Boş tepsiyi mutfağa geri götüren genç kimseye görünmemeye dikkat ederek ona verilen odaya döndü. Elinde tuttuğu telefona bakınarak yatağa oturdu ve çoktan açılmış ve ayarları yapılmış telefonun ekranını açtı ve duyduğu bildirim sesiyle irkilerek ekrana baktı.
Devran : Aşağı inip yemeğini ye ya da çalışanlara söyle yemeğini odana getirsinler.
Agit şaşkın şaşkın telefon ekranından başını kapalı kapıya çevirdi. Onunla arasına giren büyük beyaz kapıyla tek iletişim yolu elindeki telefondu. Mesajı açıp hızlı hızlı cevap yazdı.
Agit : Şimdi inerim
Telefonu yatağa bırakıp kapıya yöneldi ama daha sonra telefonu da alıp belki bir şey ister diye yanına alarak odadan çıktı. Kapıda karşılaştığı Afşin'le irkilerek elini göğsüne koydu.
"Korkuttum mu?" diye gülerek soran kadın "Hanımağa çağırıyor seni aşağıya" deyince Agit korkuyla yutkundu. Zelal Hanım'dan çok korkuyordu ve kadının aşağılayıcı bakışları kırıcıydı.
Sessizce Afşin'i takip edip geniş bir odanın içine girdiğinde gördüğü manzara onu tekrar odaya kaçmaya zorluyordu. Upuzun bir masada dizilmiş hararetle konuşan ve muhtemelen Devran'ın aile bireyleri Agit'i gördüklerinde sus pus oldular. Masanın en başında oturan seksenlerinde olsa da oldukça dinç duran ve elleri yöresel dövmelerle bezenmiş kadın elini kaldırıp Agit'e yanı başındaki boş sandalyeyi gösterdi.
"Gel bakalım güzel oğlan."
Agit elleriyle oynayarak titreyen bedenini sürükler gibi yaşlı kadının yanına gitti ve gösterdiği sandalueu oturdu. Masadaki altı yedi kişi sanki farklı bir canlı görmüş gibi gencin yüzünü inceliyorlardı ve içlerinden bir kadın "Devran'ın yemeğini götürdün mü?" diye sorunca Agit hızlı hızlı başını salladı.
Yaşlı kadın ise çalışan kadınlara dönüp "Oğlana yemek getirin" diye seslenince odaya elinde tepsiler giren kadınlar Agit'in önünü donatıp kenara çekildiler.
Tabi kimse Agit'in utançtan yerin dibine girip ağzına lokma alamayacağını bilmiyordu ama yaşlı kadın onu sırtını sıvazlayıp "Çekinme güzel oğlan, aç durulmaz" diyerek masada onu izleyenlere döndü. "Hayde siz de önünüze bakın, hortlak mı gördünüz" deyip azarlayınca yeniden çatal bıçak sesleri duyulmaya başladı.
Agit utana sıkıla eline aldığı kaşıkla en azından bir iki yudum çorba içmeye çabalarken hâlâ onu dikkatle izleyen ve masanın en köşesinde oturan adamdan habersizdi. Ama duyduğu cümleyle artık haberi olmuştu.
"Devran Ağa'da da amma göz varmış, nerden bulduysa bu oğlanı?"
Zelal Hanım konuşan adama ters bir bakış atıp "Devran ne bilsin bu oğlanı Şiyar, hısımların sonuncusuymuş işte, kala kala buna kaldık. Benim gül gibi kızımı ayartan soysuzun kardeşi" deyince Agit sertçe yutkundu. Eli çorba kasesinde havada kaldı. Kımıldayacak ne gücü vardı ne de cesareti.
Masada duyulan sert bir yumrukla herkes yerinde sıçrarken Hanımağa öfkeli bir dille "Gelin... Edebini adabını mı unuttun, ne biçim konuşursun benim karşımda" dediğinde Zelal Hanım sus pus olup başını eğdi. Yaşlı kadın gözleri dolu dolu kaşığı masaya bırakan Agit'in sırtını sıvazladı.
"Benim Devran'ım görmüş tamam demişse kimseye laf düşmez."
Bir yandan da Agit'in gözlerine bakarak "He mi güzel oğlan, Devran gördü mü seni, tamam dedi mi?" diye sordu.
Agit artık utançtan yüzü kıpkırmızı olurken "Gördü hanımağam, bir şey demedi" diye mırıldandı. Sesi masada fısıltı gibi çıkmıştı ama yaşlı kadın anlayacağını anlamıştı. O yüzden çalışan kadınlara dönerek "Çayımızı bahçeye getirin, oğlana da tepsiyle yemek hazırlayın" diye emir verdi.