FAHİŞENİN AŞKI
YAZAR: ŞEHNAZ // GÜLŞEN
Üzerinde ki enkaz yığınını atabildiğinde, yaşanmışlıklarla dolu odayı ardında bırakıp çıktı. Kapıyı kapatıp döndüğünde Blake ile karşılaşmıştı. Her zaman ki sert ifadesi yerini koruyordu. Yada bu aralar hep öyleydi. Bu aralar sorunlardan beklenmedik gelişmelerden herkes bir gergindi. Özellikle şu an karşısında onu gözleriyle süzen adam.. Bakışlarında bir belirsizlik vardı.
Ona doğru yavaş adımlarıyla gelişini izledi. Yerinden kıpırdamıyordu, zira hareket etse zaten engelleyecekti. Tam dibinde durarak kollarını vücuduna sardı. Sarılacağını zanneden genç kadın kendini kasmıştı. Lakin Blake arkasında yarı açıkta duran zincirini kapatmıştı. Zinciri tam çektiğinde ellerini bu sefer saçlarına götürmüştü. Küfürleri ardı ardına içinde yankılanıyordu. Dağılmıştı dört bir yana. Keza genç kadının dağınıklığı alışılmışın dışında bir dağınıklıktı.
Saçlarını da düzelttikte sonra hüzünle sarılmış gözlerine, zoraki bir perde çekerek umursamaz ifadesiyle bir bakış atarak geri çekilmişti.
"Git üzerini değiştir sonra barda ki odama gel!"
"Niye, bir şey mi yaptım?" gerçeği sorsa da sebebini az çok anlayabiliyordu. Bileği ile işe çıkmasına kızacağı muhtemeldi.
"Sana odama gel dedim!" diye çıkışmış, arkasını dönerek yanından uzaklaşmıştı. İç çeken genç kadın elinde ki topuklu ayakkabısıyla tünele doğru geçiş yaptı. Odasına doğru hızlı adımlarıyla ilerledi. Yine didişeceklerdi, bunun olmaması için elinden geleni yapacaktı. Blake ile tartıştıkça, kavga ettikçe daha bezgin düşüyordu. Hem ondan hem buradan daha fazla nefret ediyordu. Doğrusu kavga etmese de buradan tiksiniyordu.
Odanın kapısını açıp içeri girdi. Yüzünde zoraki değil de farkında olmadığı bir gülümseme vardı. Kadınlara "Günaydın!" diyerek yatağında uzanan Belinda'ya dönmüştü. Hayli düşünceli gözüküyordu. Yardım isteyecekti, üzerinde ki kıyafetlerini çıkarması için. Zira kapanan zinciri yaralı bileğiyle açmasının mümkünatı yoktu..
Onu görünce hızla yerinden kalkmıştı Belinda "Nerdesin, bugün geç geldin." Üzerine göz gezdirmişti. Bu kadın bu halde gelmezdi pek..
"Anca oldu, hadi yardım et. Bay Blake beni odasına çağırdı!" diye soludu kısık sesle..
Gülümseyen Belinda "Bay Blake?" diye sordu imayla..
Anlamamazlıktan gelerek "Evet Bay Blake o benim patronum!" diyerek gülümsedi.
"Ah! Gülünçsün Aury. Ben bile büyük patrona Bay dememişimdir, sen nasıl Blake'e Bay diyebiliyorsun ki?" bu sırada genç kadını banyoya doğru yöneltmiş, üzerinde ki kıyafetlerini çıkarmasına yardımcı oluyordu. Gidecekse Bay Blake'in yanına temiz gitmeliydi.
"Bende diğer kızlar gibi Bay Blake demeliyim, sonuçta o benim patronum!" diye cevapladı, umursamaz bir tavırla. Cidden gülünç geliyordu. Hiçbir zaman Bay sıfatı araya eklenmemişti. Onunla aralarında ki samimiyet farklıydı. Sadece yatak ilişkisi değildi.
Gülümsedi genç kadın. Hiçbir zaman patron-çalışan ilişkisi içerisinde değillerdi. Olmazlardı, çünkü Aury hep Blake'in değerlisiydi. Bu resmiyete asla izin vermezdi. Fakat bir şey gözünden kaçmamıştı, önemli ve hassas bir şey..
Genç kadını tam çıplak banyodan içeri sokup yıkanmasına yardımcı olurken söylemeden edememişti. "Bu hiç dün gece Ronald Rawson ile sevişen bir kadın bedeni değil!" diyerek kafasını salladı. Bir kesinlik vardı sözlerinde.. O adamın elinden kadınlar bu kadar sağlam çıkmazdı. Hele ki Aury gibi güzel kadınlar. Gerçeği Aury adam zevk vermediğinden, emindi ki pek bir tat alamamıştı. Onunda eşcinsel düşüncesine kapıldığına emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADINLAR MÜZESİ
Fiction généraleMeşru yaşamların ötesinde, kuytuların en dibinde dalaverelerle iş çeviren yobaz çetesinin nezdinde, hüküm süren eziyetin birer aracı onlar. Kim mi? Kadınlar! Fahişe kadınlar! Çaresiz kadınlar! Antika kadar değerli kadınlar! Ama asla satılık mal ola...