Anlık yüz kızarmasıyla telefona baka kaldım. Bana diyip demediğini anlamak için bir kaç kez okudum.
Flörtsüzlükten iltifatın ne olduğunu unutmuşum.
Ne diyeceğimi bilemeyerek telefonu kapatıp başımı yastığa gömdüm. Yüzüm kızarmakla birlikte ısınmış karnım ağrımaya başlamıştı.
Tövbeler tövbesi. Kendine gel Belinay. Daha ismini bilmediğin, yüzünü görmediğin hakkında hiçbir şey bilmediğin biri. Erkek milleti değil mi ota boka güzel şeyler diyorlar. Bu yüzden zaten hiç sevgilim olmamıştı.
Benim için dersler daha önemliydi. Bu sene öldürseniz sevgili yapmazdım. Sanki daha önce yaptın da.
Bu sene ciddi bir sene. 10. Sınıftaki coğrafya hocamız üniversite son sınıfta kendinize yakışıklı, kültürlü birini bulun demişti şimdikiler gelip geçici diyordu. Ben galiba yanlışlıkla bunu uyguluyordum.
Önce eğitim bileziği demişti. Galiba öyle olacak bu gidişle.
Ayağa kalkıp hızla banyoya girdim. Kargalar daha bokunu yemeden ben okula gidiyordum. Aklıma takılan şeyde onunda bu saatte uyanık olmasıydı. Çünkü saat 6.
Ama onun için normal olduğunu düşünüyorum. Sonuçta oranın eğitim kuralları farklı.
Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Hızla kabaran sarı saçlarıma üşengeçlikle bir düzleştirici geçip banyodan çıktım.
Okul formasını giyip üzerime bol gri bir sweatshirt ve altıma da siyah okul eteğini giyip montumu ve çantamı alarak anneme veda ettim ve evden çıktım.
En son ki mesajına cevap vermeyip başka bir şey yazdım.
Siz: İsmini hâlâ söylemedin.
Gözlerim sürekli telefon ekranından gelecek olan bildirimdeydi. Ama kimse yazmıyordu.
Telefonu montumun cebine atıp siteden çıktım ve okul yolunda yürümeye başladım.
Birden arkamdan biri üzerime atlayarak günaydın diye bağırınca neye uğradığımı şaşırarak gözlerimi kocaman açtım.
"Manyak! Gel üstüme çık." Dedim Ezo'ya bakarak. Ezo'dan başka kim olabilirdi ki zaten.
"Abartma. Bu sabah ki günaydın seansın." Diye sırıtıp koluma girdi ve birlikte okula yürümeye başladık.
Ezo o sanıp yazdığım çocukla daha çok konuştuğumu bilmiyor. Hatta hiç birşey bilmiyor. Sadece onun yerine başkasına yazıp rezil olduğumu biliyor bu kadar. Neden anlatmadım bilmiyorum. Ciddi bir şey değil sonuçta.
Birlikte turnikelerden geçip okul bahçesine girdiğimizde hava daha yeni aydınlanıyordu. Normalde dersin başlamasına yarım saat var. Ama canım okulumun öğrencileri bu buz gibi havada okulun içinde değil bahçedeydi.
Neden mi? Halil İbo hazretleri okula daha teşrif etmemişti. Kendisi okulumuzun hem müdür yardımcısı hemde kapı kuluydu. Anahtarlar onda olduğu için o gelmeden giremiyorduk.
Tüm okul halkı olarak bahçede beklerken gözüme okulun serseri grubu takıldı. Onlara iğrenerek bakarken Ezo benim nereye baktığımı fark edip o da aynı yüz ifadesini takındı.
"Bunlar bu kadar tutanakla hâlâ nasıl okuldan atılmadı anlamıyorum." Dedi Ezo.
"Birde kıyafet yasağına rağmen sivil geliyorlar. Ben bu eğitim hayatım boyunca bir kere tutanak yememiş biri olarak sırf ilki olmasın diye her gün bu karga bokuna benzeyen okul formasını giyiyorum be!" Dedim sesimi hafif yükselterek. Ezo bana gülüp omuz silkti.
Gözümü daha fazla o grup üzerinde tutmadan tam çekecektim ki grubun bir üyesi olan Yiğit'le birden göz göze geldik. Mimiklerime hakim olamayarak ondan bakışlarımı çekip önüme döndüm.
Sanki Malazgirt kapılarının önündeymişçesine okulun giriş kapısının önünde bekleyen Ege'ye baktığımda yanındaki arkadaşlarıyla konuşuyordu.
"C şubesinin matematik notları açıklanmış. Ege 90 almış." Dediğinde bakışlarım tekrar Ezo'ya döndü.
"Eğer hesaplamalarım doğruysa ben 95 alıyorum." Dedim sinsi sinsi sırıtarak. "Biraz kopya verseydin bende 70 alıyordum."
"Ne yapayım kızım felsefecinin dersinde bırak kopya vermeyi başımızı bile kaldıramıyoruz." Dediğimde Halil İbo'nun gelmesiyle kapı önüne akın başlamıştı.
Öğrenciler onunla birlikte kapıya ilerlerken bizde peşlerinden içeri girdik. Dersin başlamasına 20 dakika kalmıştı. Cam kenarı 3. sırama çantamı koyduğumda Ezo kantine gidelim dedi.
Ona tam cevap verecekken telefonuma bir bildirim geldi. Ekranı açıp baktığımda ondan gelen bir yeni mesaj yazısını görünce içimde anlam veremediğim bir heyecan oluştu.
Hayır sadece ne yazdığını merak ettiğim içindi bu heyecan. Başka birşey değil.
"Sen git ben gelirim bir kaç dakikaya." Diyip Ezo'yu gönderdikten sonra sırama oturup sohbeti açtım.
Ezogelinsiz çorba: Haktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennet Çiçeği/Texting
RandomLise öğrencisi kız ve kara harp okulu öğrencisi çocuk. "Acılarını anlatmana dayanabilirim ama acını sarmaya dayanamam cennet çiçeği." 161024