Bilmezdim gündüzlerin geceler üzerinde bu kadar etkiye sahip olduğunu. Gündüzün şımarık çocuğuydu gece. Gözlerimi daha çok sıktım karanlığı görmemek için karanlığa sığındım. Karanlıktan korkan insanların gözlerini sıkıca kapatması kadar absürt olaylar oluyordu hayatımda. Yıllarımı geçirdiğim bu evden bu şehirden gidiyorduk. Hiçbir neden belirtmeden ailem bunu istemişti. Son gecenin vedasıydı belki de uyuyamamak.
"Hadi Aişe çabuk ol !" dedi annem cevap verme gereksinimi hissetmedim. Yorulmuştum artık, ağzımdaki bant tadından. Mutfaktaki son koliyi de bantladıktan sonra kitaplığın önüne gittim.
"Ooo ablam gelmiş ben kaçar" diyen Taha'ya kötü kötü bakmaktan başka bir şey diyecek halim yoktu. Hele ki ergen tavırlar onun etrafını sarmışken. Bu insanlardaki ergenlik esprisini de anlamıyorum. "ergen" diye diye çocuklar o kalıba girip her türlü şarlatanlığı sergiliyor. Bence o dönem ebeveynlerin "ergen" lik dönemi yani "İlgisizlik" aileler ruhsat veriyordu bu tavırlarına gençlerin. Taha'nın sorumluluğundan kaçışı sinirimi bozmuştu. Resmen tüm eşyaları tek başıma toplamıştım. Kitapları yerleştirirken dinlenmiştim . Kitaplar ayrı bir huzur, ayrı bir dünyaydı. Yazarın yaşadıklarını , duygularını , okurların gülüşlerini, ders alışlarını ağlayışlarını barındırırdı bir kitap. Bence her insan bir kitaptı kitabın kalitesini kişi kendi belirlerdi ve etrafına aldığı insanlar da karakterlerin kalitesiydi. Bense romanımın sürgüne gönderilmiş yalnız leylasıydım. İnsanlardan soğumuş kendimi yalnızlıkla ısıtmıştım. Mutluydum bu halimden ama artık böyle olmayacaktı. Gülten Teyze'nin komşusu olacaktık. Kızı Hira var birde... Çocukluk arkadaşım aynı zamanda süt kardeşimdi. Severdim onu ama uzun zamandır insanlarla iletişim kurmayı bıraktığım için pek mutlu olamıyordum bu duruma. İnsanlarla yanyana geldiğim için konuşmaktan, zoraki muhabbetlerden hoşlanmazdım. Orada bu durum fazlasıyla olacaktı gitmeyi istemememdeki temel etmen de buydu. Yeni bir şehri elbette istiyordum ama içinde tanıdıklarımın olmadığı bir şehri. Derin düşünceler eşliğinde kitaplıkta neredeyse boşalmıştı. En son elime aldığım kitapların arkasında bir defter vardı dikkatimi çekmişti. Sayfaları kırışmış ve yıpranmıştı mühim meseleler olduğunu hissettim. Siyah deri kaplamasında elimi gezdirdim isim yazıyordu ve tarih. Hayal Aksoy 1995. Hayal yazan kısmın üstü çizilmişti ve büyük harflerle HATİCE yazıyordu. Deftere göz gezdirdiğimde bir günlük olduğunu fark etmiştim.
Annemden okumak için izin alsam iyi olacaktı. Günlük türünü okumayı çok severdim. Bu günlüğü annem yazdıysa daha bir severdim. İsim kısmı kafamı kurcalamıştı. Hayal kimdi? Belki de annem rumuz olarak kullanmıştı. Günlüğü sırt çantama koydum ortalığı toparladım işlerimiz bitmişti artık veda anıydı. Gitmek güzel bir eylemdi ama gidebilmek önemliydi. Yüreğimi arkamda bırakacakmışım gibi bir his vardı bu his gidişimi zorlaştırıyordu. İçimdeki sızı gözlerimde biriken yaşlara sebep olsada akmasına izin vermedim. Yollar uzadıkça içim daralıyordu. Melankolik tavırlarım git gide beni ele geçiriyordu. Tebbessümle yolu izleyip uzayıp giden ağaçları seyredip mutlu olabilirdim ama ben uzayıp giden yoldaki şeritlerin ok gibi kalbime saplanmasını seçmiştim. Sebebi yoktu bunun duygularıma sebep aramayı bırakı uzun zaman olmuştu. Oldum olası uyuyamazdım uzun yolda. Ama ne hikmetse yorgun düşüp uyumuştum.
Taha beni uyandırdığında mola vermiştik. Dinlenme tesisinde yolculuktan bitap düşmüş insanlar kırgın bakışlarla dinleniyorlardı. Onlardan biriydim tek farkım dinlenemiyordum. Yolun uzunluğu varacağın yere kadardır. Bizimse şimdi yolumuz bitmişti. Eşyalarımız bizden önce gelmişti. Gülten teyze ve Hira bize yardımcı olmak için kapının önündeydi arabadan iner inmez karşılamışlardı bizi. Selam ve hal hatır faslından sonra kahvaltı yapmıştık. Her ne kadar dinlenmemiz için ısrar etselerde evimizi temizleyip orda dinlenme taraftarıydım. Sonunda annemde bana katılınca temizliğe başladık. Minik bir bahçesi olan müstakil bir evdi. Evin arka kısmında ahşap bir balkon vardı otantik bir ortamdı bir masa indirdik. Annem hemen üstüne bir örtü serdi. Nakış işlemeli masa, örtüsüyle bütünleşmişti adeta. Eminim annem diğer evimizdeki mor menekşeleri yolda yıpranır endişesiyle komşulara dağıtmamış olsaydı şimdi bu mor işlemeli örtünün üstünde yerini almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçimde
SpiritualKaranlık... Önceleri karanlığın içinde olduğumu sanıyordum. Zamanla anladım ki karanlık benim içimde, onun karanlığı. Hangi sokağa koşsam sonu çıkmaz sokak. Hangi ışığa koşsam sonu karanlık. Labirent gibi , başladığım yerden biteceği yere kadar kar...