10▪︎ Ebedi Karanlık

61 9 5
                                    

Arkadaşlar son olaylarla birlikte vpn kullananlar için ceza vb. şeyler olduğu söylenmeye başladı. Bende ne yapacağımı şaşırdım. Umarım en kısa sürede bu erişim engeli kalkar♡♡

▪︎▪︎▪︎

Karanlığa gömülmüştü, tüm Payitaht ve ülke karanlıktaydı. Güneş yetmiyordu, mumlar, meşaleler...

Sarayda çıt bile çıkmıyordu, kimse konuşamıyordu. Bu zalimliğe kim ne dese değişirdi ki? Bayramda neşe dolan saray yasa bürünmüştü. Nefes alırken bile sessizlik bozulmuyordu. Kimse tek kelime etmiyordu.

Cenazeler bir bir defnedilmişti, Sultan Arslan Camiisine bir türbe daha eklenmişti. Merhum Şehzade Musa Türbesi, içinde dört sanduka konulmuştu. Biri büyük üçü bebek sandukası. Mahenverin ilk korkusu gerçekleşmişti işte, Manisa mezarlığında aklına düşen kabus karşısındaydı: Sultan Arslan Han oğlu Şehzade Musa. Oğlunun ismi bir mezar taşına işlenmişti. Mezar, oğlunun mezarı. Sevmeye kıyamadığı oğlunu kara toprağa koydukları mezar.

Feryatlar kifayetsizdi, kim haykırışlarla dönerdi?

"Sultanım, Allah rızası için bari bir dilim ekmek yiyin." Selimiye Kalfa, Mahenverin önüne çökmüş adeta yalvarıyordu. Sultan ne yiyor ne içiyor ne konuşuyordu. Dairesine bir kişiyi bile kabul etmiyordu, kimse. Kızlarını bile geri çevirmişti, avucuna sıkıştırdığı mendil ile artık akamayan yaşları siliyordu. Oturduğu sedirde cenin pozisyonuna girmiş başını dizine yaslayıp pencereden dışarıyı izliyordu. Bir haftadır sadece bunu yapıyordu, arada zoraki birkaç yudum su içiyor sonra tekrar göğü izliyordu.

Biliyordu, oğlu ve torunları oradaydı ve kendisini izliyordu. Af diliyordu onlardan, engel olmadığı için yalvarıyordu. Oğlunun onu affedeceğini biliyordu, Musa annesine kıyamazdı. Mahenver kendini affedemiyordu. Nasıl anlayamamıştı? Neden iyiye yormuştu Kasımın onu çağrışını? Gevher'in oğlundan ne beklenirdi?

"Sultanım yalvarırım." Selimiye Kalfa bir ümit Mahenvere bakmış sonra ümidi kesmiş bir şekilde geri adımlamıştı.

"At arabasını hazır ettir." Günler sonra konuşmuştu, Selimiye Kalfa minnetle başını sallamış "emredersiniz hemen hazırlatıyorum." Deyip daireden çıkmıştı.

...

Gelmişti yine, karşısındaki türbeye bakarken ayaklarını hareket ettiremiyordu. O sözünü tutamamışken daha birkaç hafta önce ailen iyi demişken şimdi nasıl huzuruna çıkacaktı? Ama Arslan onu anlardı, affederdi.

"Ben geldim, Arslan. Cihan'ın geldi." Bu sefer sandukanın yanına gitmiş yere çöküp sırtını Arslan'a yaslamıştı. Konuşmuyordu, diyecek bir şeyi yoktu. Sadece onun yanında olmak istiyordu. Şurada alsa canını gidecekti yanına, keşke alabilseydi. Buna cesareti yoktu. Yaşamayı unutmuştu ölse çok bir şey fark etmezdi.

"Özür dilerim. Tutamadım sözümü koruyamadım." Omuzları titriyordu yine ama ağlamaya yaş yoktu gözünde. "Yanına geldim, yine sana sığınıyorum."

"Arslan ben yapamıyorum, sensiz ailemsiz yapamıyorum. Sen gittin gideli yaşamak için çabalayamıyorum." Duyuyordu değil mi? Belki gökten, belki sandukadan duyuyordu. Arslan onunlaydı, bir adım arkasındaydı.

"Şimdi gidiyorum ama yine geleceğim. Artık ziyaret etmem gereken çok kişi var." Hüzün ve vicdan azabı ile söylemişti bunu. Oğlunun katillerinin duymadığı azabı kendi duyuyordu. Şimdi ne yapsındı o? Kendi elleriyle katillerinin canını alsa durmazdı. Çünkü evladı geri gelmeyecekti. Musa'sı geri gelmeyecekti.

Türbeden çıkmadan önce Korkutun sandukasına gitmiş yine özür dilemişti, onu da yaşatamamıştı.

"Oğlum." İçi karardı, apaydınlık türbe başına yıkılıyordu. Musa türbenin ortasındaki sandukada yatıyordu. Hemen yanında üç oğlu yatıyordu. Korkutu ile aynı boyda iki biraz büyük bir sanduka vardı. Hepsi Musa'nın sandukasının soluna konmuştu. Diğer tarafı boş bırakılmıştı. "Ben geldim." Arslanda yaptığı gibi sırtını dayamamıştı, çünkü oğluna sırtını dayamazdı, oğlunu kucaklar sever öperdi. Oğluna sarılırdı. Sandukasına sarıldı bu sefer. Sandukasını öptü, sevdi..

Sarayın Yansıması ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin