"Kaderini beğenmiyorsan kabullenmene gerek yok, eğer değiştirmeye cesaretin varsa."
"Söyleyin bakalım ne oldu aranızda?" Kiraz kollarını kavuşturmuş bir şekilde ikimize bakıyordu. Sırtımızı birbirimize dönmüştük ve göz ucuyla Kiraz'ı izliyorduk.
"Bir şey olduğu yok, Asger her zamanki gibi kaz kafalılık yapıyor." Cümlemin sonuna doğru iyicene bağırmak zorunda kalmıştım, git gide şiddetlenen rüzgar sesimi uzaklara taşıyordu.
Asger, Reis'in bahçesindeki eski taşlara bir süre baktı. Sert rüzgar geçtikten sonra gelen soğukla kollarını ovuşturup yüksek sesle konuştu.
"Sen benim patronum değilsin, derdinin ne olduğunu biliyorum.""Öyle mi? Söyle hadi!" Asger'e doğru yürüdüm, öfkeyle ayaklarımı yere vururken dişlerimi gıcırdatıyordum. En ufak bir hareketle üstüne atlamaya hazırdım, sinirden parmaklarımın uçları uyuşmaya başlamıştı.
Asger arkasını dönüp tam ağzını açtığı sırada Kiraz onu kulağından yakaladı, kulak memesini çevirip sertçe sıkarak havaya kaldırdı. Asger acıyla tıslarken tam kahkaha atacaktım ki aynı şekilde ben de yakalandım.
"Çocuk muyuz biz, bıraksana...""Susun! İki yetişkin gibi davranmazsanız, ben de size öyle muamele etmem."
Sanki en ufak hareket yapsam kulağım yerinden kopacakmış gibi hissediyordum, Asger'de gözlerini kısıp acıyla tıslıyordu.
"Yürüyün içeri geçiyoruz, her şeyi doğru düzgün anlatacaksınız..." Kiraz endişeyle kararan gökyüzüne baktı, "zaten fırtına çıkmak üzere," dedi ve bizi Reis'in konuk ağırladığı villaya doğru sürükledi.
Villanın dört büyük odası vardı, hepsinin ağır iskeleli ahşap kapıları vardı. Üzerlerinde farklı boylara ait çeşitli; hayvan, silah ve gökcismi sembolleri vardı. Reis burayı her boylara ve haneye saygı gösterildiğini ayrıca hoş görüldüğünü belli etmesi için yapmıştı. Villanın bütün odaları çeşitli klanlardan ve yarımadadan gelen misafirlerle doluydu, herkes fırtınadan kaçmaya içeri sığınmış, ocaklar yakıldıktan sonra başına oturup dedikodularına devam etmişlerdi; açıkçası içeride çok farklı bir atmosfer yoktu.
Odamız da keza ana salon ile temelinde aynıydı, taş üstüne yapılmış kalın ahşap plakaların üstü samanlar yataklarla çevrelenmişti, yataklar samandan olsa da üstlerinde kalın ve yumuşak çarşaflar ve taptaze kuş tüyü yastıklar vardı. Sekiz yatağın hepsi ikili sıralar halinde duvarların kenarlarına dizilmişti ve odanın tam karşısında büyük, fırına benzer derinlikte bir şömine vardı. Çaprazında yaş ağaçtan yapılma ufak bir kabin kiler görevi görüyordu. İçerisi is ve maya kokuyordu, sonradan maya kokusunun kabinin içinin bal alesi ile dolu olduğu için geldiğini anladım. Ceviz ağacından üstü altın rengi işlemeleri olan ufak koltuklar ve masalar, her masanın üstünde de balık yağından kandiller vardı ki; havanın kararmasıyla birlikte yaktığımız bu kandiller odaya başka rahatsız edici bir aroma daha eklemişti.
Otra ve Bügem fırtına başladıktan hemen sonra gelmişlerdi, çok geçmeden gerginliği sezseler de sessiz kalmayı tercih ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİR [2] - MİRAS
FantasySAHİR - Balamir Efsanesi isimli kitabın devamıdır. Geçmişin sırları ve gömülü kabusları birer birer ortaya çıkarken, Balamir'in dünyaya açtığı savaş başlar. Dünyayı sarsacak kadının intikamı altında, kader hiç tanışmaması gereken insanların iplikler...