15

17 2 2
                                    



"Şayet defedemiyorsan ölümü benden
Bırak da ondan önce davranıp süreyim elimdekinin keyfini."
-Yedi Askı Şiirleri


Camın buz gibi dağılmasını sağlayan mermi Ezgi'nin başının yanından geçerken saçını havalandırdı. Eğer saniyelik hareket etseydi mermi güzelim kafasını parçalayacaktı.

İpeksi saçlarını teğet geçen mermi tekrardan Savaş'ın kadrajına girdi. Her şey saniyeler içinde oluyordu. Fakat Savaş bu anı o kadar yavaş yaşadı ki kafasını milimetrik bir hareketle yana eğdi. Hafifçe bükülen kafasının yanından geçen mermi kulağını teğet geçti.

Acı bir his duydu. Hissin ardından kulak memesinden damlayan yoğun ve sıcak sıvı boynuna doğru yol almaya başladığında kalbi hızla atmaya başladı.

Tam isabet.

Eğer başını yana eğmeseydi mermi kafatasını birkaç saniye önce dağıtmış olacaktı. İnsanlar çığlık çığlığa çoktan masalarından kalktığında Savaş'ı teğet geçen mermi restaurantın diğer cam duvarından geçerek sokağa karıştı.

Elini çenesine doğru yayılan sıvının üzerine koydu. Gömleğine bulaşan kırmızı kan lekesi onu şaşırtmadı. Mermi kulağını sıyırmıştı. Hala çığlıkları duyabiliyordu. Yani kulağı parçalanmamıştı. Sağır olmadığından emin oldu.

Ancak Ezgi'nin sesi boğuk geliyordu. "Savaş," diyordu. Çoktan masadan kalkmış ve Savaş'ı yerinden kaldırmaya çalışıyordu. "Kalk."

Savaş, ilk defa ölüme bu kadar yakın olduğunu hissetti. Ani refleksi olmasaydı çoktan ölmüştü hatta. Gözlerini karşıdaki binanın çatısına dikti. Siyahlar içindeki bir adam uzun namlulu silahını toparladı ve bir gölge gibi kayboldu.

Savaş aniden kendine geldi. Siktir! Siktir, siktir, siktir! Etkilemeye çalıştığı kadının yanında az önce bok yoluna gidiyordu!

Yanında onu çekiştiren Ezgi'yi kolundan yakaladı ve yüzünü iki elinin arasına aldı. Yerinden kalkmıştı. "Sen iyi misin?" diye sordu. Kafasını yana eğdi. Mermi ona dokunmamıştı bile. Rahatladı.

"İyiyim," dedi Ezgi ağlamaklı sesiyle. Masanın üzerindeki peçeteyi aldı ve Savaş'ın boynuna tuttu. "Kulağın kanıyor. Beni duyabiliyor musun?"

Savaş hızla başını salladı ve Ezgi'nin boynundaki elini tuttu. "Önce buradan çıkalım." Ezgi'yi çekiştirerek restauranttan diğer misafirler gibi hızla çıktı.

Arabası çoktan gelmişti. Ezgi, Savaş'ı durdurdu. "Ben sürerim," dedi hemen. Doğruca sürücü koltuğuna ilerleyince Savaş ısrar etmedi. Zaten arabayı sürecek halde değildi. Düzgün düşünemiyordu.

Arabaya bindiklerinde "Hastaneye gidiyoruz," dedi Ezgi.

Savaş bu teklifi reddederek "Eve gidelim," dedi. Hastanelerden nefret ediyordu.

"Ama," diyecek oldu Ezgi ama Savaş'ın öfkeli sesini duyunca konuşmaktan vazgeçti.

"Ufak bir sıyırık. Beni eve götür."

Ezgi doğruca eve doğru sürerken Savaş da kanın daha fazla akmasını engellemek için kulağına bir bez parçası tutuyordu. Eve vardıklarında Ezgi arabayı park etme zahmetine girmedi.

İkisi de hızlıca arabadan indi. Ezgi hemen arabanın etrafında dolanıp Savaş'ın koluna girdi. "Başın dönüyor mu? İyi misin?"

"Koluma girmene gerek yoktu," dedi Savaş huysuz bir ses tonuyla. Acı biraz daha artmıştı.

"Düşüp de bir şeyleri kırmanı istemeyiz. Halit abi uyanmasa iyi olur."

Savaş acıyla inledi. Ezgi, Savaş'ı dairesine kadar çıkardı. Savaş anahtarını cebinden çıkardı. Ezgi anahtarı alıp kapıyı açtı ve birlikte içeri girdiler.

YakalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin