Bölüm 8-5 Sahir Ryita Efsanesi

317 97 10
                                    


   "Ne demek istedin? Bana güzel bir sabah mı diledin, yoksa istemesem de bu güzel bir sabah mı? Yoksa özellikle bu sabah kendini iyi hissettiğini mi söylemek istedin? Yoksa sadece günün aydınlık geçeceğini mi düşünüyorsun?"


Yelbegen vakasından "elli altı" ay önce... 


"Şaşırtıcı şekilde hafifler." Galya neşeli bir şekilde ağzının içinden mırıldandığı melodiyi tam ortasında keserek konuştu, daha sonra kucağında taşıdığı yün çuvalını diziyle ittirerek dengeledi.

"Eğer ağır olsalardı koyunlar bu kadar rahat hareket edemezlerdi."  Atya yüzünü kapatan iki büyük çuvalı kucaklamıştı, iki kolunun arasından açtığı ufak boşluktan kiremit ve gümüşi renklerden oluşan temiz sokağı zar zor görüyordu. İki adımında bir sallanan çuvallardan dökülmemesi için özen gösterdiği yün parçaları yüzünden yürüyüşümüz çok yavaşlamıştı.

"Hıh... Bir şey ne kadar büyük olursa o kadar ağır olmasını beklersin." Galya ağzının içinden garip bir ses çıkarıp konuştu, bu ses bundan birkaç hafta önce karşılaştığımız ihtiyar bir druidin düşünürken çıkardığı sesin korkunç bir imitasyonuydu. İhtiyar druid buraya ihtiyaç sahiplerine ilaç dağıtmak için Barış Koruluğu denen bir yerden uzunca yol gelmişti. Şehirde edindiği bu hayır misyonu sırasında adımızı duymuş ve Kaçak Cennet'i ziyarete gelmişti. İyi bir adamdı, garip bir tütün kokardı ve kelleşmiş alnında bir sürü yaşlılık lekeleri vardı. Bize yaptığı yardımlara rağmen hakkında hatırlayabildiğim tek şey bunlar... Druid ne zaman düşünmeye başlasa hafif, tek düze bir melodi mırıldanırdı. Galya'da nedense adamın kendisini ve bu huyunu çok karizmatik bulmuştu.

Şansımıza uzun süredir hastalanan bir kardeşimiz olmamıştı, druid yine de bize kesikler ve yanıklar için merhem ve grip için şurup bırakmıştı. Şimdiden insanın içini titreten kış rüzgarları esmeye başlamıştı, belli ki uzun ve soğuk bir kış olacaktı. Böyle zamanlarda ilaçlar mutlaka işimize yarayacaktı, aynı şu an taşıdığımız ve yorganlar için kullanacağımız yünler gibi.


Evimiz dediğimiz Kaçak Cennet tiyatrosu her haliyle yıkık dökük bir binaydı. Bu sebeple asla bitmeyen tadilatları beceremememiz ve yapının aşırı büyüklüğü yüzünden kışlar burada bizim için hep zordu. Kış kapıya geldiğinde bütün çocuklar hep beraber uyurduk, insan teninin yardımıyla ısınmak bu yüzden neredeyse hatırlayabildiğim tek sıcaklıktı. Binanın mermer yapısı ve salonun genişliği sayesinde içeride zehirlenmeden küçük ateşler yakabilsek bile, bu iş geceleri çok riskli oluyordu.

Bunun sebebi lafını açmaktan her zaman kaçındığımız bir meseleydi, haydutlar... İçinde olduğumuz bölgenin birçok sorunu arasında ara ara haydut ve hırsızların da arttığı oluyordu. Dördüncü bölge zaten bu konuda meşhurken böyle olaylar yaşamamız mucizeden başka bir şey değildi. Gerçi, halkın bize olan sevgisini kazanmamızın da bunda payı vardı. Dördüncü bölge halkının çoğu için; tiyatro, dans ve müzik gibi şeyler ulaşması zor şeylerdi. Onlar için hanlarda çalan sarhoş ozanların detone melodilerinden sonrakiler neredeyse yabancıydı. Bu işi ilk yapmaya başlamamızdan itibaren git gide artan ünümüz ve bize olan sevgileri, bizim korunmamızı da sağlıyordu. Bundan birkaç gün önce bir grup küçük kardeşimiz başını zaptiye ile belaya sokmuştu ama bölgenin halkı onları saklaması sayesinde paçayı kurtarmışlardı. Sonrasında isimleri Filya ve Doruk olan on bir yaşındaki bu iki kardeşimizi azarlama işi bana düşmüştü.

Bu kış hepimiz için daha umutluydu, kazandığımız paranın beklediğimizden çok daha artması sayesinde kendimize yorgan dikme fırsatımız vardı. Bu yüzden taşıdığımız yünler bizim için çok önemliydi, hala beraber uyumamız gerekse bile artık gece gelen titremeler ve insanın ciğerini parçalayan öksürükler azalacaktı. Zavallı çocukların çıkan ateşleri yüzünden kıvranması da azalacaktı. Sırf bunun düşüncesi bile bütün Kaçak Cennet'i keyiflendirmişti. Ben, Atya ve Galya yünleri almak için görevlendirilmiştik. Şehrin ikinci bölgedeki doğu çıkışının hemen yanında ufak bir çiftlik vardı, gerçi çiftlik denir miydi emin değilim. Kurumuş otluklardan oluşan ufak bir arsaya yapılmış ahşap bir kulübe ve o kulübenin etrafına yapılmış çitlerde otlayan beş koyun. Atya adamı tanıdığı için bize indirim yapmıştı, şu sıralar iyi insanlarla karşılaşma konusunda şansımız yaver gidiyordu.

SAHİR [2] - MİRASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin