14.Bölüm: "Aylarca kafamdaki senle konuştum."

648 42 4
                                    

"Güzel olmuş mu?"

"Olmaz mı be? Süper olmuş. Ellerine sağlık." Kerem abi onun için yaptığım sarmaları hızlıca yerken gülümsedim.

"Biz eşşek başı mıyız? Bize niye yapmıyorsun?" Barış'a döndüm.

"Kerem abiye sözüm vardı. Ayrıca bu kadar kişiye sarma sarmaya kalkarsam biterim."

"Takım içinde ayrımcılık var. Kabul etmiyorum."

"Garip bir şekilde Kaan yine haklı." Kaan göz ucuyla Abdülkerim'e baktı.

"İki dakika zorbalama beni be."

"Zorbalamak demişken," diyerek Yunus da Torreira ve Berkan'ın arasından kafasını uzattı. "Bize sarma getirmediği için Gökçe'nin cezası ne olacak?"

"Yok artık. Bunun için ceza almam heralde."

"Yoo gayet de alırsın. Hatta bakın benim aklıma bir fikir geldi. Mangalda servisleri Gökçe yapsın." Şokla gözlerimi açtım.

"Saçmalama Kaan abi ya. Ben nasıl yapayım o kadar şeyi? Baksanıza sürü gibisiniz. Size yemek de dayanmaz."

"Bu biraz ağır oldu sanki. Başka bir şey düşünmek lazım."

"Geri basın la. Ezdirmem kardeşimi size."

"Ama Kerem abi ya!"

"Barış uza lan. Valla yersin şamarı." Kerem abi elini havaya kaldırdığında Barış da yavru köpek gibi Kerem'in arkasına saklanmıştı. O an Kerem ile göz göze geldik.

"Bence şöyle yapalım: Cezasını şimdilik erteleyelim. Gerektiği zaman veririz." Herkes bunu onaylarken Kerem de bana göz kıprmıştı. Ayağı kalktım.

"Çok zorbasınız. Gidiyorum ben." Binaya girip odama çıktım. Kapıyı kapatmadım çünkü Kerem'n arkamdan geldiğini biliyordum. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra karşımda durdu. "Sen hep böyle babanın kahvesi gibi gelecek misin?"

"Götünü kurtardım. Bence teşekkür edebilirsin." Gözlerimi devirdim.

"İşlerim var Kerem. Ne diyeceksen çabuk söyler misin?"

"Yok. Seni görmek istemiştim sadece." Tek kaşımı havaya kaldırarak ona baktım.

"Beni görmek istedin? Zaten az önce beraberdik. Yeterince görüyorsun gün içinde." Başını sağa sola salladı.

"Orada gördüğüm Galatasaray'ın tercümanı olan Gökçe. Ben o on iki yaşındaki Gökçe'yi görmek istiyorum."

"Kerem. Ben değişmedim. Hala aynı kişiyim. Ne görüyorsan oyum."

"Değişmişsin. Çok... Büyümüşsün."

"Herkes büyür. Ben de büyüdüm. Ama değişmedim. İçimdeki kişi hala aynı."

"Bilmiyorum Gökçe. Bunu anlamam için bile sana yanaşmama izin vermiyorsun. Bir zamanlar sadece biz vardık. Ama şimdi sadece sen ve ben gibiyiz."

"Canını sıkan ne Kerem? Her şey istediğin gibi işte. Senden kaçmıyorum, tanımıyormuş gibi yapmıyorum. Arkadaşız ve beraber eğleniyoruz da. Kendi kendine sorun çıkartıyorsun."

"Çünkü ne olursa olsun eskiden yaşadıklarımı unutamıyorum. Seninle konuşmaya o kadar alışmıştım ki sen gidince ne yapacağımı şaşırdım. Aylarca kafamdaki senle konuştum. Kendimi her çıkmazın içinde hissettiğimde kendime 'o olsa ne yapardı?' diye sordum. Sen kendi hayalinle konuşmak nasıl bir şey biliyor musun?" Başımı salladım.

"Biliyorum. Ben de defalarca seninle konuştum. İçimi döktüm. Ama aynu olmadı. Çünkü ne kadar konuşursam konuşayım o cümlelerin senin tek bir sarılmanın yanında hiçbir yararı yoktu. Evet gittim. İnat ettim. Gelmedim. Ama ben de çok üzüldüm Kerem. Eğer gitmeseydim öylece seninle arkadaş kalmaya devam edemezdim, biliyorsun. Senin beni istemediğini bildiğim halde kalamazdım. Benim canımdan ve gururumdan başka servetim yok. Gururumu harcayamazdım. Ben de gittim."

"Hiç-"

"Değilim. Hiç pişman değilim. Bir an bile olmadım. Hatta seni sevdiğim için de hiç pişman olmadım. Olması gerekiyordu ve oldu Kerem. Bak yıllar sonra yeniden karşılaştık. Belki de yine birimiz gidecek ve yıllarca konuşmayacağız. Belki de birimiz ölecek ve diğerimiz bunu bilmeyecek."

"Şöyle konuşma."

"Haklı olduğumu biliyorsun. Neden böyle yaptığının farkındayım. Ama ne yaparsak yapalım o üzüldüğümüz günler değişmeyecek. Onları hatırlamaya devam edeceğiz. Ben kendime yeni bir başlangıç yaptım. Hala aynıyım, hala o günleri hatırlıyorum, hala o acıyı hissediyorum. Ama bunlar önümdeki günleri güzel geçirmemiz için bir engel değil. Benim içimde sana karşı bir öfke ya da kırgınlık yok." Yutkundu.

"Sevgi?" Birkaç saniye duraksadım. Neden sormuştu ki bunu?

"Var. Barış ve Yunus'u nasıl seviyorsam seni de öyle seviyorum."

"Bu kadar mı?" Alayla güldüm.

"Ne sanıyordun Kerem? Hala sana aşık olup on iki yıl sonra çalıştığın takıma girdiğimi mi?"

"Hayır. Yani... Öyle değil. Barış ve Yunus'u kardeşin olarak görüp seviyorsun. Beni de mi... Kardeşin olarak görüyorsun?"

"Yani... Bilemiyorum. Sana hiç kardeş gözüyle bakmamıştım. Yıllar sonra çıkıp da hadi kardeş olalım diyemem. Aşırı saçma olur. Arkadaş diyelim biz ona." Başını salladı. Emin değilim ama sanırım dudağının kenarı da hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. "Ya sen?"

"Ben mi? Şey... Ben sana hiç kardeş gözüyle bakmadım. Benden küçüktün ama Seninle konuşurken kendimden büyük biriyle konuşuyor gibiydim. Yani... Arkadaşımdın. Hala öylesin." Gülümsedim.

"Şimdi işimin başına dönebilir miyim? Sen de antrenmana gecikme." Başını salladı. Kapıyı açmıştı ki bana döndü.

"Akşam bana gelmek ister misin?"

"Bu akşam? Neden?" Omuz silkti.

"Hiç. Yeni başlangıcımız için beraber bir yemek yiyebiliriz bence, değil mi?" Gülümseyerek başımı salladım.

"Tamam olur. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Ufaklık | Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin