otuz altı (part 2)

2.5K 177 32
                                    

"...Bu önemli iki ilkeden birincisi, suçta ve cezada kanuniliktir. İkincisi ise suç ve cezada kusur olarak belirtilen ilkedir. Suçta ve cezada kanunilik demek," ders niteliğindeki sunumuna aksamadan devam eden avukata dikkatle bakıyor, son günlerde yaşananları düşünmeden sadece dinliyordum.

Amma velakin bir sıkıntı vardı.

Oktay, sahnedeki avukatın her dediğinden sonra onaylayıcı mırıltılar çıkarıyordu. Bir ara kafasını öne doğru uzatıp öyle izlemişti. Neyse ki abartılı tepkiler verdiğinde kolunu çimdikliyordum ama şu mırıltılarını bir türlü susturamamıştım. Sadece ben duysam neyse de arada yanımızdakilerin bakışlarını üstümüzde hissediyordum. Önümüzdekiler ise hala sesin kaynağını çözememiş olmalı ki hiç bu tarafa bakmamışlardı. Yalnızca birbiri arasında bir konuşma yapmışlardı.

"Suçta ve cezada kanunilik," derken başını yine öne uzatan Oktay'la elimi alnına koyup onu geri ittirdim. Kafası sandalyeyle buluştuğunda uzanıp bileğimi tuttu. Onu alnından çekerken "Kızım dursana," dedi. "Bırak hukuk öğreneyim. Belki gelecekte işinin ehli bir savcı olup gerektiğinde vekillere bile dava açacağım? Neden önümü kesiyorsun ki!"

Biri bana onun bunları sesini yükselte yükselte adeta herkes duymalıymışçasına söylemediğini söylesin. Bunu duymaya ihtiyacım var.

Yaptığı şeyle gözlerim irileşirken ortamda bir sessizlik oluştuğunu idrak ettim. İnsanların bakışlarını üstümüzde hissediyordum. Ancak Oktay bundan zerre etkilenmiyormuş gibi kasıla kasıla arkasına yaslanıyordu. "Bir sorun mu var?" dercesine sahneye bakmasıyla kanım dondu. Sahnedeki avukatta, bir başka değişle Altan Eroğlu da, bize bakıyor olmalıydı.

Bir saati geçkin bir süredir aşinası olduğum sesten bu defa "Bize demek istediğin bir şey mi var?" sorusu yükselince nefesim sekteye uğradı. Şaşkınlıkla bir Oktay'a bir dönüp ona baktım. Bu dediği 'konuşuyorsan sesli bir şekilde konuş' demeye çıkıyordu. Belki de kendine laf çarpıtıldığını düşünmüştü.

Oktay "Duymuşsunuzdur ama tekrar etmem gerekiyorsa elbette ederim," derken çok rahattı. Altan Eroğlu konuşması için eliyle buyur ettiğinde parmaklarını birbirine kenetledi. "Bir 'adalet mülkün temelidir' demediğiniz kaldı." diye başladı. Kolunu tuttum sussun diye ama aldırış etmeden devam etti,

"Burada gelmişsiniz bir ton insana maval okuyorsunuz. Suç ve cezada kanunilikmiş. Kanun geriye yürümezmiş de birey özgürlüğü için önemli bir şeymiş de Anderson'dan masallar. Gerçekleri neden konuşmuyoruz? Bu salonda iki yüzden fazla hukuk öğrencisi var. Onlar zaten bu anlattıklarınızı kitaplardan okuyabilir. Bu yetideler. Asıl onlara adaletin çokta mühim bir şey olmadığını anlatın. Mühimse bile Türkiye'de uygulanmadığını,"

Ellerimle yüzümü kapatıp öne doğru eğildim. Ben de hukuka merak saldı sanıyordum ama meğer o sataşmak için an kolluyormuş. Bu öfkesinin yegane sebebi Ayaz'ın da salona girmesi olabilirdi.

Sakinleşmeye çalıştığım esnada Oktay'ın "Hukuk doğru işlemiyorsa ne önemi var ki?" dediğini duydum. "Bir yığın avukatın ne önemi var ya da savcının? Bence son yıllarda mahkeme salonlarında sadece tiyatro çevirmek için buluşuyorsunuz. İçinde olmadığımız sürece kulağa eğlenceli geliyor da, insan içinde olunca hoşlanamıyor."

Sözünün bittiği yerde -ki yalnızca ara vermişti- Altan Eroğlu konuştu. "Anladığım kadarıyla yakın geçmişte hoşuna gitmeyen bir mahkeme kararına tanıklık etmişsin. Eğer dava eden taraf sensen sonuçtan memnun olmadığın bir kararı avukat aracılığıyla temyize götürebilirdin. Hakimler elbette yanlış kararlar verebilir ama nihayetinde hukuk en adil şekilde işlesin diye konulan-"

KİMLİKSİZ ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin