"Akın bunlardan birini mi almıştır?" sorgulaya sorgulaya bir erkek bokserlerına bir kendi iç çamaşırlarıma bakarken "Yoksa bunlardan birini mi?" diye sordum. Erkek bokserlerı, iç çamaşırlarımın üstünde yer alıyordu. Fakat, kaldırdıysa görmüş olabilirdi. Sıkıntıyla derin bir nefes aldığım esnada Oktay "Sence de daha büyük bir sıkıntımız yok mu?" diye araya girdi.
'Bundan daha büyük ne sıkıntımız olabilir?' dercesine ona döndüğümde "Ayaz sevgili olduğunuzu iddia ediyor." dedi. Kısa hatırlatmasının ardından elimdekileri çekmeceye geri koyup kapağı üstüne ittim. Akabinde ayağa kalktığım sırada elimi saçıma attım ve parmaklarımı kısacık saçlarıma dolayıp çekiştirdim. "Belki şaka yapıyordur?" ortaya bir fikir atmamla kaşları çatıldı. 'Ciddi misin?' der gibi baktığında "Onunla hiç birlikte olmadım." deyip omuzlarımı indirip kaldırdım. "Başka neden durduk yere böyle bir şey söylesin? Ayaz adında birinin Ankara'daki varlığından bile sizinle haberdar oldum. Bence kesin kötü bir şaka yapıyor."
"Ben senin kadar iyi düşünemiyorum." derken dirseklerini bacaklarına yaslayıp yüzünü avuçladı. Stresten dört köşe olduğunu görebiliyor, az da olsa hak veriyordum. Ama bence bundan daha önemli bir mevzumuz vardı ve onun da adı Akın'dı. Oktay bir müddet daha yüzünü ovuşturup kendini toparladıktan sonra "Bence sapık o." dedi.
Bunu duymayı zerre beklemediğim için olduğum yerde kalakaldım. "Mümkün mü?" diye fısıldadığım esnada burnumun sızladığını duyumsadım ama aldırış etmeden "Sapık o olsaydı bu kadar açık eder miydi?" diye devam ettim.
"Sevgili olduğunuzu düşünüyor." bu benim de garibime gidiyordu. Odamda göz gezdirdiğim vakitlerde dudaklarımı yalayarak "Yine de bu kadar açıktan oynaması onun zararına." diye konuştum. Ancak, bunu söyler söylemez aklıma emniyette yaşadıklarım düştü. Her şey birdenbire ortadan kaybolmuş, o gece yaşadıklarımın delilleri sırra kadem basmıştı. "Ayaz'ın babası milletvekiliydi, değil mi?" dedim, kendi kendime, "Kesin o."
"Fikrini değiştiren ne?" dediğinde "Emniyetteki şikayetim ortadan kaybolmuştu." diye açıkladım. "Darp raporum da aynı şekilde. Ha birde, o gece bahsi geçen kurumlara gittiğim ana dair kamera görüntüleri de arızalı. Olaya tanıklık eden şahit desen kayıplara karıştı. Anlayacağın, Ayaz'dan daha büyük şüphelimiz yok."
"Şeref yoksunu." ellerini yumruk yaptığı sırada istemeden salladığı bacağına dikkat kesildim. Yatağımdan bir hışımla kalkıp önüme kadar geldi, durdu. "Şimdi gidiyoruz, bir daha oylama yapıyoruz." deyince "Bunu kabul etmeyebilirler." dedim. Sonuçta oylama yapılmıştı, Ayaz sunum ödevine dahil olmuştu ve yarın akşam da çalışmaya bu eve gelecekti. Bu saatten sonra bir oylama daha yapmaya kalksak Akın bile 'dahil olsun' diyebilirdi.
Oktay'la birbirimizden uzaklaşırken ikimizde odanın başka bir yönüne gittik. Ortaya çeşitli teoriler atıp onları sırayla değerlendiriyorduk. Sonunda "Belki de Çakır'ın dediğini ciddiye almalıyız." diyerek olduğum yerde durdum. "Ayaz, sana özellikle yakınlaşmaya çalışıyordur. Üstelik kafayı benimle bozduysa daha ileriye de gidebilir."
"Onu bu eve sokmamalıyız." kararlılıkla konuştuğunda başımı salladım. Evet, sokmamalıydık ama nasıl?
"Seni gördüğü gibi tanır." deyince ürperdim. "Bir şekilde önünü kesmeliyiz." dediği esnada açılan kapıyla aynı anda oraya baktık. Efe, bir ilk seferde açılan kapıya bir bize bakıyordu. "Bu normalde kilitli olmuyor muydu?" şaşkınlıkla dile getirdikleriyle sesimi kalınlaştırarak "Oktay içerideyken kilitlemem doğru olmaz diye düşündüm." dedim.
Vücudumu uzun uzadıya süzerken "Haklısın, doğru olmaz." deyip Oktay'a odaklandı. "Konuşabilir miyiz?"
"Şimdi değil." onu geçiştiren arkadaşımla iç çektim. Halletmeleri gereken bir mevzuları olduğu doğruydu ve o mevzuları direkt benimle alakalıydı. Efe, Oktay'a 'dolandırıcı' dediği için gerçek bir özür dilemeye gelmişti belli ki ama Oktay hiç onu çekecek havasında değildi. Üstelik belli etmese de kırılmıştı da.