FAHİŞENİN AŞKI
YAZAR: ŞEHNAZ & GÜLŞEN
BÖLÜM-17 (Grace Campbell'in Aşkı?)
NOT: Evet canlarım bölümümüz geldi.. Bir şeyler biraz daha netleşiyor gibi. Ya da iyice bulanıklaşıyor. Aşk üçgeni içinde sıkışıp kalmışlar. Neler olur dersiniz? J) Siz okuya durun düşüncelerinizi yoruma atın. Kimlerin tahminleri tutacak acaba? :D
Keyifli Okumalar.
***
Her şey bitsin istiyordu artık. Şu labirente adım attı atalı, değişen her anının sonlanmasını istiyordu. İstenmeyen bir hayat yaşanıyordu evet. fakat istenmeyen hayatı evirip çevirmekte marifet isterdi. Bu marifet ellerinde değildi ne yazık ki.
Elinde olmayan marifetler bir tarafa, babası dört duvarın arasında yanıyordu. Bir fabrika ve adres. Ama bunu kim yapmış olabilirdi? Yine onunla bu denli uğraşan kimdi?
Hızını arttırdı. Babasının ne durumda olduğunu bilmiyordu. Sadece yandığını biliyordu o kadar. Nefes almak güçtü. Hayatını zindan eden o adamdı. Fakat Blake hala onu seviyordu, hala ona zarar gelsin istemiyordu.
Geldiği fabrikanın önünde durdu. Biraz önce, güçte olsa aldığı nefes şimdi akciğerlerinde sıkışmıştı. Kelimenin tam anlamıyla boğuluyordu.
Yanan fabrikadan çıkan alevler, o karaduman, etrafta ki telaş, itfaiye sesleri, suyun sesi, polis arabaları ve ambulansın siren sesleri hiçbir şey duymuyordu, kulağında ki uğultu kadar. Babası bu yangının içinde yanıyor muydu?
Arabadan usulca indi. Bakışlarından, bedeninden akan sızı acıydı. Acı çekiyordu, şoktaydı, karaduman onu korkutuyordu. Blake Master babasını kaybettiğini duymaktan korkuyordu. Alevlere doğru yürüdü. Etrafında ne onu dinleyenleri, nede durduranları hissedebiliyordu.
"Blake Master!" kolundan sarsıla sarsıla kendine getirildi tanıdık bir ses tarafından. Gözlerinide ki hüzünlü perdeyi kaldırıp, Leonard Smithe baktı.
"Yandı mı..öldü mü.. çıkarttınız mı.." ne sorduğunu bilmiyordu. Ama bildiği bir cevap vardı. Ve henüz duymaya hazır değildi.
"Çıkarttık.. yandı ama.."
Gerisini duyamadı. Zaten hastaydı, yandıktan sonra yaşamasını beklemiyordu. "Ö..ldü yani?" söndürülmeye çalışan kuzguni alevlere baktı.
"Öldü.." donuk gözlerini tekrar ajan Leonard'a çevirdi.
"Hayır oğlum.. yaşıyor baban. Ambulansın içinde!" diyerek uzakta ki ambulansı gösterdi. Blake elini takip etti. Baktığı ambulansın içinde bir hengame vardı.
Birden hızla nefes almış, akciğerlerini yakmıştı. Babası.. babası yaşıyordu. Yutkundu, boğazında ki kat kat yumruyu yuttu. Babası yaşıyordu.
Koşar adımlarıyla ambulansa koştu. Babasının o aşina olduğu sesini duyamıyordu. Hani yaşıyordu?
"Baba..baba.." koşar adımlarıyla babasına gitti. Ambulansın önünde ki kalabalığı yardı. Babasının sedye de yatırıldığını gördü. Başındakilerin telaşı korkutuyordu. Üzerinde ki kıyafetler yer yer yanmış, yer yer yırtılmıştı. Yüzünü göremiyordu.
"Babam nasıl.. iyi mi?" ambulansa alınmasına izin verilmiyordu. Herkes tarafından tutuluyordu.
"İyi beyefendi, izin verirseniz müdahalemizi yapalım! Hastaneye gidiyoruz, bizi takip edersiniz!" aksi bir hemşirenin rahatsız edici bakışlarına maruz kalınca öfkelenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADINLAR MÜZESİ
General FictionMeşru yaşamların ötesinde, kuytuların en dibinde dalaverelerle iş çeviren yobaz çetesinin nezdinde, hüküm süren eziyetin birer aracı onlar. Kim mi? Kadınlar! Fahişe kadınlar! Çaresiz kadınlar! Antika kadar değerli kadınlar! Ama asla satılık mal ola...