Merhaba! Bu bölümde herkesten bir anlatım olacak. Nalan, hatta Kaan'ın ağzından anlatacağım hikayeyi. Keyifli okumalar!
--------------------------------------------------
Sabah uyandığımda ilçedeki bir hastaneye getirilmiştim. İçeri giren hemşire bana:
"Merhaba Deniz dün seni okuldaki revirden buraya sevk ettiler. Tramvaların yüzünden bayılmışsın yeniden. Taburcu olursun birazdan. Doktorumuzun verdiği ilaçları almayı unutma. Şimdiden geçmiş olsun." dedi ve odadan çıktı. Demek ki dünden beri uyuyordum. İlaçları alamamıştım. Ablamdan para isteyemezdim diye düşündüm. O zamanlar ablamla bu kadar iyi değildik. Ama şimdi ona göre aramızda hiç bir gizli saklı yoktu. Aslında benim ona söylemediklerim vardı. Hamza olayı. Kimseye söylemeye de niyetim yoktu.
Bu ufacık odada tıkılıp kalmıştım. Üzerimdekileri atarak dışarı çıkmak istedim. Bahçeye doğru yürümeye başladım. Oda üstüme geliyordu sanki. Bahçe benim için inanılmaz bir yerdi. Nefesimi burda hissederek alıyordum. Ağaçlar, doğa, canlılar... Bana yaşadığımı tekrardan hatırlatıyordu. Bahçedeki eski ve sağlam olmayan bir banka oturdum. Gözlerimi kapattım. Kuş sesleri bahçede cıvıl cıvıldı. Hissederek oturdum bu hastanenin bahçesinde. Ablamlar veya öğretmenlerimden herhangi birini görememiştim etrafta. Sanırım kafeteryadalardı ya da doktorun yanında. Görmemeleri iyi oldu çünkü izin vermezlerdi dışarı çıkmama. Bu eski bankta huzur bulduktan sonra ayağa kalktım yürümeye başladım. Sessizliği, sakinliği... Huzurdu burası resmen. Yavaş adımlarla etrafa doğru yürürken kolumda bir el hissettim. Gözlerimi ve ağzımı kapattı ve beni kucaklayarak çekmeye başladı. Çığlık atmaya çalıştım ama eliyle agzimi kapatmıştı. Elini ısırmaya çalışırken ağzıma vurdu sertçe. Neye uğradığıma şaşırdım. Çığlıklarım hala devam ediyordu. Boğuk bir çığlıktı çünkü hala eliyle ağzımı kapatıyordu. Etrafta kimsenin olup olmadığını görmedim ama herhangi bir seste yoktu. Korkuyordum. Beni çeken kişiyi tekmeledim, ittim ama nafile öküz gücü vardı. Beni bir ağaca dayadıktan sonra gözlerimi açtı ve şoke oldum onu görünce. Bu o numarayı bırakan kişiydi. Adını bilmediğim beni tanıdığını iddia eden mahluk. Elini agzimdan kaldirdiginda çığlık atmaya tekrar başladım. Bu sefer yine hızlıca vurdu bir tane ağzıma. Konuşmaya başladı:
"Eğer bağırmayı bırakırsan seninle konuşmak istiyorum." dedi elini yavaşça çekti. Ani vurmalarından dudağım patlamıştı ve bir dahaki vurmasına dayanamazdım. Mecburen susarak onu dinlemeye devam ettim.
"Deniz beni hatırladın mı?" dedi. Sakin tavırlarına hayret ettim ama gerçekten çıkaramadım bu kisiyi.
"Sen kimsin ya? Rahat bırak beni! Amacın ne senin ya! Ne istiyosun benden?" diye ard arda bağırarak laflarımı sıraladım.
"Atarlanma hemen Deniz ya. Ne oldu sana? Küçükken böyle değildin sen? Çok değişmissin." dedi sakin tavrıyla. Evet küçükken pısırık bir kızdım ama artık büyüdüm ve cesurdum. Ablamın demesine göre öyleydim yani.
"Kimsin dedim sana!" diye tekrar bağırdım.
"Demek çabuk unutmuşsun. Mübeccel teyzenin oğlu Selim." dedi yine sakin bir tavırla. Ben çok şaşırdım onu karşımda görünce. Ne kadar büyümüş hiç tanıyamadım onu. Ama bu kadar sırlı gelmesini anlamadım. Küçükken bir iki kere gördüm. Sonra taşındılar diye biliyorum. Mübeccel teyze bizim en iyi aile dostumuzdu. Yediğimiz içtiğimiz yaptığımız ayrı gitmezdi. Oğlu Selim'ide en son ben 8 yaşımda falan görmüştüm.
"Aa! Selim? Seen! Hatırladım şimdi seni. De çok gizemli yaklaştın tanıyamadım seni ya. Küçükken en son 8 yaşımda falan gördüm. Ee naber ya?" dedim şaşkınlıkla. Şaşkınlığımı hala gizleyemedim. Saçmalar gibi "ee naber ya?" diyiverdim.