Yavaş yavaş ısınan havayla birlikte üzerimdeki ceket sıcaktan bunalmama sebep olurken oflayarak çantamı sırtıma aldım ve sınıfın kapısına doğru yürümeye başladım.
Bu gün AYT denemesi olduğumuz için ekstra erken çıkmıştık. Aslında deneme olacağımız bile tamamen sürpriz olmuştu. Bilseydim gelmezdim.
Tamam, şakaydı. Sürüne sürüne gelirdim.
Şu sıralar beni zorlayan bir şey varsa o da TYT matematikti. Geri kalan herşeyi tamamlamıştım. Yazın gece gündüz köpek gibi çalışmamın bunda oldukça faydası vardı tabii. Yazlıkta tatildeyken bile oturup ders çalıştığımı hatırlıyordum. Düşününce bile midem bulanıyordu.
Bu kadar çalışmamın sebebi tabii ki de tıp okumaktı. Belki daha kolay bir meslek seçsem bu kadar yorulmazdım ama ileri ki hayatımı garanti altına almam gerekiyordu. Bir saygınlık kazanmak istiyordum.
Belki de bu kadar hırs yapmamalıydım. Ama yapmazsam ne olurdu? Ya başaramazsam? Onca emek, onca fedakârlık boşa giderse?
Kendimi sürekli bu düşüncelerin içinde boğulurken buluyordum. Başarıyı o kadar kafama takmıştım ki bazen gerçekten ne istediğimi bile unutuyordum. Tıp benim hayalim miydi yoksa ailemin ve çevremin benden beklediği şey miydi?
Ama sonra bu kadar yolu boşuna gelmediğimi hatırlatıyordum kendime. Küçüklüğümden beri hep bir şeyleri başarmaya hep en iyisi olmaya şartlandırılmıştım. Başarı benim için bir seçenek değil, bir zorunluluktu. İnsanlar bana güveniyordu. Bense onların güvenini boşa çıkarmaktan korkuyordum.
Bazen kendi omuzlarıma fazla yük bindirdiğimi biliyordum ama başka türlü nasıl yaşanır ki?
Belki de önemli olan bu sürecin içinde kendimi kaybetmemekti. Sonuçta bir sınav tüm hayatımı belirlememeliydi, değil mi? Ama işte, bunu kendime ne kadar söylersem söyleyeyim kalbimin derinliklerinde sadece tek bir şey yankılanıyordu: Kazanmalısın.
Bu düşünceleri bir kenara atarak tam sınıfın kapısından çıkacaktım ki önümü kesen Yiğit'le kısa bir bakışma yaşadık.
Gergin bir nefes alıp yüzüne baktım. Yiğit’in o kendinden emin bakışları her zamanki gibi sinir bozucuydu. Ne istediğini az çok tahmin ediyordum ama şu an onunla uğraşacak halde değildim. Başımı hafifçe yana eğip, “Ne var Yiğit?” dedim, sesime olabildiğince sabır katmaya çalışarak.
O ise umursamaz bir tavırla kollarını göğsünde kavuşturdu. “Deneme nasıl geçti?” Diye sordu. Ama yüzündeki sırıtışa bakılırsa gerçekten merak ettiği falan yoktu.
Derin bir nefes alıp yanından geçmeye çalıştım ama tekrar önüme geçerek beni durdurdu. İçimde sabrımın son kırıntıları tükenirken gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.
"Ne var Yiğit?" Dedim tekrar sevimsiz suratına bakarak. Şansıma bin bir mısra sayayım ki maalesef aynı dershanedeydik. Aslında bizim okulun çoğu öğrencisi bu dershaneye gelirdi.
Yiğit gelmese de olurdu aslında. Zaten dershaneye geldiği de yoktu. Anca mekanlarda dolaşıyordu.
"Takılalım mı biraz dışarıda?" Dedi gevşek gevşek sırıtarak.
Göz devirerek tekrar gitmeye yeltendim ki bu sefer kolumu tuttu. "Bırak." Dedim net bir şekilde.
"Tamam güzellik sakin." Diyerek kolumu bıraktığında yüzümü buruşturarak merdivenlere yöneldim. Tabii ki o da benimle birlikte aynı yere yönelmişti.
Peşimden gelirken tekrar sesini duydum. "Beni normalde hiç bir kız reddetmez. Sen niye böylesin? Zoru oynamayı falan mı seviyorsun?" Diyen alaylı sesiyle birlikte sessizce sabır çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennet Çiçeği/Texting
RandomLise öğrencisi kız ve kara harp okulu öğrencisi çocuk. "Acılarını anlatmana dayanabilirim ama acını sarmaya dayanamam cennet çiçeği." 161024