Ertesi gün Niki'yle Wonbin mutfağı karıştırıp bir şeyler yapıyordu. Sesle uyanıp içeri gittiğimde kendi çaplarında gayet iyi bir kahvaltı hazırlamışlardı.
-Günaydın ufaklık.
-Günaydın Hyung.Yorgun bir şekilde tebessüm edip "Günaydın... Neden zahmet ettiniz?" dedim. Masaya oturup ağzıma bir iki lokma aldım. "Sanırım perşembeden beri hiçbir şey yememiştim."
Bunu duyunca Niki öksürdü, Wonbin de bağırdı. "NE? İKİ GÜNDÜR YEMEK YEMİYOR MUSUN?!"
Buruk bir ifadeyle başımı sağa sola salladım. Hastane aradığından beri zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ki...
Birazdan taziye evine gideceğimiz için boğazım düğümlenmişti. Wonbin bunu umursamayıp ağzıma bir şeyler tıkıştırdı. "Ne olursa olsun yemen lazım, bu gidişle gün içinde yorgun düşeceksin."
Yutkunmaya çalışırken zil çalmıştı. Bu hiç tanıdık bir tavırda değildi. Ayaklanıp kapıya gittiğimde dışarıda birkaç VIP araba gördüm.
Açtığım gibi Chaewon menajeriyle içeri girip kapıyı kapattı. Güneş gözlüğü ve maskesiyle yüzünün bir milimi bile görülmediği halde elini önüne getirip camdan dışarı baktı.
"Gören olmamıştır, değil mi?"
Kimseden cevap alamayınca sesini temizleyip maskesini çıkardı. Menajeriyle vedalaşıp onu dışarıdaki arabaya yolladı.
Bana dönüp kollarını açınca hiç sarılasım gelmemişti. İç çekerek zorla kollarını sırtıma sardı. "Yongbok..."
Gözlerim dolunca başımı omzuna yasladım. O da derin bir nefes verip sırtımı sıvazladı. Aile üyeleriyle arası iyi değildi, sadece benim için gelmişti.
"Oraya seninle gitmek istiyorum. Birazdan birlikte çıkalım, tamam mı?"
"Hıhım..."
İkimiz sarılırken Wonbin'le kardeşi de mutfaktan çıkmıştı. Chaewon benden ayrılıp onlara dönünce gözlerini kocaman açtı. "Woah...- Yani merhaba."
Hwang kardeşler selam vermek için başını eğdikten sonra dışarı çıktı, kendi evlerine geçeceklerdi. Wonbin ablamın suratına bile bakmamıştı, pek hoşlanıyor gibi durmuyordu?
"Görüşürüz çocuklar, beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim."
Chaewon suçlu hissetmiş olmalıydı ki yalandan öksürerek üstünü düzeltmişti. Diğerleri el sallayıp çıkınca çantasından şık bir ceket çıkarıp omzuma attı.
-Hadi gidelim kardeşim.
-Süslü eşyalarını istemiyorum.
-Dışarıda 3 araba bizi bekliyor. Bunu benim için yapar mısın?
-Hayır, giymeyeceğim.
Dışarı çıkıp öndeki arabaya binerken ablam da peşimde koşturuyordu. "Ya! Taziye evinin önünde kameramanlar birikmiştir şimdi, giy şunu!"
Tabii ki ikna edememişti. Ablamın sektöründe işler nasıl ilerliyordu bilmiyorum ama zerre ilgilenmiyordum. Çıkışından beri ilk defa görüşmüştük zaten. Tavırları samimi değildi.
Yola çıktığımızda makyözü ayaküstü yüzünü kontrol ederken menajeri de taziye ziyaretinden sonraki programını anlatıyordu.
"Biliyorsun ki tur devam ediyor, kızlara yetişmen lazım. Bu akşam Londra uçağın var."
"Biliyorum Wookyun. Söyleyip söyleyip beni strese sokma."
Gözlerimi devirip cam tarafına yaslandım. Sadece bulunduğum ortamı ve hiç tanımadığım bu insanları sorguluyordum. Çevremdekiler yüzünden adam akıllı yas bile tutamamıştım.
🪷🪷🪷
Oraya vardığımız an birkaç magazinci bizi kayda aldı. Ablam da hiç haberi yokmuş gibi şaşırmış rolleri yapıyordu. Aynı zamanda üzgün olduğunu göstermek için güneş gözlüğünü takmıştı.
-Başınız sağ olsun Chaewon!
-Le Sserafim etkinlikleri ne olacak?
-Grup işlerine ara mı verdiniz?
-Turunuzu yarıda bırakmak diğer üyelere haksızlık değil mi?Her şey büyük saçmalıktı, tiyatrodan ibaretti. Aklıma Hyunjin'in üst geçitteki konuşması gelince bir nebze de olsa huzura ermiştim.
Bunların hepsi figüran Yongbok, figüran...
İçeri girdiğimizde babam bir köşeye çekilmiş amcalarımla konuşuyordu. Kendisiyle hiç göz teması kurmadan kapıdaki arkadaşlarımın yanına gittim, ikisine de sımsıkı sarıldım.
"Çok yoruldunuz... Sizi seviyorum, bunu biliyorsunuz değil mi?"
Minji bir taraftan Sunoo bir taraftan aynı anda yanağıma uzun biri öpücük bıraktı. "Bugün çok daha iyi görünüyorsun Yongbok. Sen iyiysen biz de iyiyiz."
🪷🪷🪷
Bütün gün annemle kardeşimin yanına oturup başımı tahtaya yaslamıştım. "Keşke bu yaşananlar sadece uzun bir kabus olsa..."
Babam benimle aynı yerde kalmak istemediğinden dolayı gece amcamın evinde uyuyacaktı. Sözde artık kirliymişim, ne saçma.
Hwang kardeşler kendi evlerinde kalacaktı. Bu sefer çok ağlamadığım için arkadaşlarım da beni serbest bırakmıştı.
Pijamamı giyip yatağın içinde kıvrılmışken gece yarısına doğru zil çaldı. Babam olduğunu düşünüp kalktım.
Kapıyı açtığım an kollarıma iri bir beden yığıldı. Şu kokuyu nerede duysam tanırdım, bu Hyunjin'di.
"Yongbok..."
İlk birkaç saniye hiçbir şey yapamadan dondum kaldım. O ise gittikçe daha sıkı sarılıyordu, ayaklarım hafifçe yerden yükselmişti.Burnunu çektiğinde ağladığını fark ettim. Başını boynuma gömüp kokumu ciğerlerine doldururken benim de gözlerim bütün gün ıslak değilmiş gibi tekrar parladı.
Hyunjin'e karşı şu anda o kadar çok şey hissediyordum ki neden ağladığımdan bile emin değildim. Özlem, nefret, aşk, kırgınlık, sinir... Her duyguyu bana aynı anda yaşatacak kadar kalbimi çalmıştı bu çocuk.
🪷🪷🪷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Next Door | Hyunlix
FanfictionGeçmişin masumiyetiyle fark edilemeyen duygular... Komşu olarak yan yana bir ömür geçirmiş iki ailenin oğulları arasında yaşanan saf aşk. Yongbok, ergenliğinden sonra başına bela olan "farklı" hisler yüzünden çocukluk arkadaşı Hyunjin'le arasına me...