdım, ardından hızlı adımlarla en uzaktaki markete doğru ilerledim. Arkama bakmıyordum bile. En son köşeyi döner dönmez yaldır yuldur koşmaya başladım.
Bu siktiri boktan duruma nasıl düşmüştüm böyle? Ne halt yemem gerekiyordu? Nasıl bir gerizekalı sevgilisi yerine sevgilisinin nişanlısını kaçırabilirdi!?
Her an kendimi daha çok boğmak isterken derin derin nefesler aldım. Lisedeki rehberlik hocam ne derdi? 'Kötü hissettiğinde o gün olan güzel şeyleri tekrarla. Bu senin hayatla mücadele etmeni kolaylaştırır.'
Evet, tabii ya, olumlu şeyleri düşünmeliydim.
Birincisi, Yeliz kimseyle evlenmiyordu. Gerdek gecesini düşündükçe elimin ayağımın titrediğini düşünürsek en olumlu şey buydu.
İkincisi, Melih'le çok güzel taşak geçmiştik. Resmen ferahlamıştım.
Üçüncüsü, Ayhan'ın gözü şişip kapanmıştı. Artık el hareketi çektiğimde o elimi alıp terbiyesizce bükemeyecekti. İki ay daha rahattım.
Olumsuz olanlar da abartılacak şeyler değildi. Yeliz yerine gerdek gecesine giren ben olabilirdim ama olmazdı herhalde öyle bir şey. Olmazdı değil mi?
Hem ne kadar güzel olduğunu düşünürsek, ben değil o altta olurdu. Tabii ya. Benim kaslarım bile vardı, nasıl harcanabilirdi bunlar şimdi? Rahatlayıp derin bir oh çektim. Bu sırada fark etmeden markete gelmiştim.
Uzun uzun ihtiyacım olmayan her şeyi satın aldıktan sonra maaşın yarısını bırakarak oradan ayrıldım. Amacım (sikilmemek) uğruna ufak bir bedel olduğunu bildiğimden problem değildi.
Eve geldiğimde kapının aralık olduğunu fark ettim, inşallah Zafer evin halini görüp tüymüştür diye dualar ederek içeri girdim. Tersanede çalıştığımdan maaşım fena değildi ama o zengin piçinin yanında solda eksi binlerdeydim. Harvard sıralarına kıçı değmiş biri benim ikinci elden pazarlıkla aldığım gıcırdayan koltuklara oturmak istemezdi değil mi?
Değil.
İçeri girdiğim an mutfaktan Zafer'in sesini duymuş, acı dolu bir iç geçirmeyle oraya ilerlemiştim. Aşkımlı balımlı mı konuşsam, yoksa gel iki erkek konuşalım diye olayları mı dökülsem zihnimde tartarken duyduğum şeyle duraksadım.
"Yani etrafımda gezinecek cürete sahipsin, ha?" diyordu Zafer buz gibi bir sesle. "O zaman kaçıp gittiğinde bir daha seni görmeyeceğime emindim. İstediklerini almıştın bizden."
"Ne-neden bahsettiğini anlamıyorum." diye yanıtladı onu Melih. Sesi öyle kötü titriyordu ki ben bile acımıştım. "İlk kez karşılaştık bugün..."
Zafer onun çenesini sertçe sıkıp mutfak tezgahıyla arasına kıstırdı. Müdahale etmekle niyetini anlamaya çalışmak arasında kalmışken konuşarak beni bu ikilimden kurtarmıştı. "Buna inanacağımı mı sanıyorsun, Berke? Ah pardon. Melih'di değil mi?"
Melih'in göz yaşlarına boğulmasını beklerken o çenesindeki eli tutup nazikçe çekti. "Biriyle karıştırıyorsun beni. Bundan ilerisi yok." İfadesi, aynı durumda olsak asla olamayacağım kadar dingindi. "Lütfen beni rahat bırak."
Zafer'in ifadesi çok daha şiddetli bir hal alırken boğazımı temizledim, ikisi de sıçrayıp bana döndü. Onların fazlasıyla yakın vücutlarını süzdüğümde Melih hızla tezgahla onun arasından sıyrılmış ve bana doğru gelmişti. "Aa, ne kadar çok şey almışsın öyle! Dur yardım edeyim..."
İfadesi öyle sakindi ki. Az önce onları dinlemesem hiçbir şey anlayamazdım. "Teşekkürler..." diye mırıldandım. "Siz niye o kadar yakındınız bu arada?"
"Hm?" Melih bana baktı. Bir iki kere ağzını açıp kapattıktan sonra gülümsemişti. "Beni-"
"Hiç, aşkım~" diye cıvıldadı Zafer birden bana yapışarak. "Melih dolabı yerleştirirken bana evi gezdirsene. Uzun süre beni burada alıkoyacaksın sonuçta."
Alıkoymak???
Zafer'i ayen beyan kaçırdığımı hatırlayıp yutkundum. Ters düşersek beni sikmekten daha beter şeyler yaşatabilirdi, yani hadi bu olayın kritiğini biraz erteleyelim. "Eee, tamam hadi. Zaten senin yaşadığın saray yavrusunun aksine küçük bir yer. İki katlı, önce üst katı göstereyim..."
Onunla merdivene ilerlerken durdum. O da durdu. Bakıştık.
"Beyefendiler önden." dedim zoraki bir gülüşle.
"..." Zafer dudak büzüp bana yanaştı, ben geri çekildikçe devam etti. Sonunda koltuğa yaslanana kadar bu devam etmişti. Beni kıstırdığı an yüzlerimizi yakınlaştırdı, panik dolu ifademe bakarken bayağı eğleniyora benziyordu. Kıstırma fantezisi olduğu belliydi zaten de...
"Za-zafer??"
"Bana bakmak istiyorsan söylemen yeterdi."
"Ha?"
Zafer kıkırdayıp merdivenlere ilerlerken ne demek istediğini anlayıp peşinden koşturdum. "YA HAYIR!"
"Aşkım sorun yok, evleneceğiz zaten~" diye cıvıldayarak merdivenden çıktı. Peşinden çıkarken gözlerimi sıkıca kapatmıştım.
"YA VALLAHİ ÖYLE DEĞİL!" derken önüme bakmadığım için tökezlemiştim.
"Hii, aşkım..." dedi Zafer şaşkınca. "Bu kadarı da fazla ama. Güzelliğimden kör olup sendelemek falan..."
Çaresizliğin ne resmini çizebilir ne de güzelce anlatabilirdim ama biri sorsa tam da bu anı gösterirdim... Şimdi bu adama nasıl açıklayabilirdim ki durumu?
Tee öte diyarlardan gelen bir keşişin ruhunu dızlarcasına sakinleştirdim kendimi. Sonunda onun dediklerini mutlak bir yoksaymayla savuşturabilmiş ve evi kısaca gezdirebilmiştim.
Üst katta biri küçük biri büyük iki yatak odası ve banyo-tuvalet vardı, alt katta da kapıdan girer girmez sizi karşılayan, salon olarak kullandığım büyük hol, mutfak ve kiler.
"Odamız burası mı?" diye daldı odamın içine Zafer. Sonra iki kişilik yatağımla bakışmış, ardından yaramaz bir sırıtışla bana dönmüştü.
"Ben çok deli yatarım." dedim sesim titreyerek. "Salonda uyuyacağım o yüzden. Sen rahat rahat takıl."
"Ama Çına-"
"HEM ZATEN DAHA FLÖRTÜZ!!" diye bağırdım onu omuzlarından tutup sarsarak. "İLK GECE OLMAZ BÖYLE ŞEYLER!!"
"Onu demeyecektim." Zafer gözlerini kırpıştırdı. "Hala damatlıklayım, duş alıp üstümü değiştirmem lazım."
"Ha." Rahatlayıp derin bir nefes aldım. Sonra dolabıma ilerledim, içinden en güzel kıyafetleri seçip ona uzattım. O elimden alırken alt çekmecemin köşesine sıkıştırdığım paketi açılmamış baksırlardan çıkarmıştım. "Bunlar yeni, idare eder seni. Alışverişi hallederiz sonra."
"Tamam, teşekkürler." Uzanıp ne olduğunu anlayamadan yanağımdan öptü beni, bir kelebeğin kanadı değmiş kadar kısacık süren yumuşacık bir öpücüktü. Yüzüm yanarken şok içinde ona baktım. Çoktan arkasını dönmüş banyoya ilerliyordu.
Yanağıma dokundum, içim gıdıklanmış gibi huylandırıcı bir şey hissediyordum ama ne olduğunu anlayamamıştım. Aklıma Yeliz'in yanağımı öptüğü anlar geldiğinde hızla ovuşturdum yanağımı. Bu öpücüğü silmemiş de yaymış gibi hissettirmiş, yanaklarım daha fazla yanmıştı.
Melih'le Zafer arasında bir olay mı var??
Yoksa Zafer cidden karıştırdı mı??
Çınar ne zaman pes edecek??
Tüm cevaplar oy ve yorum sonrası gelecek bölümde hbgslehgrgh
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçak Damat (BxB)
Genç KurguÇınar, istemediği biriyle sırf para için evlenmek zorunda kalan kız arkadaşını düğünden kaçırmaya karar verir. Tek sorun, yanlışlıkla kız arkadaşı yerine damat olan Zafer'i kaçırmasıdır.