23-Gök Kubbeyi Omuzlarında Taşıyan Adam

15 6 3
                                    

Melek'in gözleri öfkeyle Sezin'in üzerine mıhlanmıştı. Sesindeki titreşim, içinde patlayan fırtınaların bir dışavurumuydu. İşaret parmağını tekrar Sezin'in göğsüne bastırdı, daha sert bir şekilde.

"Sen kendinden başka hiçbir kimseyi düşünmezsin. Sen şeytansın, Sezin. O kadar umursamazsın ki..." dedi, sesi çatladı ama öfkesinden taviz vermedi.

Sezin, sessizce ablasının gözlerinin içine baktı. Yıllardır kaçtığı o boş bakışlar... Sevgi yoktu orada, tıpkı eskiden olduğu gibi. Şimdi bile, bunca zaman sonra bile, değişen hiçbir şey yoktu.

"Sezin," dedi Melek soğuk bir tonda, geri çekilip derin bir nefes alırken. "Bugün anne ve babamın ölüm günü, farkında mısın?"

Sezin'in yutkunduğu duyulmadı, ama başını evet anlamında salladı. Melek, bu küçük hareketin bile kendisini delirtmesine engel olamadı.

"Bugün anne ve babanızın ölüm yıl dönümü," dedi Melek, sesi yükseldi. "Ve sen hâlâ hiçbir şey hissetmiyorsun. Sen ruhsuzsun!"

Sezin'in gözleri doldu ama hiçbir şey söylemedi. Bu sefer ablası karşısında o küçük, çaresiz çocuktu. O günkü gibi... Melek'in onu suçlayan gözleri, söyledikleri, o duygusal enkazdan hâlâ kurtulamamıştı.

Sezin'in sessizliği Melek'i daha da öfkelendirdi.

"Bir şey söylemeyecek misin? Hadi, savun kendini! Seni suçladığımda hep sustuğun gibi susacak mısın?"

Sezin derin bir nefes aldı ve ilk kez sesinde bir titreme hissettirerek konuştu.

"Beni bu hâle siz getirdiniz."

Melek olduğu yerde durdu, şaşkınlık ve öfkeyle ona baktı.

"Ben bu ruhsuzluğa, bu huzursuzluğa sizin yüzünüzden büründüm," diye ekledi Sezin, bakışlarını kaçırarak. Gözleri bir an boşluğa daldı, geçmişin kırık anılarına.

Melek'in nefesi sıklaşmıştı. Dudakları bir şey söylemek için aralandı ama tek bir kelime bile çıkmadı. Sessizlik, aralarındaki uçurumu bir kez daha hatırlatıyordu.

Melek, kendini toparlamak için derin bir nefes aldı. Sanki içinde kaynayan öfkeyi bastırmaya çalışıyordu, ama her kelimesi zehir gibi dökülmeye devam etti.

"Sizi mi suçluyorsun şimdi? Ne güzel. Biz mi seni böyle yaptık? Anne ve babamız öldüğünde küçüktün, evet, ama küçüklük de bir yere kadar, Sezin. Her şey için başkalarını suçlamaktan ne zaman vazgeçeceksin?"

Sezin'in içi titredi, ama yüzünde bir ifade değişikliği yoktu. Yılların alışkanlığıydı bu. Ne yaşarsa yaşasın, sanki hiçbir şey hissetmiyormuş gibi davranmak... Ancak içinde boğulan bir çocuk gibi çırpınıyordu.

"Vazgeçemem," dedi sessizce, Melek'in gözlerine bakmadan. "Çünkü bunun başka bir yolu yok. Eğer suçlayacak kimsem olmazsa, o zaman kendimi suçlamam gerekir. Ve bunu yaparsam... Biterim."

Melek, Sezin'in bu kadar açık bir şekilde konuşmasına hazırlıklı değildi. Kardeşinin sesi kırılgan ama aynı zamanda hüzünle doluydu. Bir an, belki de ilk kez, Sezin'in gerçekten ne kadar kırıldığını hissetti. Ama kalbindeki öfke o kadar ağırdı ki, empatiye izin veremedi.

"Biter misin? Zaten bitmişsin, Sezin," dedi Melek acı bir gülümsemeyle. "Kendini koruyacağını zannederek, herkesi uzaklaştırarak yalnız kalmayı seçtin. Ruhsuz biri oldun çünkü bu sana kolay geldi. Ama bil ki... Bu hiçbir şeyi affettirmez."

Sezin, yavaşça başını kaldırdı. Gözleri dolmuştu, ama ağlamıyordu. Sesi sakin, ama içinde fırtınalar kopuyordu.

"Affettirmek mi?" diye mırıldandı. "Ben hiçbir zaman affedilmeyi beklemedim, Melek. Çünkü hepinizin benden nefret edeceğini zaten biliyordum. Ama şunu unutma..." Bir adım ileri attı, bakışlarını ablasınınkine sabitledi. "Beni yalnız bırakıp kendi acınızda kaybolanlar sizdiniz. Beni sorumlu tuttunuz. Ben de zamanla o suçun parçası oldum. Ama bu, sadece benim suçum değil. Hiçbir zaman olmadı."

OYUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin