37▪︎ Sarayın Gerçek Sultan'ı

63 6 30
                                    

Leylifer'in uzun süredir keyfine diyecek yoktu, biriciği minik oğlu ve Mustafa ile hayatının en nadide ve geri gelmez günlerini yaşıyordu. Henüz kendi şehzadesinden başka erkek olmadığından eski padişaha göre neredeyse hiç taht kavgası olmuyordu.

"Amber'im, Ay'ım, Leylifer'im." Mustafa, akşam yemeğine zevcesi ve oğlunu çağırmıştı. Önce yemek yemişlerdi sonra Leylifer Orhan'ı Zekiye Hatun'a emanet edip dairesine dönmelerini istemişti. Nihayetinde yalnız kalmışlardı.

Havalar oldukça sıcak olduğundan terasa çıkmışlardı. Sedire oturduklarında bir süre sessizce bulutsuz gökyüzünü izlemişlerdi. Leylifer başını Mustafa'nın omzuna yaslamıştı. İstemsiz bir şekilde hatıflanır gibi ağzından nefes verdiğinde Mustafa kıpırdanmıştı. "Birisi canını mı sıktı?"

"Yok, hayır sadece içimde kötü bir his var. Birkaç gündür kalbime öyle bir yapıştı ki bırakmıyor." Mustafa, bu tarz içsel hisleri normalde kafaya takmasada o da meraklanmıştı. "Rabbim hayırlara vesile etsin."

"Amin."

...

Ruhsar Sultan her şeyi planlanmıştı, bundan sonra kararını geri alamazdı. Bu kadar canileştiği için içten içe korksada onu çocuklarından ayıran kadından elbette intikamını alacaktı. Hatta o denli ince düşünmüştü ki hem Mahenver'in torunundan hemde iki gelininden kurtulacaktı.

Oya Hatun ile konuştuktan sonra Payitahtta bir hatun bulmuşlardı, İnci hatun iki kese altın karşılığında kabul etmişti. Birkaç haftada minik zehir şişesi eline ulaşmıştı. Hatun hiçbir şekilde geri adım atmamakta kararlıydı.

İnci aslen Rus bir aileye mensuptu. Yaklaşık altı aydır haremdeydi halvete gitmesede Mahenver ile karşılaşmış ve onu az çok gözlemlemişti.

"İnci Hatun, şuradaki sandıkları da al yukarı taşı." İnci oturduğu minderden kalkmış az önce ağaların getirdiği sandıklardan sonuncusunu yerden kaldırmıştı. Gözdeler katına çıktığında orada Gülşah Hatun duruyordu, kendi dairesindeki mindere oturmuş içeri taşınan sandıklara bakıyordu. İnci işini bilerek yavaş yapmış sonra herkesin çıkmasını beklemişti.
"Gülşah Hatun'um?"

"Söyleyesin Hatun."

"Af buyurun lakin sizden minik bir dileğim olacaktı." Gülşah bir hatunun ondan bir şey istemesine şaşırmış ve kendini üstün görerek konuşmuştu. "Söyle bakalım."

"Duydum ki yanınıza nedime seçecekmişsiniz, ben sizi desteklerim ne olursunuz lütfedip beni alın yanınıza." Gülşah, Hatunun bu davranışı ile mutlu olmuştu. İnci'yi şöyle bir süzmüştü. "Âlâ, bundan sonra benimlesin sevdim seni." İnci gülümseyerek odadan çıkmış Gülşah da sandıkları boşaltmaya ve içindeki hediyeleri incelemeye başlamıştı.

...

"Valide Sultan'ım."

"Gel Selimiye Kalfa, söyle." Selimiye Kalfa adeta koşarak içeri girdiğinden Mahenver korksada ses etmemişti.

"Yedi Kule Zindanlarından haber geldi, bu sabah imsak vakti ile Büşra Sultan hakkın rahmetine kavuşmuş." Mahenver Sultan başını hafifçe eğip sallamıştı. Ona faydası kadar zararı da olan biriydi, şuan olduğu yerde emeği olsada ihanet etmişti ve şimdi sonsuz bir yolculuktaydı.

"Cenazeyi usullere göre defnedin, haremde de dua okunsun." Selimiye Kalfa geldiği hızla dışarı çıkmış ve haber bir o kadar da çabuk yayılmıştı.

Leylifer Sultan kucağında oğlu Süleyman ile taşlığa inmişti. Gülşah Hatun da haremde oturuyor ve diğerleri ile konuşuyordu. Tabi ki Leylifer'i gördüğünde direkt olarak kalkmış ve yanına doğru gitmişti. "Sultanım nasılsınız?"

Sarayın Yansıması ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin