24.Bölüm: "Kıskanıyorum."

530 41 30
                                    

"Bıraktığın için sağol." Kemerimi çözüp arabadan indiğimde Kerem de benimle birlikte inmişti. Saksıdaki Unutmabeni çiçeğimi ve bagajdaki çantamı alıp Kerem'e döndüm.

"Beni tekrar bırakmadığın için teşekkür ederim."

"Sevgim, gururumun önüne geçiyor falan dedim ama sınırlarımı zorlarsan bir bakmışsın artık yokum Aktürkoğlu." Güldüğümde eğilerek yüzlerimizi aynı hizaya getirdi.

"Dünya'nın öbür ucuna da gitsen seni bulurum Aslansoy." Bir adım geriye gittim.

"Erken konuşma."

"Görürüz." Sarılmak için bana doğru bir adım attığında ben de bir adım geriye gittim. "İlla mesafe koyacaksın, değil mi?"

"Mesafe iyidir. Üzmez."

"Ha ben üzerim yani öyle mi?"

"Yok canım. Hiç üzer misin sen?" Yüzünü astığında gülerek boşta olan elimle saçlarını kırıştırdım. "Tamam tamam. Asma suratını."

"Saçımla oynaman hoşuma gidiyor."

"Saçınla oynamak da benim hoşuma gidiyor."

"Bu içeriye girip dizinde yatarken saçlarımla oynaman için bir davet miydi?" Sırıtarak konuşmasıyla gözlerimi devirerek elimi çektim.

"İyi geceler Aktürkoğlu."

"İyi geceler Aslansoy."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Günaydın hocam."

"Günaydın Gökçe. Geç otur şöyle." Okan hocanın yanına oturup çantamdan not defterimi çıkardım. "Hazırsan başlayalım."

"Hazırım hocam." Okan hocanın söylediklerini not alırken bir yandan da kafamda çevirilerini yapıyordum. Okan hoca bir kağıda bir şeyler karaladıktan sonra onu da bana uzattı.

"Gerisi sende." Söylediklerini ve yazdıklarını hem İngilizce'ye hem de İspanyolca'ya çevirdim. Bir saat süren toplantı sonunda diğerleriyle beraber bahçeye çıkarken Kaan da kolunu omzuma atmıştı.

"Akşam geliyorsun değil mi?"

"Nereye?"

"Bana."

"Öyle bir plan mı vardı?"

"Aaa sana söylemedik mi? Lan Berkan! Sana demedim mi lan tüm ekibe söyle diye?"

"Abi dedin de o sırada Gökçe gelmemişti."

"Sus lan."

"Bir dakika ya. Akşam niye sende toplanıyoruz? Ne oluyor?"

"Kızım yarın maç var zaten. Öncesinde bir motivasyon olur dedik."

"Haa... İyi. Gelirim."

"Cansın sen."

"Eyvallah. Ama şimdi gitmem lazım. Ensar abi yokluğumda işler ona kaldığı için şuan ne var ne yok hepsini bana yığdı."

"Ah be Gökçe."

"Ah be Yunus."

"Ah be Kerem."

"Ben ne alaka göt?"

"Ne bileyim? İçimden geldi." Kerem gözlerini devirirken ben de Barış'ın poposuna şaplak atıp odama çıktım. Bir süre sonra dışarıdan gelen seslerle diğerlerinin molaya çıktığını anlamıştım. İşlerim yoğun olduğundan çalışmaya devam ederken kapım açıldı.

"Bakıyorum da beni görmeden yapamıyorsun Aktürkoğlu." Sırıtarak konuşurken ayağı kalktığımda kapıyı kapatıp yavaş adımlarla karşıma geçti.

"Anlaşılan sen beni görmeden yapabiliyorsun Aslansoy. Kalbim kırılmadı desem yalan olur." Gözlerimi devirerek sırtımı duvara yasladım.

"Bu sefer niye geldin?"

"Seni görmek istemiş olamaz mıyım?" Tek kaşım havaya kalkarken karşıma geçip aramızdaki mesafeyi azalttı. Gözleri elbisemde gezindi. "Kızım tamam büyümüşsün dedik de kumaş parçasıyla gezmene de gerek yok." Tek kaşım havaya kalktı.

"Kumaş parçası mı? Bu iki oldu Aktürkoğlu. Böyle yapmaya devam edersen beni kıskandığını düşüneceğim." İki elini belime yerleştirip bana doğru bir adım daha attığında gerilsem de belli etmemeye çalıştım.

"Kıskanıyorum." Sıcak nefesi yüzüme çarparken gözleri dudaklarıma kaydı. Ben de onun dudaklarına bakarken konuştum.

"Kıskanıyorsun?"

"Parfümünü mü değiştirdin sen?" Konuyu değiştirerek yüzünü boynuma yaklaştırdı. Önce burnu tenimde gezindi. Kokumu içine çekti. Dudakları hafifçe boynuma değerken ellerimi göğsüne koyarak onu hafifçe ittirdim.

"Aşık olduysan söyle ona göre davranayım." dedim alayla. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp gözlerini gözlerimden ayırmadan konuştu.

"Senin de dediğin gibi."

*

"Seni seviyorum Kerem Aktürkoğlu."

*

"Seni seviyorum Gökçe Aslansoy." Kalbimin hızlandığını hissetsem de sırıtarak ben de yüzlerimiz arasındaki mesafeyi azalttım ve onun gibi gözlerimi gözlerinden ayırmadan konuştum.

*

"Gökçe ben... Yani... Güzelsin. Çok iyi kalplisin. Bana da çok değer veriyorsun. Her zaman yanımda oldun. Hasta olduğumda bile bana çorba yapıp getirdin, başımda bekledin. Hepsi için de sana minnettarım. Ama Gökçe sen... Sen çok küçüksün."

"Göreceksin. Bir gün ben de sana yaşlı olduğunu söyleyip seni reddedeceğim."

*

"Kerem... Sen çok yaşlısın." Sırıtan yüzü solmuş, kaşları da çatılmıştı.

"Ne?"

"Duydun. Üzgünüm."

"Sen... Saçmalama Gökçe. Şakanın sırası değil."

"Ben şaka yapmıyorum ki. Bana göre yaşlısın." Ellerimi göğsüne koyarak onu ittirdim. "Ben daha genç erkeklerden hoşlanıyorum."

"Sikerim gencini ya." Sahte bir şaşkınlıkla ona baktım.

"Aaa çok ayıp. Hiç yakışıyor mu senin gibi birine böyle laflar? Olabilir Kerem'ciğim. İnsanlar bazen reddedilebilir. Çok kafaya takma."

"Ya Gökçe." Yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes alıp verdi. "Dalga mı geçiyorsun güzelim?"

"Yoo. Gayet ciddiyim." dedim güzelim demesine gülmemeye çalışarak.

"Gö-"

"Antrenman başlamadı mı ya? Bak geç kalırsan Okan hoca çok kızar." Tekrar derin bir nefes alıp verdi.

"Bu konu daha bitmedi. Konuşacağız." Ona cevap vermek yerine sırıttığımda odadan çıkmıştı. Kendimi koltuğa atıp ellerimle yüzümü kapattım. On iki yıl önce ona o cümleleri kurarken bu günün geleceğini tahmin etmemiştim bile.

Ufaklık | Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin