14

23 2 2
                                    




"Ey beni cenklere ve hazlara girmekle suçlayan!
Söylesene sen mi ölümsüzleştireceksin beni?"
-Yedi Askı Şiirleri

Aynada kendisine baktı. Düz simsiyah bir elbise giymişti. Bileğine kadar uzanan elbisesinin altına gümüş renginde bir bilekten bağlamalı bir topuklu ayakkabı giymişti.

Hafifçe yan döndü ve beline kadar inen sırt dekoltesine kısa bir göz attı. Fazla mı oldu? Dolgun kalçaları vücudunu sımsıkı saran bu elbisenin içinde oldukça seksi görünüyordu.

Saçlarını dalgalı bir topuz yapmıştı ve yüzüne düşen birkaç tutamı parmağına doladı ve daha da kıvırcık olmasını sağladı.

Telefonunu oturma odasında bıraktığını hatırlayarak odasından çıktı. Savaş'la bu gece için sözleşmişlerdi. Sabah uyandığında "Akşam sekizde müsaitsen yemeğe çıkalım?" mesajıyla karşılaşınca tüm gün heyecandan hiçbir şey yiyememişti.

Müsait olduğuna dair kısa bir mesaj attıktan sonra detaylı bilgi için tekrar mesaj atmak istemişti ancak tüm gün konuşmadılar. Eve geldiğinde Savaş'ı görmeyi umuyordu ama arabası yoktu.

Belki de daha sade bir şeyler giymeliydim, diye geçirdi aklından. Savaş onu tekrar bir pizzacı ya da hamburgerciye götürecek olursa bu kıyafetle yerin dibine girerdi. Kendi kendime gelin güvey mi oldum acaba.

Telefonunu eline aldı. Mesaj yoktu. Saat 19.55'ti. Lanet olsun! Elbiseyi değiştirsem iyi olacak.

Kafasını koyduğu gibi elbiseyi değiştirmek için geri döneceği sırası Savaş'ın arabası bahçeye girdi. Dairesi giriş katta olduğundan bahçeyi net bir şekilde görebiliyordu. Şükürler olsun.

Sabırsızlıkla Savaş'ın arabasından inmesini bekledi. Eğer onu da basit bir kıyafetle görürse elbiseyi değiştirmesi için beş dakikası vardı.

Fakat Savaş arabadan indiğinde kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Şık bir takım elbise giymişti. Aman Tanrım! Onu ilk defa bu kadar resmi bir şekilde giyinmiş görüyordu ve bam! Onu ilahlaştırması için bir sebep daha. Siyah takım elbisesinin içinde o kadar iyi görünüyordu ki daha önce dünya üzerinde böylesine yakışıklı birini daha görmemişti.

Kapının zili çaldığında heyecandan önce sağa sonra sola yürüdü. Hazır mıydı? Hazırdı. Makyajı bozulmuş muydu acaba? Kapı tekrar çaldığında aynaya bakmaya zamanı bile olmadı ve doğruca kapıya yürüdü.

Kapıyı açtığında Savaş'ın yüzünü daha yakından görmek onu fenalaşmasına sebep olacaktı. Her daim alnına düşen saçları bu sefer özenle geriye doğru taranmıştı. Yakışıklı yüz hatları ortaya çıkmıştı. Düne göre sakalları biraz daha kısaydı. Ve parfümünün kokusu... Savaş'ın üzerine atlamamak için eteğini tuttu ve buruşturdu.

"Hazır mısın?" diye sordu Savaş. Birbirlerine bakmaya bir son vererek.

"Ah," diye inledi Ezgi. Emin değildi. "Çantamı alıp geleyim."

Arkasını döndüğü anda Savaş inlememek için kendini zor tuttu. Onu her haliyle güzel buluyordu ama bu akşam resmen bir prenses gibiydi. Elinde mızrak tutan bir prenses.

"Gidelim."

Yol boyunca ikisi de konuşmadı. Belli ki sohbeti yemekten önce başlatmak istemiyorlardı. Şehrin en ünlü restaurantından birinin önünde durdular. Burası İtalyan yemekleriyle ünlü bir yerdi ve Ezgi daha önce buraya gelmişti. Kıyafeti böyle bir yere uygun olduğu için endişesi bir anda silindi.

YakalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin