"Bu hüznü siz de bilirsiniz, Anlat deseniz anlatamam, Enine boyuna yaşarım ancak." satırlarda bakışlarımı gezdirmeye devam ettiğim esnada Oktay'ın "Erkeklerden nefret ediyorum." homurtusunu duydum. Çift kişilik yatakta hemen yanımda yatıyordu. Ben yüz üstü duruyor, yatağa sabitlediğim kitabı okuyordum. O ise uzun zaman önce sırtını yatak başlığına yaslamış, ara ara gözlerini kapayıp dinlenmeye çalışmıştı. Şimdilerdeyse telefonda geziniyordu.
İkimizde toparlayınca yine ders çalışmaya koyulacaktık.
"Yine ne oldu?" dediğimde "Bu sefer aklıma geldi söyledim." dedi.
Anladığıma dair birkaç mırıltı çıkarıp bir sonraki sayfaya geçtim. Yeni sayfa yeni bir şiiri peşi sıra getirdi. "Unutmak istiyorum zaman zaman, Ne yapsam ne etsem olmuyor, Kabullenemiyorum, Kabullenemiyorum da -gelgelelim-, İçim içimi yiyor... Nasıl ki unutamaz insan, Bir kez gerçekten sevdi mi," alttaki iki satırı okuyamadım bile. Bu satırlara bakıp durdum.
Devrim son iki haftadır çok kez benimle irtibata geçmeye çalışmıştı. Gerek onu engelleyene kadar beni aramaları olsun gerek Oktay'la bana haber yollamaları ve gerekse kapıma kadar gelmeleri. Her birini defalarca yapmıştı. Hatta bir keresinde korumaların yanına o kadar çok yaklaşmıştı ki ona silahlarını göstermek zorunda kalmışlardı. Zaten o günden beri de gelmiyordu ya.
"Mafya torunları hikayelerde hiç böyle olmuyordu," diye fısıldadım, "Güçlü, kudretli ve vurduğunu öldüren kişiler oluyorlardı. Devrim niye bu kadar kendine münhasır oldu?"
Oktay, "Devrim hep öyle biriydi." deyince ona baktım. Artık telefonuyla ilgilenmiyordu. Öyle ki güç tuşuna basıp onu yastığın kenarına yerleştirmişti. Sırtını başlığa daha çok yaslayıp bakışlarını tavana dikti, "Lisede bir kızla ilgileniyordu. Nereye gitse peşindeydi. Sapık gibi düşünme, kızın bundan haberi vardı. Birbirlerine bakıp devamlı gülüşürlerdi. Çikolata ikramları mı dersin birlikte poğaçalar yemeler mi dersin,"
"Devrim'in ilk sevgilisiyim sanıyordum." diye araya girdiğimde "Öylesin zaten." dedi. "O kızla sevgili olamadan yolları ayrıldı."
"Neden?"
"Bir gün bunlar birlikte okul çıkışı eve giderken kızın canı peynirli kraker çekmiş. Devrim'de gitmiş almaya. Döndüğünde kızın etrafını beş tane erkeğin sardığını görmüş." lafını "Polisi mi aramış?" diye böldüğümde başını onaylamaz anlamda salladı.
"Kaçmış."
Yerimde dikleşirken "Neden?" diye sordum.
Oktay kafasını usulca bana çevirip bir müddet yüzümü izledi. Ardından "Neden olacak? Adamların ellerinde bıçak görmüş, korkmuş." dedi. "O kız bu olaydan sonra bir daha Devrim'le görüşmedi."
Devrim'le ilgili artık ne duysam şaşırmam dediğim noktada işittiklerimle afalladım. İki haftada onu az da olsa anlayabilmiştim. Karakterini sindirebilmiştim. Dünyada böyle bir erkek olabileceğini kabullenebilmiştim. Çünkü kadınların da etliğe sütlüğe karışmak istemeyeni çıkabiliyorken bu bir erkek olunca yargılamak epey bir yanlış olurdu.
Tabii bu düşüncemle birlikte şu konuda da kesindim, ben böyle birine katlanamıyordum. Ayaz'ın beni öptüğünü söylediğimde tıpkı bir domuz gibi Oktay'a saldırdığı aklıma gelince sinirden bir çare oluyordum. Bugüne kadar hiç oturup ideal tipimi düşünmemiştim ama bugün geldiğimiz noktada 'bundan olmazlar' listesi yapabilmiştim. Tek kişilik, dev kadro. Devrim Tuğcu.
"Beni her defasında şaşırtabiliyor," parmaklarımı kitaba yaslayıp yeniden satırlara odakladım, "Ama artık onu yargılamakla vakit kaybetmeyeceğim." diyerek yeni şiire geçtim. "İşte ben böyle bildiğin gibi, Kaderi öpüp başıma koymuşum: Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum, Belli efendim besbelli, Ben hayattan soğumuşum."