14▪︎ Paye

62 8 15
                                    

[Amasya Sarayı]
[İki Ay sonra]

Saraya dönmüşlerdi nihayetinde. Topkapı Sarayı artık sadece bir hapishaneydi onun için. Ne aile ne yuva, kimi kalmıştı ki?

"Sultanım, Şehzade Mustafa Hazretlerinin talimi var. Hatırlatmamı buyurmuştunuz." Selimiye Kalfa, Mahenverin eli kolu olmuştu. Haseki sultanda ona güveniyordu, başka kimsesi de kalmamıştı. Mahenver, Kamer'in cenazesinden sonra hemen Amasyaya gelmişti. Bir başka cenazeye katılamazdı. Sadece bayrama gitmişti o, altı cenaze ile dönmüştü.

"Saol, Selimiye." Oturduğu sedirden kalkmış aynanın önüne geçmişti. Saçları seyrekleşmişti, gözaltları morlaşmış ve çökmüş, dudakları kurumuş, yüzü sararmıştı. Ölüydü işte, nefes alan ölü. Artık beyaz kaftan giymiyordu. Arslan ölürken kaftanına kan sıçradığından beri üzerine tek bir beyaz almamıştı. Beyazdan kaçtıkça kararmış, karardıkça kaybetmişti. Ölümü çağırmıştı.

"Sultanım, hava serinledi dilerseniz kürkünüzü alın."

"Feriha, kürkü getiresin." Dairenin kenarında bekleyen hatun hemencecik sandığı açmış kürkü nadide bir eser gibi tutarak Mahenverin omzuna atmıştı.

İspanyol Haseki hiç olmadığı kadar zorlanıyordu, en başında her şeyi ailesi için yapıyorken şimdi iki evladı ve iki torunundan başka kimsesi kalmamıştı. Belki ölüm Allahtan gelseydi, o cellatları görmeseydi bu denli yanmazdı canı. Şimdi sıra ondaydı, ondan alınanları Gevherden alacaktı ve durmayacaktı. Onun eli nasıl kana bulandıysa Mahenverin de bulanacaktı.

...

Mahenver Sultan çardağa oturmuştu. On-on beş metre ötede talim yapan oğlunu izliyordu. Bir yandan da hemen yanındaki Leon'u takip ediyordu. Mustafa, sağ elindeki kılıcı çevirirken bir yandan da lalasının komutlarına uyuyordu. Günün tamda bu saatlerinde güneş batarken hava daha da sıcak olduğundan Mustafa'nın yüzü ter içinde kalmıştı. Koyu kave tonlarındaki saçları alnına yapışmış, sık nefes alıp verdiğinden yanakları al al olmuştu. Arada çıkardığı hırıltılı bağırışlarla kendine gelmeye çalışıyordu. Çok küçük değildi, on dört yaşında ve aklı başındaydı. Ablasının ölümü onu etkilemişti, kimseye anlatamaması onu daha da içine kapanık bir ruh haline bürümüştü. Sadece talimlerde rahatça bağırabiliyor ve içindeki üzüntülü ruh halini atabiliyordu. Annesinin karşısında ağlamak isterdi, Mahenverin ona sarılıp destek vermesini ama annesi ondan daha da kötü bir durumdaydı. Tamamen kimsesizdi burada.

"Çok iyiydiniz Şehzadem." Lalası onun sırtına vurmuş ardından üzerindeki zırhı çıkartıp tamamen talimi bitirmişti. Lalanın işaretiyle kenarda talimi devam eden Leonda durmuştu. O da tıpkı Mustafa gibi terlemiş ve nefes alamaz hale gelmişti. Uzun siyah saçları biraz daha uzarsa gözlerini kapatacaktı ama pekte umrunda değildi. Kılıcını birkaç kez elinde çevirmiş sonra kınına koyup lalasına teslim etmişti. "Günden güne kılıca daha da alışıyorsunuz." Lala, tıpkı Mahenverin istediği gibi onlar Payitahttayken Leon ile ilgilenmiş ve talimlerde olabileceği en üst yere kadar getirmişti. Zaten üç aydır sarayda olan birine göre fazlaca iyi talim yapıyordu. Tek sorunu bir türlü düzeltemediği yazısıydı. Mahenvere olan şükranını sunmak için gece uyumadan çalışıyordu. Bazen çok yorulsada günün sonunda kat ettiği yolu görüp mutlu oluyordu.

"Validem." Mustafa hızlıca Mahenverin yanına geçmişti. Hazırlanan koca yemek ile gözleri kocaman olmuştu. E bu yorgunluğun üzerine yemek iyi giderdi sonuçta.

"Mahenver Sultan Hazretleri." Leon ona öğretilen selamı verdikten sonra Mahenverden işaret beklemişti. Sultan ona minderi gösterdiğinde kaftanının eteğini arkaya doğru attırmış ve oturmuştu. Mahenvere efendim demekten zar zor vazgeçsede şimdi Sultan Hazretleri olarak ithaf ediyordu.

Sarayın Yansıması ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin