Odasına geçtiğimizde Yongbok'un sinirle söylediği bazı şeylerle şok üstüne şok yaşamıştım. Bana ağır iftiralar atmıştı, normal bir zamanda olsaydı bu ciddi bir kavgaya dönüşürdü. Yine de ailesini kaybettiği için kızmamıştım, kıyamamıştım işte.
Onu sakinleştirmek için yatağa yaslayıp sımsıkı tuttum. Dudağını birkaç kez öpmemle ağlaması geçmişti. Tanrım... Şu gözler kalbimi nasıl her seferinde titretiyordu?
Minnacık bedenini bir çırpıda kapıp sımsıkı sarılmamla bütün kemiklerini hissetmiştim. Onu son görüşümden beri epey zayıflamıştı, adam akıllı hiçbir şey yememişti.
Onu sevdiğimi sonunda söyleyebilmiştim. O da huysuz bir şekilde mırıldanarak beni sevdiğini dile getirmişti. Her hareketi gözüme tatlı geliyordu, tribine bile hastaydım.
Uykusu gelince benden ayrılıp yatağına uzandı. "Ben uyuyacağım, iyi geceler."
Sanırım bir nebze de olsa kalbini yumuşatmıştım. Işığı kapatıp arkasındaki boşluğa uzandım. Bütün vücudunu sarmalayıp ensesini öptüm.
"İyi geceler ufaklık."
🪷🪷🪷
Sabah ilk kalkan ben olmuştum. Gözlerimi açtığımda bana dönerek düz uzanmıştı. Uykum ağır olduğu için hissetmemiştim.
Fındık gibi burnunu, çillerini, bal dudaklarını, minik çenesini keyifle izlerken onun da zayıf göğsü yavaş soluklarla inip kalkıyordu. Yongbok hâlâ derin bir uykudaydı.
Elimi karnının üstündeki eline yaklaştırıp parmaklarıyla oynadım. Minnacık oluşu ısırmak istememe sebep oluyordu. Şirinlik krizine girince vücudunu kavrayıp sımsıkı sarıldım.
"Mmh... Neler oluyor..."
"Uyandırdığım için üzgünüm ama dayanamıyorum." deyip yanağını öptüm. Hemen sonrasında hevesimi almak için dişledim.
-Günaydın Hyunjin.
-Bir daha söyle.
-Eee... Günaydın, Hyunjin?
Tamamen uysallaşmıştı, birlikte uyumak ikimize de iyi gelmişti. Sevgi patlamasıyla onu üstüme alıp öyle sarıldım. Yongbok'un başı dönmüştü, kabaran saçlarını düzeltmişti.
"Günaydın ufaklık."
Yüzünü iki taraftan tutarak kendime çekecekken yataktan destek alıp engel oldu. "Ne yapıyorsun?"
"Öpeceğim, gel şuraya."
"Önce ne olduğumuzu söyle. Ben senin neyinim?" derken merakla gözlerimin içine bakıyordu. Şu tatlı ifadesiyle huzur bulup gülümsedim.
"Sen benim her şeyimsin Yongbok..."
Nefesi kesilmişti. Başını kendime çekip kalp şeklindeki dudaklarını öptüğümde bu sefer çıtını çıkarmayıp izin vermişti. Geri çekildiğimde hevesle devamını bekliyordu.
Gülümseyerek bir kez daha öptüm. Öpücüklerim durmak bilmeden işe koyulmuşken onun da hafifçe karşılık verdiğini hissetmiştim. Yerimden doğrulup rahatça oturmasını sağlayınca bal dudaklarını emmeye başladım.
Ellerini omzuma getirirken o da çekingen bir şekilde emiyordu. Tişörtünün altından tenine gelip hafif hafif okşadım. Bu sırada dudaklarımdan ayrılıp gözlerime baktı.
"Şirketten izin aldım, bu hafta yanında kalacağım. Bütün işlerle ben ilgileneceğim. Annenlere de son selamımı verip gelmiştim zaten."
Mahcup bir ifadeyle "Dün gece konuşmana izin vermeden seni yargıladığım için özür dilerim..." dedi.
"Sorun değil, ağır bir dönemden geçiyorsun. Ben de daha erken gelemediğim için özür dilerim."
Başını olumlu anlamda sallayınca yanağını öptüm. "Ne zaman defnedilecekler?"
"Babam taziye evini kapattıktan sonra öğle vakti defnedilecekler." derken gözlerini benden kaçırmıştı, sanırım yine ağlayası gelmişti...
"Tamam, gel şimdi güzel bir yemek yiyelim. Annenler seninle bu şekilde vedalaşmak istemez değil mi? Onları üzmemelisin."
Çenesi titreyince gözleri doldu. Sessiz sessiz ağlarken başını olumlu anlamda salladı.
Tipine dayanamayıp sımsıkı sarıldım. Başını boynuma gömerek ensesini ve saçlarını okşadım. "Bebeğim benim..."
O da burnunu çekip var gücüyle sarıldı. "Yongjae'yi şimdiden özledim Hyunjin, onlar olmadan ne yapacağım ben?"
Diyecek bir şeyim yoktu. İçini dökmesi için sırtını sıvazladım. Omzunu birkaç kez öperken karar vermiştim. Gelecekte Yongbok'un mutlu hissetmesi için ona her şeyimi verecektim.
Gerekirse bütün hayatımı verecektim.
🪷🪷🪷
Kahvaltımızı hazırlarken o da siyah takımını giyiyordu. Hazırlanınca mutfağa geldi, gözleri şimdiden kızarmıştı.
"Gel bakalım, sana en sevdiğim omletten yaptım."
Bu Bayan Lee'nin ikimize yaptığı tarifti. Okula giderken annem uyanamadığında buraya gelirdim, birlikte yerdik.
Yongbok masaya oturduğu sırada donup kalmıştı. Birkaç saniye sonra hemen yemeye başladı. Günlerdir ağzına hiçbir şey almamış gibi bir iştahı vardı.
Hızlı hızlı yemeğini yerken arkasına geçip saçlarını okşadım. Arkaya doğru taradım. "Heh, işte şöyle."
Burnunu çektiği sırada lokmasını yutmaya çalışıyordu. Şu tipini görünce benim tabağımı da ona verdim.
Yarısına kadar hiç sorgulamadan yedi. Birden kendine gelerek "Hm? Bor dokoko." dedi.
"Ne oldu?" deyip saçlarını serbest bıraktım. Ayağa kalkıp elimi tuttuktan sonra beni yanındaki yere oturtup tabağı ortamıza aldı.
"Aaa..." deyip lokma uzattığı sırada ıslak gözleriyle bana odaklanmıştı. Gülümseyip yemeğimi yiyince o da çay içti. Bir lokma bana verip, bir lokmada kendine alıyordu. Bu şekilde kahvaltımızı tamamlamıştık.
Peçete alıp dudaklarını silerken "Ben şimdi yan eve geçip üstümü değiştireyim, tamam mı? Zaten annemlerle birlikte çıkarız." dedim.
"Tamam..."
Bugün çok daha sakindi. Alnını uzunca bir kez öpüp masadan kalktım. "Bulaşıklara dokunma, dönüşte ben hallederim ufaklık."
Başını olumlu anlamda sallayınca onu mutfakta tek bırakmıştım. Bahçeye çıkıp kapıyı kapattığım an gülüşüm silindi, arkama yaslanıp sessiz sessiz ağladım.
Ona belli etmek istemiyordum ama Yongjae ve Bayan Lee'den sonra evde çıt çıkmıyordu. Onları ben bile şimdi özlemiştim.
Ne yapacaksın Yongbok...
Nasıl dayanacaksın?🪷🪷🪷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Next Door | Hyunlix
FanficGeçmişin masumiyetiyle fark edilemeyen duygular... Komşu olarak yan yana bir ömür geçirmiş iki ailenin oğulları arasında yaşanan saf aşk. Yongbok, ergenliğinden sonra başına bela olan "farklı" hisler yüzünden çocukluk arkadaşı Hyunjin'le arasına me...