Yılllar sonra ilk defa gördüm,hiç değişmemişti. Ama bir şey vardı,ben çok değişmiştim.
Sabah uyandığımda Demir yanımdaydı,uyuyordu. Onu inceledim,yeşil gözleri vardı,kumraldı. Oldukça yakışıklıydı. Sonra o da Gözlerini Yavaşça açtı. Ve güldü.
" Günaydın. "
Ben de güldüm.
" Günaydın. "
Yavaşça yataktan kalktı ve Hera'nın odasına ilerledi.
" Duru sen kahvaltı hazırla ben kızımı kaldırıp geleceğim. "
Güldüm ve Aşağıya kahvaltı hazırlamaya indim. 15 dakika sonra her şey hazırdı,maharetliydim yani. Güldüm.
" Demir! "
Ses gelmedi.
" Hera! "
Yine ses gelmedi telaşla yukarı çıktım ve Hera'nın odasına girdim. Gördüğüm görüntü beni mest etmeye yetmişti. Demir Hera'nın küçük yatağına uzanmış,gözleri kapalı. Hera onun göğsüne yatmış o da uyuyor. Ne kadar kıyamasam da onları uyandırmaya çalıştım.
" Demir! Hadi kalk! "
Demir Yavaşça Gözlerini açtı,Hera da.
" Güyandın. "
Evet günaydın diyemiyordu. Hera'yı kucağıma aldım.
" Günaydın annecim. "
O da uykulu gözlerle bana bakıyordu. Sonra Demir kalktı. Hera hemen Demir'in kucağına geçti. Ve başını Demir'in kaslı omzuna koydu.
" Hadi kahvaltıya gelin. "
Gülerek aşağı indim. Mutluluk neydi? Bunu çok düşünmüştüm. Ben kendimi kızıma adamıştım,kızıma aittim. O mutluysa ben mutluydum. Ben kendimi düşünmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu.
******
Hera'ya zar zor külotlu çorabı giydirdim.
" Ama kızım! Geç kalacağız! "
Sinirle siyah elbisesini başından geçirdim. Hera iyice mızmızlanıyordu.
" Giymiycem işte! Babam giydiysin. "
Sinirle onu bırakıp külotlu çorabı Demir'e verdim.
" Ne hâliniz varda görün! Ben üstümü giyiniyorum. "
Demir takım elbiseyle Hera'nın önüne eğildi ve giydirmeye başladı. Ben de kırmızı mini elbisemi üzerime geçirdim,dudağıma kırmızı ruju sürdüm,saçlarımı açık bıraktım ve ayağıma kırmızı topuklularımı geçirdim. Aynada kendimi baktım. Nasıl denir,uzun zaman sonra,
Nefes kesiciydim...
Sonra Demir ve kucağındaki Hera'ya döndüm. Demir şaşkınlıkla bana bakıyordu. Hemen kendini kurtardı ve elimi kavradı. Kulağıma eğildi ve mırıldandı.
" Mükemmelsin. "
Bu temas beni yakmamıştı,Araf'ta olduğu gibi. Ama güven vericiydi. Kendimi Ateşle dans eder gibi hissetmiyordum.
Ateş'e dokunuyorum,ama beni yakmıyor. Ateş'ten korkmuyorum.
Yıllar önceki sözlerim aklıma geldi,bunu ben söylemiştim. O da gülerek bana bakmıştı.
Ben ateşim.
Dudaklarıma yanaşmıştı.
Ve seni yakacağım.
O anlar aklıma gelince,içimi tarifsiz bir şey kapladı. Demir'e tebessüm ettim ve o anları unutmaya çalıştım,bana dokunuşunu,sevişini,öpüşünü,sarılışını. Unutmalıydım. Doğru olan buydu.
****
Çok şık bir restorant'a gelmiştik. Deniz kenarındaki masamıza yerleştik. Hera Demir'in kucağındaydı.
" Ama kızım babaya rahat ver,kendi yerine geç bakayım. "
Hera sinirle bana baktı.
" Anne babam bendeyn yahatsız oymuyo. "
Ona aldırmadan Demir'in kucağından alıp Yanındaki sandalyeye oturttum. Yemeğimizi söyledik. Sonra sahnede şarkı başladı. Gitar vardı fonda. Arkam dönüktü sahneye. Bir daha görmek için uğraşmamıştım. Hera'yı yediriyordum zaten.
(Teoman aşk kırıntısı)Yaklaştırsana yavaş yavaş kendini bana.
Al içine tekrar derine sakla,kat kasırgana.Bu ses. Yıllar sonra. Ilk defa. Aşık Olduğum ses. Bu olamazdı. Merakla arkamı döndüm. Sahnedeydi,siyah gözleri aynıydı,vişne rengi dudakları. Ezberlediğim yüzü hiç değişmemişti. Siyah Dağınık saçları,ve sakallar. Araf değişmemişti sadece olgunlaşmıştı. Sakal bırakmıştı çok uzun olmasa da. Gözleri az da olsa kırışmıştı. 34 Yaşında bir adamdı o artık. Bir daha düşündüm Hera babasının aynısı. Yanında ona eşlik eden bir kadın vardı,düet yaptığı. Beni görmemişti. Şaşkınlıkla ona baktım. O benimdi. Ona aşıktım. Ve o gitmişti,arkasındaki enkazla.
Yalan söyleme bak gözlerime bitmiş olamaz,
Yokla ceplerini,
aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz.Gözleri yavaşça Demir'e döndü,bense direk ona bakıyordum. Sonra yüzünde hiç tanımlayamayacağım bir duygu oluştu Hera'yı gördü. Demir'e sarılmış kahkaha atıyordu sonra gözleri beni buldu. Hiç bakmadığı şekilde baktı,acı dolu. Yanındaki kız başladı.
Aşk kırıntısıyla doymaktansa,
Tek Başıma aç kalırım bu hayatta.
Paylaşacak bir şey artık yoksa,
Bir erkekle bir kadın arasında.Gözleri direk bana bakıyordu belki ilk defa korkusuzca ona bakıyordum,gözümü kaçırmadan,kızarmadan. Elindeki gitarı çalmaya devam etti.
Yürürüm ipte,ağım yokken hem de.
Kopkoyu içim.
Inan çok çalıştım,
bu kalpsiz dünyayı sevebilmek için.Dudağı merhametle yana kıvrıldı,yakışıklılığından ödün vermemişti,güldü iç sesim.
Ne oldu arkasından kurduğun nefret dolu konuşma,onu görünce geçti mi sinirin?
İç sesimi susturdum.Neyim var ki senden başka,
Hadi son bir kez.
Ceplerini yokla,
Aşk kırıntıları kalmış Olmalı biraz.Gülerek baktı,ama iç yakıcı bir gülüştü. Acı dolu. Sahneden indi. Ve karşımızdaki masaya oturdu,ağlamayacaktım. Ağlamamalıydım. Demir bana baktı.
" Sevgilim hiç yememişsin. "
Bu söylediğiyle Araf gözlerime baktı. Nefret dolu.
" Yedim,"
Gülerek Karşılık verdim sonra Hera ayağa kalktı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum,elindeki topu fırlattı. Direk Araf'ın önünde durdu,Hera ürkek bakışlarla Araf'ın yanına gitti. Böyle olmamalıydı. Hera'nın yanına gidersem ağlardım. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Araf Yavaşça topu eline aldı ve Hera'ya baktı. Hera da ürkekçe ona yaklaştı. Araf gülerek topu uzattı. Hera avuçladı.
" Teşekkür ederim. "
Araf acıyla güldü.
" Önemli değil. "
Sonra Hera Koşarak uzaklaştı ve masaya geldi.
" Baba! "
Bağırarak söylemişti Araf ayağa kalktı ki Hera Demir'in kucağına koştu.
" Topu aydım. "
Demir gülerek Hera'nın başını öptü,
" Aferin benim kızıma. "
Araf bir anda olduğu koltuğa yeniden oturdu ve gözünden bir damla yaş düştü. Ve ben tam o an kendimden nefret ettim. Hayatımda belki ilk kez kendimden bu kadar nefret ettim. Araf bana baktı ve buruk bir gülümsemeyle yanımıza yanaştı.
" Afiyet olsun size. Kızınız çok tatlı. "
Ve hızlıca uzaklaştı. Içimden bir Parça koptu. Ama ben ne ara unuttum 'güçlü olmak için gelmiştim İstanbul'a. '
Güldü iç sesim.
Ne sandın,onla elbet karşılaşacaktın.
Sinirlendi daha da içeri.
Canım niye bu kadar yanıyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
ActionSiyah ve gri karışırsa ne olur? Ve siyah gri olana dek karışmaya devam etti. Beyaz duruluğunu yitireceğini bile bile savaşından vazgeçmedi. Duru ve Araf. Birbirlerinin ne zıttıydı ne de aynısı. Biri siyahtı biri gri. İkiside Araf'ta kalmıştı. Birle...