5

36 4 3
                                    


"Neydi onları ordan oraya,
Savurup duran şey?
Onları daima yalnız kılan,
Neydi bu yaşam denilen gürültüde?"
-Ahmet Telli


Halit atölyenin temizliğini daha yeni bitirmişti ki Savaş'ın arabasının bahçeye girdiğini gördü. Elindeki bezi bırakıp hemen kapıya çıktı. Savaş arabayı garajın önüne çekti. Arabadan indiğinde Halit derin bir nefes aldı. İki gündür Savaş'tan haber alamamıştı. Bunu ilk defa yaşamıyordu ama her seferinde aynı korkuyu hissediyordu.

Savaş elbette Halit'i görmeyi bekliyordu. Saat kaç olursa olsun onu bekleyeceğini biliyordu. Çantasını omuzladığında kendini kötü hissetti. "Dayak mı yedin?" diye sordu Halit, Savaş'ın yüzünü görünce. En azından dayak yemiş, yakalanmamış ya, diye geçirdi içinden.

"Çarptım." Halit'in yanından geçerek içeri girdi. Aslında dün ya da yolda gelirken iyi hissediyordu. Halit'e karşı da yumuşamıştı ama şimdi onu ve atölyeyi görünce tekrar sinirlendi. Araba için ricada bulunmak istiyordu ama Halit'le konuşmak istemedi.

Yarın arabayı ben hallederim. "Eve çıkıyorum."

Halit bir şey demedi. Hala ona kızgın olup olmadığını düşünmedi bile. Belli ki zorlu bir işten dönüyordu. Dinlenmek istemesini anlayışla karşıladı. Yine de onunla konuşmak, birkaç kadeh bir şeyler içmeyi planlamıştı kendince. Eve çıktı. Hazırladığı içkisinden kendine koydu ve içmeye başladı.

Savaş gözlerini yavaş yavaş açtığında gün çoktan doğmuştu. Telefonuna uzandı ve saate baktı. 12.40

"Siktir!" Yerinden fırladı. Hızlıca duşa girdi. Eve kaçta geldiğini hatırlayamadı ama bu saate kadar da uyuduğuna inanamadı. En azından Halit onu uyandırabilirdi. Duştan sonra buğulanmış aynayı elinin tersiyle sildi. Berbat görünüyordu. Dikişlerinin çevresi sarı ve mor halkalarla kaplıydı. Sakalları hafiften uzadığı için tıraş oldu ve pansumanını yaptıktan sonra yarasını tekrar bantladı.

Dinlenmiş ve zindi hissediyordu. Hava güneşliydi. Eşofman takımını giydi. Saçlarını kurutma zahmetine girmedi. Biraz Polo'yla oynar, Halit'in onun için hazırladığı sandviçi yer ve belki de Halit'le konuşurdu.

Islık çalarak koşan adımlarla merdivenlerden indi ve atölyeye daldı. Halit bu saatte ya atölyede ya da bahçede olurdu.

Atölyeye girdiği an ıslığı havada asılı kaldı. Herkes neşeyle içeri giren Savaş'a baktı. Daha önce onu bu kadar spor, ıslak saçlı ya da ıslık çalarken görmüşler miydi? Belki yara bere içinde görmüşlerdi ama bu şekilde? Hayır. Hepsi şaşkındı. Halit onu daha önde böyle görmesine rağmen o da şaşkındı çünkü Savaş'ın bu kadar rahat olmasına alışkın değildi.

Savaş'ın şaşkınlığına da bakılırsa bugün ders olduğunu unutmuş gibiydi. Bakışları öğrenciler ve Savaş arasında gitti geldi. Savaş'ın yanına gitti ve onu kolundan tutup derse soktu. "Tam da birinin şu fırçaları dağıtması gerekiyordu."

Halit, Savaş'ın eline ince fırçaları tutuştururken Savaş hala ışık görmüş tavşan gibi Halit'in yüzüne bakıyordu. Kendi mahremiyetini ilk defa bu kadar açtığı için utanıyordu. Üstelik de bu halde.

Savaş'ın hareket etmediğini görünce Halit onu kolundan tuttu ve hafifçe ittirdi. Savaş kendime gelmeye başladı. Tüm fırçaları atıp topukları poposuna vura vura kaçma isteğini bastırdı.

YakalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin