37. Bölüm *Şirket*

216 18 5
                                    

37.BÖLÜM

*ŞİRKET*

Bazen sadece kabuğuna çekilmek istersin, çok değil kendini dinleyebileceğin kadar ya da tam tersi kendinden, düşüncelerinden, seni bu düşünceye itenlerden kaçıp, uzaklaşmak benliğinin içinde kaybolmak, huzur aramak istersin. Bencilliğin kol gezdiği bu dünyada, menfaat çukurunda boğulmaya yüz tutmuş insan irinlerinden oluşan koca çöplükte kırılmadan, tekrar doğrularak yaşamaya çalışırsın.

Her insan biraz nankördür, baya da güvenilmezdir aslında. Her ne kadar seni seviyorum, ölüyorum, bitiyorum hatta sensiz yaşayamam dese de çıkarları uğruna herkes herkesten vazgeçebilir, ya da üstün olmaya çalışıp başkalarını; kimi zaman en sevdiklerini daha aşağısında görmek ister, ne kadar itiraf etmek isteme de ne yazık ki bunu içten içe ister.

İnsan hamuru pek kötüdür, ayarını tutturmak imkansızdır, hep bencilliği sever. O yüzdendir ki insan insandan bu kadar çabuk bıkar. Zamanında ne kadar istemiş olursa olsun, ne kadar peşinden koşmuş olursa olsun bir kalemde silip atmayı da çok iyi bilir.

Bilir bilmesine de bu uzaklıklar, bu soğukluklar kalp duvarını da kalınlaştırır. İçsel yolculuğunda yalnızlığa gömülmeyi, film karakterleriyle arkadaş olup onların verdiği dersleri, tavsiyeleri daha gerçekçi bulur, kitaplardaki karakterlerle birlikte büyür, bir gün Elena olurken diğer gün Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı oluverir. Hayaller her zaman gerçeklerden daha cazip değil midir?

Ya da inandığın yalanlarda yaşamak gerçeklerle yüzleşmekten çok daha kolaydır. Şimdi dönüp arkama baktığımda tek istediğim o korktuğum yalnızlığıma gömülmek, hiç kimseyi görmemek, hiç kimseyle konuşmamak, ağzımı bile açmak istemiyordum. Kendi varlığımdan güç alarak yeniden devam edecek gücü toplamak, kaldığım yerden ya da kendimce açtığım o temiz sayfadan yola devam etmek istiyordum.

En önemlisi ben kendimden, zihnimden, anılarımdan kaçmak istiyordum. Hayatta pişmanlıklarım olmadığı için sevinirken şimdi o kadar da emin değildim. Düştüğüm boşluktan dünyaya bakınca bütün anlamlarım anlamsızlaşmış, bomboş geliyordu. Hayallerim bile beni doyurmaya yetmiyor, her şey sanki biraz eksik kalıyordu.

Hayat ne ile güzeldi ya da hayatımızı yaşanabilir kılan neydi? Ne için savaşıyor ya da neyi kazanmak için sevdiklerimizle de düşmanlarımızla da bu büyük yarışın için de soluksuz kalmayı göze alabiliyorduk? Bin bilinmeyenli denklemin bilinmeyenleri olmaktan öteye gidemiyorduk.

İnsanoğlu çok farklıydı, belki de onu farklı yapan tam olarak bu farklılıklarıydı ama zordu, çözmesi, yaşaması, dayanması.. Kimi zaman bu sefer yoruldum gitmiyor artık kendimi eve kapatıp günlerce ağlayacağım, yaşamam için bir neden yok, ben olmasam kim ne kadar üzülür, ya da kimin hayatının ilk sırasındayım, kimin önceliğiyim, kimin olmazsa olmazıyım diye düşünüp çıldıracakken yine hayata tutunmak için bir gaye buluruz ve çaresizliklerimiz bir çareyle buluştuğunda o ışık tekrar doğar.

Bu da yaşamın döngüsü ve hafif göz kırpışlarından ibarettir, en ümitsiz anlarımızın bile bir umuda bağlanarak ümide dönüşebileceğine olan inancımızdandır. Bu bazen çok uzun zamandır görüşmediğimiz ama hayatımızın en güzel dönemlerinde yanınızda olan ancak hayatın zorlu yollarından geçerken yollarınızın ayrıldığını sandığınız ama bir telefon çalışıyla sesini duymanızla aslında aradan hiç zaman geçmemiş gibi aynı duygularla kucak açıp, suratınızda oluşan aptal bir sırıtışı sağlayan ilkokul arkadaşınızdır ya da uzun zamandır gelmesini beklediğiniz ama ümidizi kesmek üzere olduğunuz o çok istediğiniz mesajdır. 

Daha basiti mail kutunuza düşen bir bayram mesajı.. Yani sizi unutmayan, varlığınızın önem teşkil ettiğini hatırlatan, ufacıkta olsa size tebessüm ettiren şeyler aslında siz farkında olmadan sizi hayata döndüren şeylerdir.

İntikamın EsrarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin