FAHİŞENİN AŞKI
YAZAR: ŞEHNAZ
ÖZEL BÖLÜM
Geride Kalanlar...
Cankurtaran ile dönüyorlardı. Nihayet üç günün sonunda bulmuşlardı. Bir kadın cesedi mavi derinliklerin altında bulunmuştu.
İki adamın gözleri yaşlıydı. Birbirlerinden saklama gereği duymuyorlardı. Biri birinden daha güçsüz, biri birinden daha haraptı. Aury ve Grace ölmüştü. Nefes almıyordu artık. Arkasında neleri bıraktığını bilmiyordu.
Belinda ağlamaktan, uykusuzluktan morarmış gözleriyle denizi tiksinerek izliyordu. Aurysini, kız kardeşini yutmuştu. Cana susamış ve Aury'nin canına kıymıştı. Biri ölmeye, biri öldürmeye niyetliydi.
Teknenin yavaşladığını görünce, bitkinlikle kafasını çevirdi. Kıyıya yaklaşmışlardı.
Peki ya Aury-Grace Campbell o neredeydi? Alex neredeydi? Onu nereye götürmüşlerdi? Tekneden yardımlar eşliğinde indirilmişti.
Zac kendisine doğru gelen adama baktı. Yumruğunu dişleri arasında sıkıp, kafasını kaldırdı. Bakamazdı hayır. O kadının cesedine bakamazdı, onu göremezdi. Bu sonu hak etmeyen bu kadına, bu gözler bakmaya dayanamazdı.
Aury kısa zamanda her şeyi olmuştu. Hayatının tam ortasına oturmuştu. Meğerse misafirliğe gelmişti. Vedasını ölümle yapmıştı.
"Yalvarırım onu arabaya koyma, yapamam!" kafasını salladı. Onu götüremezdi.
"Aç şu kapıyı. Herkes bizi bekliyor değil mi?" sesinden, yüzünden, kendinden o gücü o canlılığı kaybetmişti Ajan Gerrit.
"Herkes bir umutla seni bekliyor ama ben götüremem!"
"Umut mu?" diye sordu Zac'e. "Kollarımda cansız duruyor Zac, umut yok artık!" son kelimeler fısıltıyla çıkmıştı. Tükenmişti şu üç günde. O atladığı anı, kafasını çarptığı anı unutmuyordu. Onu denizden çıkardıkları anı ise hala gözünün önündeydi.
Kapıyı açmasını işaret etti. Zac gönülsüzce açtı kapıyı. Alex arka koltuğa kucağındaki ceset ile bindi. Zaten bir ağırlığı yoktu. Vücudundan tüm kan çekilmiş, tüm hücreler ölmüş, resmen erimişti.
Zac arabayı çalıştırıp, onu bekleyenlere doğru sürdü. Dikiz aynasına bakmıyor, yaşlı gözlerini elinin tersiyle siliyordu sürekli. Bundan üç gün önce, o tekneye bindirdiği kadın, şimdi ne halde yanlarına geri dönmüştü.
Araba kalabalık bir gruba yanaştı. Zac freni çekip, onları izleyen dörtlüye baktı. Tanıdık, ışığını yitirmiş dört insanın, hüzünlü gözleri. Bu anı kaldıramayacak omuzlar, kabullenemeyecek yürekler vardı.
Alex kapıyı açıp, usulca indi arabadan. Şu an herkesten daha çok acı çeken oydu. Ona âşık iki adamdan, ağabeyi kollayan Carter'den, hem ablalık hem annelik yapmış Belinda'dan daha zor anlar yaşayan Alex'ti.
Annesi bir tarafta Rosella ve Aury'nin üniversite arkadaşı Mirla'nın gücüyle ayakta duruyordu. Babası başka bir tarafta katil mavileri izliyordu. Harris Bek Everleyn platonik üniversite aşkı ise sadece beyaz kefene sarılmış kadının gelişini izliyordu, üç adam ile beraber.
Alex Gerrit Sanders tüm yıkılanlara inat cesedi elinde taşıdı. Sessizliği, acımasızlığı bürümüştü kendine. İçi kavruluyordu acısında. Aurysini kaybetmişti. Yeni hayatı, tebessümüyle geri çevirmişti. Bir intiharla reddetmişti amansızca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADINLAR MÜZESİ
Fiksi UmumMeşru yaşamların ötesinde, kuytuların en dibinde dalaverelerle iş çeviren yobaz çetesinin nezdinde, hüküm süren eziyetin birer aracı onlar. Kim mi? Kadınlar! Fahişe kadınlar! Çaresiz kadınlar! Antika kadar değerli kadınlar! Ama asla satılık mal ola...