Devran'la her ne kadar daha yakın olsalarda hâlâ kurallar vardı. Sürekli tekrar eden bir rutin. Devran zamanının çoğunu çalışarak geçirdiği için adamın yüzünü neredeyse hiç göremiyor ve ben çağırmadan odama gelme dediği için yanını da gidemiyordu. İşaret dilini artık tamamen öğrenmişti ama konuşamıyordu ki onunla.
O olayın üstünden bir hafta geçmişti ve artık konaktakiler Agit'e korkarak yaklaşıyorlardı. O bilmese de ona yaklaşan adamın infazını Devran'ın verdiğini bilmeyen yoktu ve Şiyar da ortadan bir anda kaybolmuştu. Bu yüzden Agit'in her ne yaptıysa da Devran Ağa'nın iplerini eline geçirdiğini düşünüyorlardı. Ki bunu Afşin bile dile getiriyordu.
"Şşş güzel oğlan, ağaya ne yaptın da ağzının içine bakıyor?"
Agit onun için akşam yemeğini kendi hazırladığı mutfakta bilmiyorum der gibi dudaklarını büzdü.
"Abla ben bir şey yapmadım ki."
Ona inanmayan kadınlar korksalar da en azından ona yakın olurlarsa başlarına bir şey gelmez düşüncesiyle anlaşmaya karar vermişler.
"Hadi hadi kandırma bizi, giyinip kuşanmaya da başladın."
Artık daha rahat istediğini giyen genç sabah giydiği çiçekli uzun gömleğine bakarak "Ne var ki giydiğimde" dedi masada oturan Afşin'e dönüp "Abla olmamış mı bu?" diye sordu.
Afşin kıkırdayarak "Olmaz olur mu güzel oğlan, şu fiziğe ne giysen olur" deyince genç utanarak işine döndü.
Mutfağa giren Zelal Hanım'ın "Semer misali" diyerek laf çarparak masadaki sarmalardan bir iki tane ağzına atıp mutfaktan çıkmasına ise yüzü düştü.
Afşin oturduğu sedirden ayaklanıp "Bakma sen Zelal Hanım'a, yediremedi oğlunu kaptırmayı" diyerek gencin yanına gitti ama Zilan'ın "Duymasın hanımın" deyince omuz silkti.
"Duyarsa duysun, her gün şu çocuğun gözlerini doldurduğu yetmedi mi?"
Agit hızla "Yok abla öyle bir şey" dese de Afşin ona hafifçe omuz atarak "Korkma oğlan, asıl o senden korksun artık" deyince Agit cevap vermedi.
Elbette Devran'ın annesine saygısızlık edecek değildi. Her fırsat bulduğunda ettiği laflar ağrına gidiyordu, Devran bir şey diyen olursa bana söyle demişti ama annesinin dediklerini oğluna yetiştirecek değildi.
Mutfağa giren hanımağa ile herkes sus pus olurken o Agit'e dönüp "Gel hele benimle güzel oğlan" deyince elindeki işi bırakıp "Abla ben gelince devam ederim, ellemeyin" diyerek mutfaktan çıkan kadını takip etti.
Yine bahçeye çıkacaklarını zannederken kadın onu kendi odasına götürüp içeri girmesini işaret ederek kapıyı kapattı. Agit elleri önünde gösterilen sedire oturunca yanına oturan yaşlı kadın başını eğen gence baktı. Sonra da küçük elini tutup sakin bir sesle konuştu.
"Güzel oğlan, de bakayım sen bana Devran'ıma ne ettin sen?"
Agit korkuyla yaşlı kadına dönüp "Ben bir şey etmedim hanımağam, valla bir şey etmedim" deyince yaşlı kadın onun masum savunmasına gülümseyerek "Etmişsin etmişsin, benim tanıdığım torunum eşimin dediği benim emrimdir demez" dediğinde o akşam masada olanları hatırlayan genç başını eğdi.
"Ben desin demedim yemin ederim. Bunu diyeceğini bilmiyorum."
Yaşlı kadın doğru söylediğini anladığı gencin sırtını sıvazlayarak "Sen ettin demedim oğlum, Devran'ımın gönlünü mü çeldin yoksa" dediğinde ise Agit iyice utanarak başını daha da eğdi.
"Bilmiyorum ki."
Hanımağa böyle olmayacak diye düşünerek asıl konuya girdi. "Devran koynuna aldı mı seni, dokundu mu?"