Ankara otobüsünden indim. Artık farklı bir şehirdeydim. Onun olduğu yerdeydim.
Etrafıma baktığımda inenleri karşılamaya gelen yakınlarına sarılan insanları gördüm. Hepsinin yüzü gülüyor özlem gideriyorlardı.
Derin bir nefes alıp yüzüme çarpan rüzgarla gözlerimi kapattım. Neredeyse yol boyunca ağlamıştım. Öyle ki muavin yanıma gelip iyi olup olmadığımı bile sormuştu.
Ona yıllar sonra evlatlık olduğumu öğrendiğimi söyleyemeyeceğim için sadece iyiyim dedim. Bu kadardı. Kocaman bir gerçek tek bir kelimenin ardına saklanmıştı.
Bir kaç adım atıp cebimdeki telefonumu çıkardım. Annemden, babamdan, Ezo'dan ve ondan bir sürü arama ve mesaj gelmişti. Yol boyunca telefonumu açmamıştım. Zaten kimseylede konuşmak istemiyordum.
Saate baktığımda 11.20'yi gösteriyordu. Dün bilet almak için otogara gelmiş, Ankara seferi için bilet almak istemiştim ama 18 yaşından küçük olduğum için bana bilet vermemişlerdi. Tam hayal kırıklığıyla ne yapacağımı düşünürken orada ki bir abla tam vaktinde yetişmiş, benim için bilet alabilmişti.
Ama sefer 6 saat sonra olduğu için saatlerce otogarda soğuğun altında beklemiştim. Tabii o sıra telefonum deli gibi annem ve babam tarafından aranıyordu. En sonunda dayanamayıp telefonu kapatmıştım bende.
Ama şimdi ondan gelen onlarca arama ve mesajı görünce rehberden ismini buldum. Bir kaç saniye ismine baka kalırken yanaklarımın içini dişleyerek ismine tıkladım.
Telefonu kulağıma götürür götürmez telefon açılınca kısa bir şaşkınlıktan sonra onun endişeli sesini duydum.
"Cennet çiçeği?" Sesini duyar duymaz tüylerim ürpermiş içim kıpır kıpır olmuştu.
"Haktan?" Dedim durgun ve yorgun bir sesle.
"Sen.." diyip sustu. Sanki öfkesini yatıştırmaya çalışıyor gibiydi. Derin bir nefes aldığını duydum. "Saatlerdir senin aramanı bekliyorum. Kafayı yedim burada. Dışarıda çıkamıyorum. İt gibi kaldım ortada. Elimden aramak dışında da bir şey gelmiyor. Amacın ne senin? Askeriyede kafayı mı sıyırtacaksın adama?"
Ses tonunu dizginlemeye çalışarak konuşurken gözlerimi kapatarak sessizce onu dinledim. Haklı olduğunun bilincinde olarak derin bir nefes alıp verdim.
"Haktan ben.." diyebildim sadece. Bir kaç saniye sessizlik oluştu. "Sen ne?" Sabırsızca cevap vermemi beklerken yutkunarak direkt olarak konuştum.
"Ben Ankara'dayım."
Mideme kramp girerken alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ondan cevap bekledim. Ama saniyeler ardı ardına geçerken bir türlü cevap vermiyordu.
Bir an telefonu kulağımdan çekip acaba kapattı mı diye düşünürken aramanın hâlâ devam ettiğini gördüm. Daha fazla dayanamayıp ben konuştum. "Bir şey söylemeyecek misin?"
"Sen Ankara'dasın... buradasın?" Sesi inanamıyormuş gibi çıkarken onun görmediğini bilmeme rağmen dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım yavaşça.
"Burdayım." Dedim sessizce.
"Konum at. Ben gelene kadar hiçbir yere kıpırdama." Dediğinde bir kaç saniye bekledikten sonra ekledi.
"Bu gün Ankara'da yeniden tanışalım cennet çiçeği. Bekle beni." Ve telefonu kapattı.
Yeniden tanışalım.
Telefonu kulağımdan indirip ekrandaki ismine baktım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kısarak gökyüzüne baktım.
İçimde anlam veremediğim bir huzur oluştu. Sadece kelimeleri bile beni dizginleyebilirken biz bu zamana kadar nasıl ayrı kalmıştık?
Hızla WhatsApp'a girerek ona bulunduğum yerin konumunu attım. Nedense neden burada olduğumu ya da neden bir anda çıkıp geldiğimi sorgulamamıştı.
Sadece bekle demişti. Bekle.
...
Bekleriz askim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennet Çiçeği/Texting
RandomLise öğrencisi kız ve kara harp okulu öğrencisi çocuk. "Acılarını anlatmana dayanabilirim ama acını sarmaya dayanamam cennet çiçeği." 161024