FAHİŞENİN AŞKI
BÖLÜM: 2 (Masum Grace Geri Döndü)
YAZAR: ŞEHNAZ // GÜLŞEN
"Piçlik yapma Carter, aşağıya inmeyeceğim!" öfkeyle tıslamıştı. Ne zaman buraya gelse bu ikna çabalarına maruz kalırdı. Son bir aydır Carter ve Blake'in labirente indirme savaşıyla uğraşıyordu. İnmek istemediği halde onlar ısrarlı davranmak kararlıydı. Boşuna bir savaşın galibi olmaya çalışıyorlardı, hayır buna izin vermeyecekti.. Evet çok duymuştu burda ki kadınların güzelliğini.. Temiz oluşları, bakımları ama o gitmek istemiyordu. Zaten tüm güzel kadınlar ayağına geliyordu o niye gidecekti ki?
Merak etmiyor değildi, labirentin nasıl bir yer olduğunu? Orda ki kadınların erkekleri çıldırttığını biliyordu. Ama labirentti, adı üstünde. Bir kere giren bir daha çıkışını bulamıyordu. Büyülü bir yer gibiydi, büyüleniyordu üye dedikleri kadın meraklısı adamlar.. Büyülü yerden dostu Blake de etkilenmişti. Bir zamanlar oradan nefret eden, yok etmek için elinden geleni yapan ve orayı devralamamak için yemin eden adam şimdi tutkusu olmuştu. Esiri olmuş, bağlanmıştı.. Bir fahişeye yenik düşmüş, elini ayağını çekmez olmuştu. Üstelik labirent için farklı çalışmalara girişmiş, kadınlarına dikkat etmeye başlamıştı.. Düşüncelerinden Blake'in lanet sesiyle sıyrılmıştı..
"Ben seni zorlamıyorum Ronald. Ama istersen labirenti bir günlük senin için açarım. Bugün ki kefilin benim! Benim özel misafirim ol!"
"Göt herif, Ronald'a bedava giriş, benden ne kadar aldın!" diyen Carter öfkeyle tıslamıştı..
Kahkaha atan Blake "Sen çok hevesliydin, iki katını isteseydim verirdin!" diyerek Ronald'a döndü "Ama sert adamımız istemediği için bugünlük bir güzellik yapalım. Eminim o labirentten çıktığı an benden bir üyelik kartı isteyecektir. O zaman senden aldığımın iki katını isterim!" diyerek tekrar kahkaha atıp, tekilasından bir yudum almıştı..
"Siktir!" diye söylendi Carter.
"Üyeliğimi bedava yapsan gelmeyeceğim Blake!" diyerek tavrını ortaya koydu..
"Gelmez Blake, karısı Megan varken burada ne işi var onun! Ha birde korkusu var!" kaldırdığı tek kaşıyla meydan okumuştu..
Yan bir bakış atan genç adam sert bakışlarıyla karşılık vermişti. "Kapa çeneni inmeyeceğim aşağıya, senin gibi kadın düşkünü bir piç olmayacağım!"
Blake ile iç ferahlatan bir kahkaha atmıştı Carter. Daha ne kadar ikna edecekti bu adamı, denemediği yol kalmamıştı. "Sende haklısın benim de karımın babası emekli FBI Ajanı olsa bende korkarım onu aldatmaya!" birde burdan başvurmuştu. Gerçeği bununda boş olduğunu biliyordu, Ronald hiç kimseden korkmazdı.
"Kes sesini!" ikaz etti genç adamı sert bir sesle..
"Sana bırakıyorum Ronald sadece bu gece, bu gece tek in aşağıya.. Bir daha seni ikna etmek yok! En güzel kadın senin!" çok istiyordu inmesini. Kendisinden bu kadar emin konuştuğu için bir ders vermek istiyordu. Bir kere inerse bir daha çıkmak istemeyecekti. Ama en güzel kadını olarak Aury'i vermeyecekti, asla vermeyecekti. Elinden geldiğince hiç kimseye bir daha vermeyecekti, söz vermişti bugün.. Tabi rahat durması karşılığında, onu sinirlendirmediği sürece.
"Kapat konuyu Carter, sinirlerimi bozuyorsun!"
"Tamam dostum tamam.. İn aşağıya bende o çok istediğin ihaleden çekileyim! Ha ne dersin, tamam mı?"
"Siktir yalancı!"
"Ciddiyim, iş konuşuyoruz burada!"
"Beni inandıramıyorsun!"
"Erkekliğimi ortaya koyuyorum hadi!"
"Erkekliğine de inanmıyorum!"
"Söz veriyorum, erkek sözü!"
"Tamam ama bir gecelik!" teslim bayrağını çekmişti. Israrlarından kurtulmak istiyordu artık. Bu gece inecekti ve bitecekti..
İkiliyi gülerek izliyordu. Carter sonunda amacına ulaşmıştı, onu aşağıya indirmeyi başarmıştı. İstediğini elde etmek için yapmayacağı şey yoktu. İhaleden çekilmeyi bile göze almıştı, gerçeği Ronald'ın karşısında kim ihaleden çekilmezdi ki..
Rahat bir nefes vermişti. Kazanmıştı, bir ayın sonunda savaşı o kazanmış galip çıkmıştı. Kendini paralamıştı labirente inmesi için. Çıkmamak için vereceği çabayı görmeye deliriyordu.. Ronald buranın müdavimi olacaktı. Ama merak ettiği bir soru vardı ve sormak istiyordu.
"Zaten ihaleyi kazanacağını biliyorsun Ronald niye kabul ettin, niye çekilmesine izin verdin?" soruyu Carter'den önce Blake sormuştu. Dikkatini çekmişti bu olay..
"Ayak bağı olmasını istemiyorum!" diyerek zafer dolu bir gülüş sergilemişti..
"Seni.." kapıdan içeri giren Alex ile konuşmasına ara vermişti Carter. Bir sorun olmadığı sürece içeri girmezdi ve Alex'in yüz ifadesi sertti. Blake'in kulağına birşeyler fısıldamasıyla arkadaşı bir hışımla yerinden fırlamıştı..
"Kahretsin Aury!" burnundan soluyordu.. "İşim çıktı, geliyorum birazdan!" diyerek kapıya yanaşmıştı. "Alex Bay Rawson'a özel odamızı verin, ben en güzel kadınımızı göndereceğim ona!" diyerek odasından çıkmıştı. Carter'e dönen Ronald "Blake'in senden farkı yok, sen kadın o para düşkünü!" iğneleyici bir tınıyla konuşmuştu..
"İhaleden çekilmemle aşağıya inmeyi kabul eden adam ne düşkünü acaba?" alayla sormuştu.
Sert bir bakış atan Ronald cevap vermemişti. Aşağıya biraz sonra inecekti ve merak ettiği labirente giriş yapacaktı. Kapıdan içeri Alex girip "Bay Rawson odanız hazır!" dediğinde genç adam usulca yerinden kalkmıştı. Beraberinde kalkan dostuna umursamaz bir ifadeyle sordu.
"Sende mi iniyorsun?"
"Tabi ki de bu gece grup istedim, üç kadınla hemde!" diyerek kahkaha atıp genç adamın önünden geçerek odadan çıkmıştı. Kafasını sallayan Ronald bıkkın bir nefes verdi, Alex'in yön vermesiyle peşinden gitmeye başlamıştı. Labirent diye tabir ettikleri alan doğru adımları başladı. Merakını giderecekti artık, nasıl bir yerdi, havası nasıldı, büyüsü kuvvetli miydi, oda bağlanacak mıydı merak ediyordu..
Blake'in odasından çıkarak bir koridoru geçtiler. Çıkmaz sokak gibi ne kapısı vardı ne bir çıkış yolu, kaşlarını çatan genç adam nerden gideceklerini merk etmeye başlamıştı. Alex'in duvarı itmesiyle genç adam bir gülüş sergilemişti. Bu zekice oyunu beklediği gibiydi.. Kim bir duvarı geçerek bambaşka bir dünyaya açılacağını düşünebilirdi ki. Geçtikleri duvarın hemen arkasında bir asansör çıkmıştı karşılarına. Demek asansörü saklamak için yapılmıştı bu duvar... Bindikleri asansörden alt kata giriş yapmışlardı, bundan sonrası başlangıçtı.. Kapının açılmasıyla yine bir duvarla daha karşı karşıya gelmişti. Alex var olan duvarı iterek açmış, kapıyı tutmuştu. Bir kapıydı aslında, sadece kimsenin anlamamsı için bu şekilde yapılmıştı. Yarın baskına uğrasa, polis gelse anlamayacaktı, ta ki birileri söyleyene kadar..
Beyaz duvarları aydınlatan tek taraflı spot ışıkları altında uzun bir koridoru geçti. Işığı zayıftı ve önünde ki adamın ayak seslerine göre gidiyordu. Koridorun sonunda sol ve sağ çıkışlar vardı. Sağ tarafa geçerek yine bir koridorla daha karşı karşıya gelmişti. Kısa koridoru geçerek bir kapıdan içeri girdi. Girdiği oda üç bölüme ayrılıyordu ve burası da zayıf ışık altında bulunuyordu. Üç odadan ortada ki kapısız tünele girdi. Nasıl bir yerdi burası, gerçekten adını taşıyordu. Labirent gibiydi, girişi var ama çıkışı yok gibiydi.. Girdiği karanlık tüneli yine geçmeye başladı. Kokusunu içine çekti, güneş ışığı görmeyen alanlar genelde rutubet tutar ve kokardı. Ama burası temiz kokuyordu, rahatsız edici hiçbir koku mevcut değildi. Buda ne kadar dikkatli olduklarını gösteriyordu..
"Gerçekten bir labirent gibi!" diye soludu, düşüncelerini açıkça belli ederek..
"Evet Bay Rawson, bazen ben bile kayboluyorum!" diyerek gülümsemişti..
"Sen kadınların güzelliğinden dolayı kayboluyorsundur!" alaylı bir tınıyla genç adama takılmıştı. Alex'i çok severdi, gözü kapalı herşeyini emanet ederdi. Kaç yıldır Blake'in yanındaydı, hala bir yanlışını görmemişti. Bazen işi düştü mü çağırırdı ve o tereddüt etmeden gelirdi..
Işıkların zayıf olması düşündürmüştü adamı, beyaz renkli duvarları aydınlatan cılız bir florasan ışık.. Gözleri keskindi, girdiği, gittiği, gördüğü hiçbir şeyi unutmazdı ama burası o kadar karmaşıktı ki nerden geldiğini unutmuştu.. Kapısız bir bölmeden geçerek ışığın daha fazla olduğu bir koridora geldiler. Burada da sıralı odalar vardı. Bir kapının önünde duran Alex "Bay Rawson odanız burası!" diyerek kapıyı açmıştı..
"Teşekkürler Alex!"omzuna vurarak açık kapıdan içeri girdi. Arkasından kapatılan kapının sesini duymuştu. Gözleri odayı taradı, bembeyaz bir renkten ibaretti. Labirent beyaz renginden ibaretti, böyle kirli bir yere o masum saf renk ne kadar da tezat oluşturuyordu. Blake işini biliyordu, nerde neyi kullanacağının bilincindeydi.. Odada tek farklı renk siyahtan ibaret tabloydu. Elleri ceplerinde tablonun önüne geçti.
Siyah bir tabloda göze çarpan çıplak suretiyle terk edilmiş bir köşkün önünde bekleyen bir kadındı.. Uzuvlarını kırmızı bir bez parçası kapatmıştı. Karanlıkta üzgün bir kadın portresi, üzgün olduğu kadar cüretkar.. Bu labirentin kadınlarını anlatan muazzam bir tabloydu.. Nasıl bu yola düştüklerini merak ediyordu, her gece başka adamların altında zevkten kıvranıyorlardı. Ve kendilerini masum görmeleri cabasıydı. Bu gece bir kadınla tanışacaktı, labirentin esiri..
"Ronald Rawson!" diye çağırdı tekrar titrek sesiyle..
Sesi duymasıyla dikkati dağılan genç adam arkasını döndü usulca.. Karşısında bekleyen kadına baktı, uzun uzun süzdü. Yüzünde ki ürkek ifadesine baktı, o yüzün altında gergin vücuduna baktı. Kadınsı, dolgun vücut hatları.. Dolgun göğüsleri, incecik beli, uzun bacakları ağız sulandırıcıydı. Esmer tenini alevlendiren grimsi gözleri dikkat çekiciydi. Süzen gözlerini gözlerinde durdurdu.. Yüzünde belirsiz bir ifadeyle soludu "Tablo sizi ne kadar da iyi anlatıyor! Tamda olması gereken yerde!" sesi yüz ifadesine nazaran sertti. Bu tablo gerçekten kadını anlatıyordu..
"Yanlış mıyım sence?" diye sordu.. Genç kadına doğru yürüyerek tam dibinde durdu. Onu görmüyor gibiydi. Tabloya odaklanmıştı.. Onu mu anlatıyordu? Çıplak, yalnız, üzgün olan bu kadın onu mu anlatıyordu? Evet yalnız, üzgün olması çağrıştıyordu bir yerde, lakin o çıplak değildi. Kesinlikle olamazdı. Yabancıya cevap vermek için gözlerini tablodan ayırarak önüne döndü. Tam dibinde esrarengiz bakışlarıyla görünce hayrete düşmüştü. Ne zaman bu kadar yakınlaşmıştı?
Geri adım atmamak için zorlukla kendine sahip oldu. Üzerine gelse kaçacağı bir yer yoktu, kapının dibindeydi. "Yanlışsınız. Ben çıplak değilim!" diyerek kafasını salladı. Cevabını vermek gibi bir huyu vardı, karşısında ki bir üye olabilirdi ama bu susacağı anlamına gelmezdi. En azından aydınlatmak gibi bir hakka sahipti. Onlarla beraber olmaktan korksa da istemese de cevabını vermekten asla kaçınmazdı..
Tek kaşına kaldıran genç adam sert bir ifadeyle genç kadını süzdü. Sert bir fahişeyle karşı karşıyaydı. Üzerine doğru yürüdü, iki adımında kapıya toslamasıyla yüzünde ki ifade yeniden ürkekliğe bürünmüştü. Avuç içlerini duvara yaslayarak kaçış yollarını kapatmıştı.. Şimdi yüz yüzelerdi ve aralarında ki mesafe bir nefes kadardı. İri, rengini henüz tanımlayamadığı grimsi-mavi gözlerine baktı. Evet dudaklarından sonra en çekici fiziki güzelliğiydi. Küçük düz burnu altında dolgun kırmızı dudakları.. Ronald'ın en çok dikkatini çeken ise üst dudaklarının dolgunluğuydu.. Çıkık elmacık kemikleri, sert yüz hattını çekici bir hale getiriyordu.
Eğilerek üst dudağını dudakları arasına aldı, ilk defa böyle bir dolgunluğa sahip olmuştu. Blake gerçekten en güzel kadınını göndermişti.. Dudaklarını emerek geri çekildi "Adın ne?" diye sordu. Öpmesi karşılığında tepkisiz kalması, hiçbir şey yapmaması genç adamı şaşırtmıştı. O bir kadını öpecekti ve kimse karşılık vermeyecekti. Bu küçük fahişeye bir ders vermeliydi..
"Aury!" diye cevapladı. Köşeye sıkıştıılmıştı, aslında kendini yatakta çıplak bir vaziyette bekliyordu. Zira odaya girdiği an üyelerin hepsi üstüne saldırır, saniyelik bir zamanda çırıl çıplak bırakırlardı. Bu adam aksine uğraşıyordu, henüz dudaklarını emmek gibi bir şey dışında harekete geçmemişti. Muhtemelen canı oyun istiyordu ve genç kadın bu oyuna tabi tutulacağı için gerilmeye başlamıştı bile..
Üst dudağını tekrar dudakları arasına almış, dilini değdirerek geri çekilmişti.. "Adın ne?" diye sordu tekrar.. O gerçek adını istiyordu, bu gece herkesin beraber olduğu kadın değil de kimsenin adını bilmediği gerçek kadınla beraber olmak istiyordu..
"Aury!" diye diretti... Ne yapmaya çalıştığına henüz bir anlam verememişti.. İsim kıtlığı mı vardı acaba? İyi duymamış mıydı?
Genç kadının alt dudaklarını aldığında ısırarak geri çekildi. Bu sefer sert bir ifadeyle sormuştu "Bana gerçek adını söyle!" gözlerini gözlerine dikerek "Ben gerçek kadını istiyorum Aury'i değil!" demiş asıl niyetini belli etmişti. Bu gece sahip olacağı kadın gerçek kimliğiyle, kollarında olacaktı. Başkalarının tattığı, bildiği bir fahişeden daha farklı..
"Bizim gerçek adımız budur, başka ad kullanmayız!" gözlerini sımsıkı kapattı. Gerçek ismini söylemesi yasaktı.
"Ama ben gerçek adını istiyorum!" sert, hükmünü sürdüren ve üstünlüğünü konuşturan bir ifade yüzünde yer almıştı..
Daha fazla diretememişti "Grace!" diye tısladı.. Aylardan beridir ilk defa çıkmıştı ağzından. Grace.. Asıl ismi, gerçek kimliğini taşıyan adı.. Beş ay önce bu adı gururla taşırken, şimdi unutmaya yüz tutmuştu. Aury diye çağrılıyordu, alışmıştı artık eksiklğini, yabancılığını hissetmiyordu. Aslında hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece iğrendiği bu mekandan kurtulmaktı derdi..
"İsmini güzel taşıyorsun!"
Cevap verememişti. Ne diyebilirdi ki evet mi? Hayır, çünkü taşımıyordu. Anlamı zarafet ve güzellik olan bu ismi taşımıyordu artık..
Dudağına nazik bir buse kondurarak usulca geri çekildi.. "Şimdi Grace.." duvarda olan bir elini indirerek baş parmağını dudaklarında gezdirdi. Yüzüne tüm nefesiyle üfledi.
"Kendini tabloda ki kadının yerine koy ve soyun!" karşı konulmaz bir iradeye sahipti. İstediğini yaptırırdı, o bu kadını soymayacaktı. Kendisi soyunacak ve kollarına gelecekti.. Ürkekliği hoşuna gitmişti ve bunu kullanacaktı!
"NE!" şaşkın bir ifadeyle soludu. Oyun oynuyordu kesinlikle.. Blake'in oyunu da olabilirdi.
Kulağına eğilerek, kulak memesini emdi. Yavaş hareketleri çıldırtan cinstendi. Genç kadını delirtmek istiyordu. Kulağının içine doğru gizemli sesiyle üfledi "Soyun!" geri çekilerek gözlerinin içine baktı kararlılıkla. Yutkunmasıyla dudakları yana kıvrılmıştı. Tırnaklarını baldırlarına geçirmişti farkında olmadan. Gerilmişti, kendini sıkması bir tarafa daralan nefesi işleri iyice zorluyordu. Derin bir nefes almasıyla dolgun göğüsleri yukarı kalkmıştı..
Genç kadını orada bırakarak arkasını döndü. Kendinden emin adımlarıyla yatağa doğru yürüdü, üzerine çıkıp uzanmıştı. Kafasını yatağın başlığına dayamış, yastıkların içine rahat bir vaziyette genç kadını beklemeye başlamıştı. Üzerinde ki kıyafete göz gezdirdi, çıkarması ne kadar zamanını alırdı. Beş dakikasını almazdı ama kadının çıkarması daha zevkli olurdu..
Bir harekette bulunmayınca genç adam kolunda ki saatine baktı. "Hadi ama ben çok sabırsız bir adamım! Sabrımın sınırlarını geçersen kötü bir adam olurum!" diyerek açık bir dille tehdit etmişti.
Yutkunan genç kadın odanın ortasına kadar yavaş adımlarıyla ilerledi. Tereddütteydi, nasıl soyunacaktı cesareti yoktu. Elini kısa elbisesine attı, sıkıca avuç içlerinde tutmuştu. Yukarı doğru sıyırmaya başlamıştı ki vazgeçerek bıraktı gözlerini sımsıkı kapattı "Be..ben bunu yapamam!" hızla kafasını salladı..
Kollarını göğsüne kavuşturdu, ayaklarını üst üste koyarken ifadesi rahat sesi alaylı sordu "Niye? Başka adamların önünde soyunmadın mı? Yada.. çıplak.. Siz giyinik mi sevişiyorsunuz?"
İzlemekle yetinmişti "Gözlerinle yeteri kadar soyuyorsun piç herif daha ne istiyorsun?" iç sesiyle bir çatışmaya girişmişti.. Eli kolu bağlanmış gibiydi, korkuyordu soyunmaya. Hele ki kendisini soyması, ne ironik bir durumdu.. Oflayarak elini elbisesine attı, yukarı doğru sıyırarak siyah transparan elbiseyi üzerinden çıkardı. Şimdi bordo rengi dantelli iç çamaşırlarıyla kalmıştı, ayağında ki topukluları çıkartmak için hareketlendiğinde genç adamın izin vermemesiyle vazgeçmişti. Fantezileri vahşiydi.. Genç adama doğru adım atmıştı ki bir emriyle daha hayrete düşmüştü..
"Üstünde ki fazlalıklardan kurtul öyle gel!"
Bu adam fazla olmuştu artık, bitmek bilmeyen istekleri asıl genç kadının sınırlarını zorluyordu. Ki istekleri basit değildi. Derin bir nefes alan genç kadın dudaklarını yalayarak öne doğru bir adım attı..
"Kötü adamı ortaya çıkarıyorsun küçük fahişe!" iğneleyici bir tını yer almıştı dudaklarında..
Duyduğu hakaret gibi gelmişti. Madem oyun istiyordu o zaman oda oyunla gidecekti. Üzerinde ki iç çamaşırları kamlumbağa yavaşlığında çıkarmıştı, bir çift gözün edepsiz bakışları altında sabırla süzülüyordu.. Bu haksızlıktı! Genç adamın parmağıyla gel işareti yapması üzerine içinden Blake yağdırdığı lanetlerle yanına doğru yürümüştü. Kollarıyla vücudunu saklama gereği duyuyordu. Düştüğü vaziyet, olacak gibi değildi. Zevki uğruna bir oyuncak gibi kullanılıyordu. Ama ona zehir etmesini bilirdi, asla istediğini zevki vermeyecekti..
"Kollarını serbest bırak ve kucağıma otur!" yeni bir direktifle zoraki bir nefes verdi. Artık her türlü isteği beklerdi. Kollarını serbest bırakarak yatağın üstüne çıktı. Dizleri üstünde emekleyerek genç adamın kucağına çıktı. Gözlerini sımsıkı kapatmıştı, iğreniyordu kendinden, altında ki adamdan, bu labirentten, Blake'den herkesten, hayattan nefret ediyordu..
Omuzlarından sıkıca tutarak dizleri üzerinde durmuş, yerini kurmak için bacağıyla doğru yeri bulmaya çalışmıştı. Kapalı gözleri işini zorlaştırıyordu. Göğüslerinin sert bir yüzeye çarptığını hissedebiliyordu, ayrıca acıtıyordu. Ne olduğunu bulmakta gecikmemişti. Genç adamın sakallarıydı. Kucağına oturmuştu, altında hissettiği sertlik rahatsızlık veriyordu. Kesinlikle bu adam çok büyüktü.. Uzvunun altında bir kıpırdanma hissetmişti ve boşluğunu dolduruyordu..
Genç kadının vücudunu çıldırırcasına izlemişti. İradesi güçlü olmasa kapıdan girdiği an yatağa atardı bu kadını.. Soyunmasını izlerken kaybetmişti kendini, fark ettirmemekle beraber daha bir eğlenceli hale getirmişti. Dolgun dudaklarında kendini kaybetmenin acısını bu şekilde çıkarmıştı. Nasıl bir kadına denk gelmişti. Şimdi kucağında oturuyordu çırıl çıplak bir vaziyette, gözleri kapalı dudakları yarı aralıktı. Dilini kırmızı dolgunlukların üzerinde gezdirdi. Kadından bir tepki almayınca kaşlarını kaldırmıştı. Demek canı oyun istiyordu. Kafasını yana çevirince komidinin üzerinde ki buz dolu kaseye gözleri takıldı.. İçkinin yanında servis edilen küp buzdan bir tanesini eline alarak sinsice sırıttı. Eğlence vaktiydi!
Küpü genç kadının boynundan göğsünün ortasına kadar bastırarak indirmişti. Boynunda hissettiği soğuklukla gözlerini hızla açmıştı, soğukluğu tüm bedenini irkitmişti. Tüyleri diken diken olmuş, göğüs uçları sertleşmişti.. Öfkeli bakışlarını deniz mavisi gözlerine dikti. Okyanusun ortasında birbirine çarpan iki dev dalganın yarattığı tsunami etkisi gibiydi.. Biri diğrerinden daha güçlü, diğer daha asil..
"Üşüyorum!" diye tısladı dişlerinin arasından.. Göğsünü dairesel hareketlerle çizen küp kanını donduruyordu.. Bir sadiste denk gelmişti. Bu işi isteyerek yapsaydı daha ilk dokunuşunda kaybolurdu, bu adamın havası etkisi bir başkaydı.. İğrendiği için karşılık vermiyordu, daha doğrusu kendisini sıkıyordu vermemek için!
"Merak etme Grace, biraz sonra ikimizde ısınacağız!" diyerek buz küpünü aşağı indirmişti. Göbek deliğinde durduğunda genç kadı yutkunmuştu. Dik göğüsleri burnunun ucundaydı ve saldırmamak için kendine zorlukla hakim oluyordu..
Adını bilmediği adamın sert yüzüne baktı. Derin bakan mavimsi gözbebekleri tehlike doluydu, kaşlarının ortasında oluşan iki çizgiye takılmıştı gözleri. Çatık kaşlı, sert bir adamdı. Gözlerinin çevresinde oluşan çizgiler yaşının geçtiğini gösteriyordu. Muhtemelen otuz üstü bir yaştı.. Gözleri dudaklarına geçmişti, alt dudakları dolgundu ve sert yüzüne rağmen yumuşaktı. Yumuşak ve sıcak..
Göğüslerinin sıkılmasıyla tiz bir çığlık kopararak kendine gelmişti. Eziyet çektirme konusunda kimse bu adamın eline su dökemezdi. Gözlerini gözlerinden ayırmadan dolgunluklarından birini ağzına almıştı. Göğüs uçlarını diliyle ustaca yalarken genç kadın gözlerini kapatmamak için kendisiyle savaşıyordu. Farkında olmadan adamın sertliğine abanıyordu.. Diğer göğsünü avuçiçinin arasına alarak yoğurmaya başlamıştı. Gözleri kapanıp yaptığı işin zevkiyle kendinden geçmişti..
Diğer göğsünü de ağzına alarak emmiş, bir işkenceyi daha kendisine çektirmişti. Geri çekilerek atik bir hareketle genç kadını yatağın diğer ucuna yatırmıştı. Üstüne çıkmış, bacak arasına geçiş yapmıştı. Eğilerek boğazına dudaklarını bastırdı. Atan şah damarında dilini gezdirdi bir süre.. Yakıcı dili ince bir çizgi çizerek göbek deliğine kadar inmişti. Göbeğinden daha aşağı kasıklarına geldiğinde durmuştu. Grace uzuvlarına geçmesini bekliyordu. Gözlerini sımsıkı kapatmış, aldığı hazzı belli etmemek için dilini ısırmıştı.. Tırnaklarını çarşafa geçirmiş, güç almaya çalışıyordu..
Kasıklarında durmuş, bir buse kondurmuştu. Elini bacak arasına koyduğunda ıslandığını hissetmişti. "Islanmışsın ve hiç sesini çıkarmıyorsun, bu benim sinirlerimi bozuyor!" bu sırada geri çekilerek genç kadının yüzüne doğru gitmişti. Dolgun dudaklarını tekrar ağzına aldığında yavaş hareketlerini burda da sürdürmüştü. Yine karşılık almıyordu ve bu onu artık çileden çıkartıyordu.. Bu kadının derdi neydi..
Geri çekilerek üzerindekileri çıkarmak için harekete geçti. Genç kadınla eşit olmalıydı.. Üzerinde ki kıyafetlerini öc alırcasına usulca çıkarmaya başlamıştı. Kadının arzuyla parıldayan gözbebekleri altında bu yavaşlıkta çıkarmak zevk verdiği kadar işkence gibiydi. Daha ne kadar sertleşecekti, biraz sonra tüm tohumlarını içine bırakabilirdi..
Tüm kıyafetlerini çıkardığında genç kadına doğru yaklaştı "Karşılık vermezsen canını yakarım!" diyerek uyarısını yapmış, dudaklarına yumulmuştu. Sıcak, yumuşak dolgunluklar ağzını dolduruyordu.. Karşılığını almaya başladığında öpmesine rağmen gülümsemişti. Bacaklarından tutarak beline dolamış, sertliğini uzvuna sürtmüştü.. Dili ağzını keşfe çıktığında içini bir kıpırdanma hissi kapmıştı. Farklı bir aurası vardı.. Kendini, iradesini kaybetmek mümkündü..
Bir süre dudaklarında oyalanmıştı. Bu sırada elleri rahat durmuyor göğüslerini avuçluyor, sıkıyor ve kadını çıldırtıyordu.. Bacak arasına, zevk noktasına parmağını bastırıyor, küçük noktanın verdiği zevkte kayboluyordu.. Artık kendilerini hazır hissettiklerine göre girişini yapabilirdi. Geri çekilmiş, hiç duraklamadan göğüslerine, göbeğine attığı ısırıklarla uzuvlarına kadar inmişti. Bacağını açarak bacak arasını ortaya çıkarmıştı. Dudağını zevk noktasına sürttü. Genç kadının hala çığlık atmaması inlememesi karşısında sabrı tükenmişti..
Bacak arasında yerini bulmuş, giriş yapmadan önce genç kadını uyarmıştı.. "Adımı haykır Grace! Bana o zevki ver!" içine girmiş, gitgeller yapmaya başlamıştı. Bu kadın böyle bir yerde olmasına rağmen nasıl bu kadar dardı? Gitgelleri hızlı ve sertti, kesik kesik inlemelerini duyuyordu, henüz adını duyamamıştı. Gitgelleri daha sert olmaya başlamıştı..
Hızına ve sertliğine karşı gardı düşmek üzereydi.. Zevk aldığı erkekler çok nadirdi Blake'den sonra.. Şimdi bu adam onu zevkten uçuruyordu ve tepki vermemek kalbine zarar veriyordu. Tuttuğu nefesler göğüs kafesini patlatmak üzereydi. Avuç içlerini kanattığına emindi.. Kendini çok sıkmıştı..
"Korunuyor musun?" diye sordu zoraki bir sesle.. Kafasını sallayınca artık tohumlarını bırakabilirdi.. "Adımı..söyle..Grace!" diyerek boşalmak için hazırlamıştı kendini..
"Ro..Ronald..lütfen!" yalvarmaya başladığı an içinde bir sıcaklık hissetmişti. İçini dolduran sıcaklığa kavurucu bir sıcaklık daha eklenmiş genç kadını ilk defa inletmişti.. İstemeden ağzından kopan iniltiyle üzerine düşen adama baktı. Fazlasıyla sert olan bu adam ağırlığını vermeden tek bir beden olmuştu. Soluk soluğa kadının üzerinde kalmıştı. Nefeslerinin düzene girmesiyle genç adam üzerinden kalkmış, yataktan çıkmıştı. Sert bakışları, karanlık gözleri yerini almıştı. Banyoya gireceği sırada genç kadına bakmadan "Çıkabilirsin!" demişti. Bir tepki alamayınca "Çık, seninle işim bitti!" diyerek göz ucuyla kadına baktı..
Beklemediği bu kovma durumu karşısında genç kadın gocunmuştu. Dolan gözleriyle yataktan çıkarak hızlı hızlı üzerini giyindi. Hiçbir zaman kimse onu odadan kovmamıştı, kendisi işleri biter bitmez odadan çıkıyordu. Ama bu adam onu odadan kovmuştu. Hemde "İşim bitti!" diyerek.. Dolan gözyaşlarını içine akıtıyordu. Elbisenin zincirini kapatmaya çalışırken kafasını yukarıya kaldırmıştı, gözyaşlarının inmemesi için.. "Akma, düşme, tamam bir sorun yok. Giyin ve çık, ağlama, lütfen ağlama!" kafası geriye yatık, gözyaşlarının inmesine engel olmaya çalışıyordu. Kalbi fena halde kırılmıştı. Bu adam umurunda değildi ama kovması kırmıştı onu..
Arkasında hissettiği kıpırdanmayla elleri durmuştu. Ronald zincirini kapatıyordu, dindirdiği gözyaşlarını saklamak için arkasını dönüp gitmeye çalıştığında genç adam tarafından durdurulmuştu. Arkasından sarılmış, kollarında döndürerek yüzüne bakmasını sağlamıştı. Hala çıplaktı, dudaklarına dudaklarını bastırarak geri çekildi.. "Kimse benim kadar sana sabırlı davranmamıştır! Olduğun yeri bil ve sana gelen adamlara zevk ver, direnmen çok saçma!" uyarmasına uyarmıştı genç kadını ama kırgınlığı gözünden kaçmamıştı..
Hiçbir şey söylemeden kollarından çıkmış, hızlı adımlarıyla odayı geçmişti. Kapıdan çıkıp, kapıyı kapatacağı sırada dönüp adama bakmıştı kararlı bir tavırla "Benim kime zevk verip vermeyeceğim seni ilgilendirmez Ronald Rawson, dönüp kendine bak!" çarparak çıkmıştı.. Yumruklarını sıkarken, inlediği için kendinden iğrenmişti. Yere bakıyor, önüne bakmadan ilerliyordu. Bir cisme çarptığında kafasını kaldırarak kim olduğuna bakmıştı.. Blake idi..
Dolu gözleriyle fısıldamıştı.. "Senden nefret ediyorum Blake Master, gün geçtikçe senden iğreniyorum!" iğrenen bakışlarını atarak yanından uzaklaşmıştı. Arkasında sinirli bir adam bırakarak odasına doğru gitmişti. Kapıyı açmış, boş karanlık odaya girmişti. Herkes işteydi geri gönderilen tek kadın oydu. Üzerini değiştirmeden bir banyo yapmadan direk yatağına girmişti. Çarşafı kafasına kadar geçirmiş, uyumaya çalışmıştı. Şaşırmıştı aslında, adamın bir kere beraber olup kovmasına, odaya girdiği anda üzerine saldırmamasına, zevk verdiğine, istediği herşeyi yaptırmasına.. Bu adam çok farklıydı, ilk defa görüyordu onu, yeni üye olmalıydı.. Daha doğrusu Blake'in arkadaşıydı, özel odaya alınmıştı. Onu uyardığına göre sadece bu gecelikti ya bir daha gelmeyecekti yada onu istemeyecekti. Gelmesini istemiyordu, bir daha görmek istemiyordu.. Tabi bir yönde teşekkür etmeliydi, erken gönderdiği için.
Neler saçmalıyordu böyle.. O adam gerçek kimliğiyle sahip olmuştu ona. Grace ismini o kirletmişti. Akıllı adamdı, masum Grace'ye sahip olmuş ve gitmişti. Herkesin kullandığı kadını kullanmamıştı o.. Aury'i istememişti. "Lanet olsun.. Aptalsın Aury, sen de Grace'de aptal.. Niye başka bir şey uydurmadın, direk gerçek adını verdin?" isyanla öfke arası paylamıştı kendini.. İç çekerek boş vermeye çalıştı.. "Geçti artık, nasılsa bir daha görmeyeceksin.. Boşver, herşey senin suçun, rahat dursaydın bunların hiç biri olmaycaktı. Ne Blake, ne o adam suçlu!" diyerek kendi kendne konuşmuş tesellisini vermişti. Kendini teskin edişi bile farklıydı, hem suçluyordu hem hak veriyordu..
Yorgun bedeni çenesini daha fazla kaldıramamıştı. Uyku diyarına geçiş yaparken sıkıntıda olan yüreğini, hissetmemeye çalıştı. Yoksa kabuslar yine uykusuz bir gecenin haberini verecekti..
*******
Sabah gözlerini açtığında rüyada olduğunu anlamıştı. Bir yere, yabancı bir yere yavaş adımlarıyla gidiyordu. Huzurluydu, mutluydu. Bir odaya giriyor ve arkası dönük olan bir adama aşkını itiraf ediyordu. Adam hiçbir şey söylemiyor, arkasını dönmüyordu.. Ona yaklaştıkça o uzaklaşıyordu. Arkasından baktığı halde göremiyordu. Heybetli, büyük ve dik bir duruşu vardı. Geniş omuzlarına sarılıp kaybolmak istiyordu..
Hala rüyanın etkisindeydi. Kimdi o adam, kime aşık oluyordu, niye yüzünü göremiyordu, niye yakınlaştıkça o uzaklaşıyordu? Hep bu sorularla beynini yormuştu.. Kahvaltıya Belinda çağırmasına rağmen gitmemişti. Midesi aç değildi, aç olan ruhuydu. Rüyanın etkisiyle kendini kaybeden ruhu, doymak istiyordu, mutluluk, huzur istiyordu..
Aslında o adamın gelip kendisini kurtarmasını bekliyordu, belki de gelip kurtaracaktı. Bu rüya bir haberdi, bir işaretti.. Kurtuluşunun bir yoluydu ama bu adam kimdi? Belinda ile konuşmalıydı, en kısa sürede ne yapacağına karar vermeliydi.. Ya kaçış yolunu kendisi bulacaktı yada bulacak birisini beklemeliydi..
Saçlarını dağınık topuz yaparak, hırkasını üzerine geçirmiş yukarı çıkmıştı.. Bar bölümüne geçerek çalışan elemanlara seslenmişti "Belinda'yı gören var mı?" sesi her zaman ki gibi buz gibiydi.. Fakat kimse görmemişti. Nerdeydi bu kadın acaba? Sigara odasında olabilirdi. Adımlarını oraya çevirerek yürümeye başlamıştı. Telefon gibi bir şey olmadığı için ellerinde hemen bulamıyordu. Sigara odasında da bulamayınca sıkılmaya başlamıştı. Acaba Blake'in odasında yada o taraflarda olabilir miydi? İşte de olabilirdi, bir bilgisi yoktu. Tahminlerine Blake'in odasına bakarak başlamıştı. Onun dışarda olduğuna emindi. Koridoru geçerek onun odasına doğru yürümeye başladı. Korumalara sormuş fakat bir cevap alamayınca onun odasına gitmekten vazgeçmişti. O zaman onun odasında değildi..
Arkasını dönerek labirente girmek için harekete geçtiğinde yanında esip geçen rüzgarla kaskatı kesilmişti. Blake sert sesiyle "Odama gel Aury!" demiş ve gitmişti. Öfkeli bir nefes alan genç kadın bitkin halde yürümeye başlamıştı arkasından.. Yine iş mi diyecekti? Kapalı kapıyı açarak içeri girdi. Blake koltuğa oturmuş, parmaklarını alnına koymuş masaj yapıyordu.. Genç adamın karşısına dikildi.
Migreni tutmuştu yine. Baş ağrısı bazen ölüme götürecek kadar şiddetleniyordu ve adamı güçsüzleştiriyordu. Karşısında duran genç kadına baktı. Dünden beri birbirlerinin yüzüne bakmıyorlardı. Aslında dün geceyi merak ediyordu, çok erken çıkmıştı. Ronald ile aralarında tam olarak ne geçmişti merak ediyordu.. Karşısında duran küçük kadına sormak istiyordu.. Dar kot pantolonun üstüne giydiği ince askılı bluzuyla ve hırkasıyla tam bir çocuk gibiydi. Birde dağınık topuz saçları.. Dün gece ki kadından çok uzakta, masum bir genç kız gibi duruyordu. Onu alıp sarılmak, masum öpücüklerine boğmak istiyordu. Ama yapamazdı, ona çok sinirliydi..
"Dün gece odamda ne arıyordun Aury?" sıkıntıyla sordu. Bunu hatırladıkça baş ağrısı daha da şiddetleniyordu..
"Ne aradığımı biliyorsun Blake!"
"Ne yani sen kaçma diye o arka kapıyı, duvarla örtmemi mi istiyorsun? Bunu bana yaptıracaksın en sonunda değil mi?" sorularına cevap almayı beklemeden tekrar konuşmuştu.. "Çok sorun çıkartıyorsun! Kimseyi mutlu etmiyorsun, sürekli odama girip anahtarı arıyorsun, ne kahvaltı nede öğle yemeğine inmiyorsun! Söylesene sana ne yapmalıyım?"
"Bence ben ölmelik bir fahişeyim. Beni öldürsen kurtuluruz ikimizde! Ha senin gibi bir fahişeyi öldürmeye değmez diyorsan, bir bıçak bir şey vermen yeterli.. Seve seve öldürürüm kendimi!" soğukkanlılıkla cevaplamıştı..
"İnan bu baş ağrılarımın tek sebebi sensin Aury!"
"Az önce sana çözümü sundum Blake! Hiçbir şey için geç değil!"
"Otur!" diyerek genç kadını oturtmuş, masada duran sabit telefona uzanmıştı. Mutfağa telefon etmişti.. "Atıştırmalık birşeyler gönderin, yanında taze sıkılmış portakal suyu!" diyerek telefonu kapatmış, masaya fırlatmıştı..
"Dün gece aklın başına geldi mi?" diye sordu, bir yönde merak ediyordu erken çıkışını.. Ters giden bir şeyler olmalıydı..
Herşeyi boş veren genç kadın onun yolundan gitmeye karar vermişti. Madem o sözünde durmuyordu, oda konuşmasında ve yaptıklarında durmayacaktı artık.. "Yine isterim Blake, o adam çok farklıydı!"
Başağrısından genç kadının dalga geçtiğini zannediyordu, öfkeli bir bakış atarak "Benimle dalga geçme Aury!" deyivermişti.. Kesinlikle bu kadının aklı yerinde değildi, bir an önce yemek yemeliydi, yoksa saçmalamaya, dalda geçmeye devam edecekti. Bu sebepten migreni daha çok azacaktı!
"Gayet ciddiyim Blake, yine o adamı istiyorum! O adam beni yine isterse, kabulüm! En azından diğer piç üyelerin gibi becermiyor beni.. Bir saatlik bir zevkten sonra gönderdi!" en iyisiydi buydu. Sabaha kadar bir başka adamlara iğrenç zevklerine maruz kalacağına, bu adamla olurdu. Dün gece uyarısını almıştı. O bir fahişeydi, ona göre yerini bilip davranacaktı..
"Peki bana ne zaman böyle geleceksin Aury?"
"Ben hep sendeyim Blake!" diye cevaplamıştı hatırlatırcasına.. Nefret durumları yine başlamıştı.. Bundan sonra bu adamın isteklerine uyacak ama kaçmaktan yine vazgeçmeyecekti. Bugünden itibaren Belinda'nın söylediklerine uyacak, uslu davranacak ve dikkatleri üzerinden çekecekti. Ne kadar çok buraya uyduğunu gösterirse o kadar çabuk kaçabilecekti..
Çalan kapıyla düşüncelerinden sıyrıldı. Alex içeriye elinde bir tepsiyle girmişti.. "Masaya bırak!" direktifiyle istenileni yapmıştı. "Bana bir ağrıkesici getir!" kafasını tamam anlamında sallamış "Afiyet olsun!" diyerek odadan çıkmıştı. Gözünü tepsiye çevirmiş, lezzetli sandviçi görmesiyle yutkunmuştu. Evet çok acıkmıştı ama bunu Blake belli edemezdi, etmemişti de..
"Afiyet olsun Aury, hadi ye. Bir daha çocukça hareketleri yaparsan, seni saçından sürükleye sürükleye o yemek masasına getiririm!" sert bir dille uyarmıştı. Kabul edemezdi artık, hergün onun yemek programını takip edecek, onca işinin arasında onun yüzünden vaktini harcayamazdı..
"Sağol ama aç değilim!" diyerek geri çevirmişti..
"Aury ye! Sen benim sabır taşımla mı oynuyorsun? Amacın ne?" burnundan soluyordu. Baş ağrısı yetmezmiş gibi birde onun çocukça tavırlarıyla uğraşıyordu..
"Zorla mı yedireceksin, aç değilim!"
"Olur mu öyle şey, geceye dinç olman lazım, fazla efor sarfedeceksin! Şimdi yemeğini ye, migrenim beni zaten çıldırtıyor!" kaşlarıyla tepsiyi işaret ederek yemesi için davet vermişti.. Zorla ağzına tıkıştıracak hali yoktu.. Gözünde ki kızgınlığı görmüş, susması gerektiğini anlamıştı. Koltuğa kurularak önünde ki tepsiyi kucağına almıştı. İki orta boy sandviçten bir tanesini eline aldı.. Kocaman bir ısırık alarak aç midesini bayram etmişti. Büyük boy bardağın içinde ki portakal suyundan bir yudum aldı..
Genç kadını izlemeye koyulmuştu, karşısında yemek yerken çekingen davranırdı. Biraz önce ki tutumuna nazaran şimdi sakindi.. Bazen nerde nasıl davranacağını unutuyordu. Az önce ki söylediklerini açlığa bağlıyordu yoksa gerçek olduğunu bilseydi onu öldürürdü. Zaten dün gecenin pişmanlığını yaşıyordu. Onu kendi elleriyle arkadaşına göndermişti. Ronald Rawson gibi bir adama, onun çekiminden kurtulan bir kadın daha görmemişti.. Evli olmasına rağmen hiçbir kadın peşini bırakmıyordu.
"Öyle bakma yemeğimi yiyemiyorum!" diyen genç kadın utangaç bir tavır sergilemişti..
Gözlerini çekmiş, koltuğa uzanmıştı. Belki biraz uyursa geçerdi baş ağrısı.. "İstersen gel sandiviçimizi paylaşalım, hem ilaç içeceksin birşeyler yemen gerek!" işte şimdi bildiği kadını olmuştu.. "Teşekkür ederim Aury, ben yedim!" kolunu büküp kafasına koymuştu. Gözleri tam karanlığa giriş yapmıştı. Başı ağrıdığında ışıktan bile rahatsız olurdu..
"Lanet olsun Aury, lanet olsun, lanet olsun.. Sana böyle yapan adama karşı hala vicdanlı davranıyorsun! Başına ne geliyorsa iyi niyetinden! Fahişe olmakta iyi niyetinden geldi zaten!" iç sesiyle türlü bir savaşa girmişti. Ama ne olursa olsun böyle acı çekmesine dayanamıyordu, ne olursa olsun.. Hele onun için bu kadar uğraşmışken, dün gece sinirliydi ama sebebi belliydi. Yoksa göndermeyeceğini biliyordu. Tekrar lanet olsun, en kısa sürede içinde ki vicdanı öldürmeliydi. Kötü bir Aury oluşturmalıydı..
"Gel hadi ilaç içeceksin. Bak portakal suyumu paylaşmaya hazırım!" farkında olmadan gülümsemişti..
Kolunu yüzünden kaldıran genç adam ricasını kırmak istemiyordu. Aç değildi, fakat iyi niyetli portakal suyunu paylaşmaya hazır olan bu kadını geri çeviremezdi. Uzandığı yerden doğruldu, bacaklarını koltuktan salarak yanına gelmesini bekledi. Oturduğu koltuktan kalkıp adamın yanına oturmuştu. Tepsiyi kucağına bırakmış tabakta ki dokunmadığı sandviçi genç adamın eline vermişti..
Beraber yemeğe başlamışlardı, sandviçiyle beraber genç kadının içeceğini bitirmiş, onun şikayetlerine bir süre maruz kalmıştı. Ağrı kesici ilacı alıp derin bir nefes vererek uzanmıştı. Aury ilk defa ona masaj yapıyordu. Kendi isteğiyle gelişi, işi kabul etmesi, kesin bir bit yeniği vardı. Şüphelerine daha eklenecek çok şey olacaktı emindi. Kaçışı için nasıl bir plan kurmuştu bu sefer?
Masajı bittiğinde genç kadını göndermişti. "Gidebilirsin Aury, bu gece yarın gece hatta ondan sonra ki gece rahatsın.. Huzurla uyuyabilirsin, iş yok ama eğer rahat durmazsan, yemeğini yemezsen, bir daha asla boş geçen bir gecen olmayacak!" genç kadına müjdeli haberi vermiş, sevinçle odasına göndermişti. Bu üç geceninde boş geçmesi için genç kadın kahvaltısını düzenli yemiş, onun isteklerine uymuş, kimseyle kavga etmemişti. Kaçış planlarını sinsice kurmaya çalışmış, neler yapacağına karar vermeye çalışmıştı rahat kafayla..
Üç gününü rahatlıkla geçirmişti. Ne işe çıkmış, ne kimseyle kavga etmişti. Bar bölümünde Sam'e yardım ederek geçirmişti. Sürekli onu izlemişti Blake.. Sorun çıkarmadıkça oda rahatlıkla işine dönüyordu. Onun canına minnetti kavga etmemesi, böylece işe çıkarmıyor başka adamların altına yatırmıyordu.. Tabi üç gündür oda ondan mahrumdu, deli gibi özlemişti onu.. Bu gece yatağına alacaktı onu, özlemini hasretini giderecekti..
"Adım gibi eminim dostum bu gece gelecek!" diyen sesle bıkkın bir nefes vermişti.
"Lanet olsun Carter sana.. Üç gündür tam üç gündür beynimi sikiyorsun Ronald piçi gelecek diye. Ama yok gelmeyecek, bekleme. Zaten bir gece demişti ve kadınla sadece bir saatlik bir ilişki geçirdi!"
"Anlamıyorsun beni, çok düşünceliydi diyorum sana.. İlişkiyi sorduğumda iyi dedi güzel dedi, tekrar gelecek misin diye sorduğumda cevap vermedi. Bu demek oluyor ki geri gelecek!" heyecanla anlatıyordu. Geleceğine emindi. Ronald'ı iyi tanıyorsa o adam üç günün sonunda dayanamayacak geri gelecekti..
"Üç gündür bunu söylüyorsun bana ve Ronald hala ortalıklar da yok! Ne konuştuğunuzu ezberledim, düşüncelerinizi bile ezberledim artık!" bıkmıştı bu adamdan, konuşmalarından, Ronald'ın gelmeyişinden bıkmıştı. Merak etmiyor muydu? Ediyordu deli gibiydi, ama gelmeyecekti..
"Ronald'ın sabrını biliyorum. O piç kurusu, bu gece gelecek.. Zevki bu labirentte arayacak!" diyerek kahakaha atmıştı. Ardından merak ettiği soruyu yöneltmişti "Doğruyu söyle ona hangi kadını gönderdin bu adam gelmemekte ısrarlı!"
"Önemli mi bu?"
"Tabiki de!"
"Aury'i gönderdim!" dişlerinin arasından tıslamıştı adeta..
Gözleri büyüyen genç adam hiddetle ağza alınmayacak kötü bir küfür savurdu "Ben kaç gece o kadını istedim dostum, bana ne bahaneler çıkardın vermemek için! Ama Ronald!" şaşırmıştı gerçekten.. Blake Aury'i kimseye göndermemekte kararlı davranırdı. Mecbur kalmadığı sürece işe çıkartmazdı, ama o en kötüsüne göndermişti Ronald'a!
"O gece öyle gerekti, Aury gitmek zorunda kaldı!" diyerek konyağı fondiplemişti.. Dişlerinin arasından derin bir nefes aldı. Kalabalık barın arasından tanıdık suret göze çarptığında Carter'e döndü "Adamın geldi!" dudağında alaylı bir gülüş vardı.. Dediği gibi olmuştu, bu gece gelmişti..
Gelene baktı, gözleri sevinçle parıldayan genç adam iç ferahlatan bir kahkaha attı.. "Dostum hoş geldin, nerdesin sen?" işlerinden dolayı bir türlü yanına uğrayamamış, sadece bara vakit ayırabilmişti. Bu kadınlar Ronald'dan daha eğlenceli olduğu için vaktini onunla harcamamıştı..
"Sakın Carter bulaşma!" işaret parmağını sallayarak bir tehdit savurdu.. Carter'in içki bardağını önünden alarak bir yudum içmişti..
"Bu aralar görünmüyordun, neredeydin?" merakla sormuştu Blake. Aslında başka bir beklentisi vardı, üyelik kartını alacak mıydı?
"İşlerim çok yoğundu, birkaç sorun çıktı. Onları halletmeye çalıştım, olmayınca yurtdışında ki ortağımı aradım bugün.. Gelmesini istedim, o geldiğinde sorunları beraber hallederiz!" diye sıkıntıyla cevaplamıştı..
"Bizim yardımımız dokunacaksa söylemen yeterli!" her zaman birbirlerine destek verirlerdi. En ufak bir sıkıntı da tek yumruk olurlardı. Liseden bu yana güçlü bir dostlukları vardı. O zamandan beri üçü de hiç ayrılmamıştı.. Üçünün en büyük hedefleri güç, kadınlar ve işti. Hepsine üçü de sahip olmuş, adlarını duyurmuşlardı. Ronald evlendikten sonra değişse de Blake ve Carter hala aynıydı. Ta ki Blake labirente girene kadar.. Carter ise hala haylazlık peşindeydi. Otuz dört yaşında olmasına rağmen hala kadınların peşinde koşuyordu..
Omzuna vurarak gülümsedi "Yok öyle bir sorun değil. Arabalarda bir sorun çıktı, ortağımın da gelip düzeltmesini istedim biliyorsun güven herşeyden önemli!"
"Evet, güven herşeyden önemli!" diye cevapladı dostunu..
"Sen işini bırakta kartı alıyor musun onu söyle! Labirenti beğendin mi?" ardı ardına sormuştu. Merak ediyordu o geceden beri neler değişmişti dostunda.. Gerçeği şu an karşısında hala aynı adam vardı!
Sinirli bakışlarını Blake çevirmişti. "Bana lez bir kadın mı gönderdin piç herif?" o gece ki yaşadıklarını unutamamıştı. O kadının farklılığı gözüne çarpmıştı. Kollarına koşmamıştı, altında zevkten ölmemişti, inleyişini bile zor duymuştu! Sahi o kadın inlemiş miydi?
Carter'in cevabıyla yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.. "Ne diyorsun dostum, o sana en zor en güzel en vahşi kadınını gönderdi! Aury, erkeklerin ulaşılmaz kadınını gönderdi!" ciddi bir ifadeyle cevaplamıştı Blake yerine.. Gerçekten şaşırmıştı, Aury'i nasıl bu adama göndermişti hala aklı almıyordu..
Kaşlarını kaldıran genç adam geriye yaslanarak parmağını dolgun dudaklarında gezdirmişti. Düşünceli yüz ifadesi ikiliyi meraka sokmuştu. Bakışlarını Blake çevirdiğinde.. Bir dakika, bu adam geriliyor muydu? Dudakları yana kıvrılmıştı..
"Evet kartı istiyorum hemde iki katını vererek.. Ama bir şartla!" diyerek kafasını geriye atmış, dudaklarını ısırmıştı. O geveze kadının dolgun dudaklarını sömürecek, inlemediği her an acısını çektirecek ve son sözleri güzellikle yutturacaktı. Ronald Rawson'a bulaştığı için zorlu geceler geçirecekti.
Kafasını tekrar Blake çevirdiğinde düşünceli haline rastlamıştı. İçinden dualar ediyordu genç adam. O adı duymak istemiyordu, onu vermek istemiyordu.. Ronald'ın yatağımda Aury'i istiyorum, deyişini duymak istemiyordu. Tahammül edemezdi, kabul edemezdi..
"Ama Blake yatağımda Aury'i istiyorum! Yani Grace benim yatağımda olduğu sürece o kartı alırım!" sert sesi kesin ve netti. O kadını istiyordu!
Not: İkinci bölümde sizlerle. Arkadaşlarımıza tavsiye edelim, davet edelim. Keyifli Okumalar:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADINLAR MÜZESİ
General FictionMeşru yaşamların ötesinde, kuytuların en dibinde dalaverelerle iş çeviren yobaz çetesinin nezdinde, hüküm süren eziyetin birer aracı onlar. Kim mi? Kadınlar! Fahişe kadınlar! Çaresiz kadınlar! Antika kadar değerli kadınlar! Ama asla satılık mal ola...