Sınav dolu, yorucu bir hafta bitmişti. "Hele şükür rahatım." deyip yatağıma uzanmış, bu rahatlığın keyfini sürüyordum. Nihayet ikinci dönemin birinci sınavları bitmişti. Hemen hemen tüm sınavlarım güzel geçmişti.Ablam da yatakhaneden içeri girerek ağzından ritmsiz bir ıslık çalıyordu. Elindeki telefonunu şarja taktı ve aynanın önüne geçerek beline değen saçlarını narince taradı. Aynadan kendine bakıyor, suratını dikkatlice inceliyordu. Saçlarını taradıktan sonra tarakta kalan kahverengi saçlarını alıp çöpe attı. Tarağı da geri yerine koydu. Yoksa kızacağımı biliyordu. Aldığı bir şeyi yerine koymadığı zaman ablama kızabiliyordum.
Dolabının kapağını yavaşça açtı. Eline geçen ilk katlı tshirtü katını bozarak üzerine tuttu. Yüzünde beğenmediğine dair bir ifade oluşmuştu. Tekrar elini dolaba attı bu sefer beyaz elbisesini görünce mutlu oldu ve üzerindekileri çıkartıp beyaz, çiçekli elbisesini giydi. Gözleri ile yakıştı deyip kendini onayladı.
"Ablacım nereye bu hazırlık?" Yaklaşık beş on dakikalık hazırlanmasını izledikten sonra sorma ihtiyacı hissetmiştim. Sesim hesap sorucu bir tavır ile çıkmıştı.
"Mekana canım." Hazırlığına devam ederken bir yandan da sakin bir şekilde bana cevap vermişti. Şimdi de özenle makyajını yapıyordu.
"Abla sen oraya neden gidiyorsun?" Sonunda sormuştum işte. Neden gidiyordu, ne yapıyordu? Bana söylerse aklımdaki soru netlik kazanacaktı.
"İşe gidiyorum Deniz." Ağır bir şekilde aynadan kendisine bakarken bana döndü bir anda. Bakışlarında sertlik vardı ve öylece beni süzüyordu.
"Bana anlatmadığın iş?" İstemsizce kalkan tek kaşım ses tonuma da biraz sertlik katmıştı. Bana bakışlarını diken ablama bende aynı şekilde karşılık vermiştim.
"Garsonluk. Gar son luk." Son kelimesini hecelemiş ve daha baskın bir sesle söylemişti. Sinirli bakışlarını üzerimden çekerek elindeki rimeli kapatarak makyaj kutusuna koydu. Bordo rengi rujunu açtı hafifçe dudaklarını belirginleştiriyordu.
"Bir kilo makyaj ve kısa elbise ile mi?" Ses tonum irdeleyici ve şüpheci bir nida ile çıkmıştı. Gerçekler ve görünen ortadaydı. Sormak zorundaydım. Bana mantıklı bir cevap vermesini bekliyordum.
"Kuzum bak, bizim mekan en gözde mekanlardan. Ve sende biliyorsun merkezde. Merkezde insanların nasıl giyindiğini, ne giyindiğini gördün. Bende bir dışarı çıktığımda süslenmişim çok mu? İş yerinde zaten kıyafetlerimi giyiyorum." Elindeki ruju bırakıp yavaşça yanıma gelip oturdu. Sesi narince çıkmış, bana hiç kızmamış gibiydi sanki şu an. Ellerini, ellerimin arasında buluşturup gözlerime şefkatle baktı.
"Tamam abla bunu da anlıyorum. Fakat yarım gün çalışıyorsun. Yarım gün çalışan garsona göre çok kazanmıyor musun?" Bunu anlayabilirdim. İşe giderken güzel giyinmesini anlayabilirdim. Küçükken de böyle halleri vardı ablamın. Bu yüzden onu anlıyordum fakat yüksek maaş kazanmasını anlamamıştım. Aklımda kalmasın diye şu an aklımda çelişen ne varsa sormalıydım.
"Çok kazanmıyorum. Birikmiş param bunlar. Hepsi bu." Bakışlarını hafifçe kaçırmış, yarım bir şekilde dudağını ısırmıştı. Bunu da anlamalı mıydım?
"Peki abla tamam." İnanmayarak, inanmış gibi yaptım. Şu an mantıklı şeyler söylemişti ve tartışılacak bir tarafları yoktu. Sakince peki diyerek kısa kesmek istemiştim.
"Hadi kuzum ben kaçtım. Akşam gelirim." Beni yanağımdan öperek yanımdan kalktı. Ayağa kalkınca beyaz elbisesi katlandığı için bir çırpıda düzeltti. Aceleci bir tavır bürünmüştü aniden. Çantasına eşyalarını çabucak tıkıyor bir yandan da deli gibi cüzdanını arıyordu.