Agit utanmasa Devran Ağa beni öptü diye tüm konağa duyuracaktı ama utanıyordu. Herkes bilsindi Devran Ağa güzel oğlanını seviyordu işte, sevmese öper miydi hiç, hem de hiç beklemediği bir zamanda.
Dudaklarında hissettiği sıcaklığın ya da gözlerinin içine bakan adamın cinsel bir çekimle öpmediğini bilecek kadar da Devran'ı tanıyordu. Farklı bir şey vardı o öpücükte, o gözlerde. Sanki korksa da bunu belli etmeyen, öptükçe kendine şaşıran ve yavaş yavaş bir cesaret bulduğu bir duyguydu.
Agit öpmeyi bırakan adamla eli ayağına dolanmış, ne yapacağını şaşırarak odadan kaçmıştı ve arkasında kafası karışık ama ne yaptığını bilen bir adam bıraktığından habersiz.
Çünkü Devran planladığı zamanda oğlanı öpmek yerine, ona giymesi için kazak aldığını söyleyen oğlanın masum ve hevesli yüzünü görünce dayanamamış ve kendini akışa bırakmıştı. Odadan kaçıp giden oğlanla ise gülmekle şaşırmak arasında kalmıştı. En çokta kendine şaşırıyor ve bu kadar hızlı bir adımı kendinden bile beklemiyordu.
Agit ise aldığı öpücükle mutluluktan dört dönüyor, konakta yapılacak ne kadar iş varsa sen elleme diyen Afşin'e rağmen çalışan kadınlara yardım ediyordu.
Afşin onda ki bu yoğun heyecanı ve mutluluğu sezmiş, sürekli ne oldu güzel oğlan dese de omuz silken oğlandan yok bir şeyden başka cevap alamamıştı. Agit, ablasına söylemek istiyordu istemesine de hem utanıyor hem de biri duyar da bir şey der diye korkuyordu. Çünkü konaktakilerden ağanın kanına mı girecekmiş bu oğlan, ağa yanaşmaz oğlan mı kadın mı belli olmayan birine, burada gençliği çürüyecek yazık oğlanın laflarını çok işitmiş, artık çekinerek içine kapanmıştı.
Ama akşama kadar da neşesini kaybetmemişti, çünkü akşam Devran'la yemeğe gideceklerdi. Anlaştığı şirketlerle düzenlenen bir yemek olduğunu öğrenince de Devran'ın istediğin gibi giyin süslen, canının istediği gibi davran, sen benim eşimsin, yanlışı olan beni bulur karşısında demesiyle en güzel elbisesini seçmiş, Afşin ablasında da küçükte olsa yüzüne bir şeyler sürmesini istemişti.
Gidecekleri yerin ciddi ve önemli bir yer olduğunu seziyordu, akıllıydı ve dikkatli. O yüzden orda da Devran'ın yanında güzel görünmek ve onun eşi olarak görülmek istiyordu.
Üstünde Devran'ın gözleri gibi yemyeşil bir elbise giyip, boynuna da onun hediye ettiği kolyeyi taktı. Omuzlarından kestirdiği siyah saçlarına ise Afşin ablasının tavsiyesiyle gümüş gibi toka takmıştı. Aynanın karşısındaki görüntüsüne bakarak yanında duran Afşin'e döndü.
"Abla, kadın gibi olmuş muyum?"
Bu soru Afşin'in yüreğine ok gibi saplanmış, dolan gözleriyle oğlanın omuzlarını tutup aynaya çevirmişti.
"Benim güzel oğlanım, sen zaten hem kadınsın hem erkek. Güzelliğin cinsiyetinden değil can parem, kalbinin güzelliği yüzüne yansımış."
Agit dudak büzerek kendine bakarken Afşin artık beş aylık olan karnını severek "İsterim ki oğlum da senin kadar güzel olsun " dediğinde Agit korkuyla arkasını dönüp kadının karnına dokundu.
"Olmasın abla, olmasın. Benim gibi olmasın, çok üzülür."
Afşin artık hamileliğinde verdiği duygusallıkla oğlana sarılıp "Olsun ablam, ben onu herkesten çok sever, üzenin de canına okurum" deyince Agit gülerek "Yaparsın abla, az eli maşalı değilsin" diyerek boynuna sarılan kadının sırtını sıvazladı.
"Onun kaderi de benim gibi olmasın ama onu da seven biri olsun."
Bu cümleyle geriye çekilen kadın gözlerini kısarak oğlanın mutlu yüzüne baktı. "Sen de var bir haller güzel oğlan, ben anlarım."