Gece çok rahat uyumuştum. Çok mutlu ve huzurlu. Sabah uyandığımda hala dünün etkisindeydim. Ama bundan kurtulmam gerekiyordu. Çünkü ben kirli biriydim. Kimse kabul etmezdi beni. Ailem duysa ablam gibi olurdu sonum. Hem, bir de o çok yakışıklıydı. Bana bakmazdı ki. En iyisi duygularımı dizginlemekti. Sevmeyi ertelemeliydim. Sevmek ertelenebilir miydi? "Ben seni yarın seveceğim" deniliyor muydu? Ama benim ertelemem gerekiyordu. Sevmek için yarınları da ertelemem gerekiyordu.
Yataktan kalkarak yatak örtümü güzelce serdim. Sonra ılık bir duş için lavaboya doğru ilerledim. Sabah sabah beni rahatlatacak tek şey idi. Kısa bir duşun ardından saçlarımı özenle taradım. Saçlarımı taramayı küçük yaşta öğrenmiştim. Çünkü annem hiç saçımı taramamıştı...
Okul kıyafetlerimi dolabımdan alarak üstüme geçirdim. Tertemizdiler. Saçlarımı özenle ördüm. Çantamı da hazırladıktan sonra sınıfa doğru ilerledim.
Koridorda bir afiş dikkatimi çekmişti. Liseler arası müzik yarışması içindi. Haziran'da il genelinde olacağı yazıyordu. Fakat annemler izin vermez deyip fazla oralı olmadım.
Ders Tarihti. Dersi çok iyi dinleyip not aldım. Derslerimde başarılı olmam gerekiyordu. Üniversite benim kaçış yolumdu. Başka ilde çıksa okutmazlardı ama bursluluk sınavına da girecektim. Ablamın dersleri çok iyi değildi. Ona da ben yardım ediyordum. Çünkü çıkış yolumuzdu okumak.
Ders bitiminde Dilara ile kantine indik. Ablamla tanıştırdım. İkiside sevecen tavırlıydılar. Ve kaynaşmaları çok bir zaman almamıştı. Gülüşüyorlardı arada sırada beni çekiştiriyorlardı. Bende muhabbete katılıp gülüyordum. Sonra ablamın bir arkadaşı yanımıza gelerek ablamın kulağına bir şeyler fısıldadı.
"Denizim benim az işim var geleceğim." dedi acele eder gibi.
"Tamam ablam." dedim sadece. Çünkü Dilara'nın yanında fazla sorgulamak istemedim.
Dilara'ya döndüğümde Dilara telefonla konuşuyordu. Telefonu elime tutuşturdu ve "Alo" de dedi. Allah Allah! Bu kız tanımadığım bir insanla beni görüştürüyordu. Gerçekten çılgındı bu kız. Telefonu elime aldığımda:
"Alo?"
"Alo? Deniz sen misin?"
Bu Kaandı. Sesine sanki kulağım önceden aşina değilmiş, ilk kez duymuş gibi kalbim yeniden atmaya başladı. Çok heyecanlandım. Ama belli etmeden devam ettim.
"Evet Kaan. Ben Deniz. Merhaba, nasılsın?" dedim. Ne kadar sesim soğukkanlı çıksa da kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
"Merhaba Canım. İyiyim sen nasılsın?"
"Canım mı? Ne demek canım diyosun sen bana ya?" dedim ona kızarak. Hem çocuk için heyecanlanıyor hem de canım demesine kızıyordum. Ben ifla olmazdım. Bana herşey müstehaktı. On saniyelik pişmanlıktan sonra Kaan gülerek:
"Ooo ufaklık kızdın mı yoksa sen bana? Peki bir daha demem ufaklık" dedi. Alaycı tavırla, ne pişkindi ya.
Dilara yanımda çatladı resmen. Ne oldu ne oldu diye dürtüyordu.Son cümlemi söyleyip telefonu Dilara'ya verdim.
"Demessen sevinirim. Mesafeyi koruyalım."
Kendi elimle, kendimden uzaklaştırmıştım. Olmazdık zaten biz. En iyisi oldu. Herkes kendi yolunda giderdi ya da ben çok gelin güvey olmuştum. Dilara bana yönelerek:
"Denizcim abim hep böyledir. Kötü anlamda söylemedi yani." dedi pişmanlıkla.
"Bir daha olmassa sevinirim canım." dedim. Dilara da yanlış anladı. Yersizdi tepkim, evet ama kendimden de uzaklaştırmalıydım. Sonrasında aramıza bir sessizlik girdi.Derse gidene kadar neredeyse hiç konuşmadık.