"... Bugünde işte geldi, tartıştık ve-" lafımı bölen yegane durum elbette yine dönüp üstümü başımı incelemesiydi. Hayır, kadın olarak gördüğünden incelemiyordu. Etkilenmekten ziyade kıyafetlerimin temiz olup olmadığı hakkında aklında şüphe olduğu için devamlı üstüme bakıyordu. Ona göre şu an arabasını kirlettiğimi kasılan çenesinden ve memnuniyetsizliğe bulanan ifadesinden anlayabiliyordum.
"Ve?" dedi, önüne dönüp arabayı yola bakarak kullanırken, "Yine mi rahatsız edici söylemlerde bulundu?" huzursuzdu. Bunu en iyi anlatan şey ise devamlı direksiyona vuran parmaklarıydı. Ona Ayaz'dan bahsettiğim için huzursuz değildi elbette. Beni arabadan atmak isteyip atamadığı için huzursuzdu.
"Bu defa sadece söylemlerde bulunmadı." dediğimde anladığına dair birkaç mırıltı çıkardı. "Öptü." dedim, tek çırpıda. Bakışları ilk defa suratımı buldu. Ciddi miyim diye incelediği vakitlerde arabayı durdurup anahtarı çevirmişti. Eve vardığımızı bildiğimden dışarı bakma gayretinde bulunmaktansa ona durumu izah etmeye başladım. "Seminer yaptığınız katın bir alt katında yaşandı olay. Aslında birçok şahidim var ama ne yazık ki hiçbirinin önemi yok. Sonuçta Ayaz'ın babası milletvekili. İfadeye gitmeye kim cesaret edebilir?"
"Gitseler bile önleri kesilir." arabaya bindiğimizden bu yana yaptığı birkaç akıllı çıkarımdan biri buydu. Diğerleri hep üstüm başım hakkında olduğundan ötürü hatırlamak bile istemiyordum.
"Öyle." ondan aldığım bakışlarımı dışarıya çevirip iki katlı koca evi seyrettim. "Bana da buraya dönmek kaldı."
"Polis ifadeni doğru düzgün işleme soksaydı bile işler bir yerde yine aksardı."
"Çok iyi moral veriyorsunuz."
"Gerçekleri konuşmak benim işim."
"Sizin işiniz," derken ona baktım. "Size gelen müvekkille ilgilenip ona sürecin nasıl işleyeceğini anlatmak ve günün sonunda aldığınız davayı kazanmak Altan Bey."
"Sen benim müvekkilim değilsin." diye bir hatırlatmada bulunduğunda omzumu koltuğa yasladım. Vücudum ondan tarafa dönüktü. Kollarımı göğsümün altında bağdaştırdığım esnada "Bana yol gösterin söz veriyorum aklıma yatarsa ödeme yapacağım." dedim.
Arkasına yaslanıp ilerideki yolu süzerken "Beni kirli paranla satın alamazsın." dedi.
"Bundan anladığım kadarıyla siz yalnızca kazanabileceğiniz davaları üstleniyorsunuz. O halde bugünkü başkaldırıyı protesto olarak algılamakta özgürsünüz. Oktay ne söylediyse doğru söylemiş."
Sözlerimle eş zamanlı olarak gözleri kısıldı. Yola bakmayı sürdürdüğü için orada birinin olduğunu düşünüp ben de baktığı yere baktım. Ancak kimsecikleri göremedim. "Bir sıkıntı mı var?" dememe kalmadan gözüme çarpan camdaki lekeyle sıkıntıyla iç çektim. Başından beri orayı inceliyor olmalıydı.
"Bir sıkıntı var." derken ki sesi netti. O lekeyi benim sorunlarımdan daha çok ciddiye alıyor olması sinirimi bozdu. O kapı kulpuna yönelip kapıyı açıp dışarı çıkarken ben de kendi tarafımdaki kapıyı açtım ve kucağımdan başka bir yere koymama izin vermediği kabanımla çantamı sıkı sıkıya tutarak dışarı çıktım.
Ondan saniyeler sonra ben de kapıyı üstüne örttüm.
Çantamı omzuma takarak yanına ilerledim. Cama doğru dikkatle bakıyordu. Lekenin ne lekesi olduğunu algılamak istercesine gözlerini bir kere daha kıstığı esnada "Beni getirdiğiniz için teşekkür ederim." dedim. Hiç duymuyordu. Bir geldiğimiz yola bir ilerideki yola göz atıp yine sonunda ona baktım. "Siz olmasaydınız ben ne yapardım?" övülmekten hoşlanıyordur diye övmeye kalktım ama yine ilgisini çekemedim.