31. Bölüm *Cevapsız Sorular*

241 23 13
                                    

31.BÖLÜM

*CEVAPSIZ SORULAR*

(Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, hayırlı ramazanlar :)

Bir gün en çok kaçtığımız şey, en çok aradığımız şey haline dönebilir mi? Bunun cevabını yeni yeni öğreniyor ve kendimi sorguluyordum. Şimdiye kadar nefret ettiğim yalnızlığımı son zamanlarda arar olmuştum. Çok göreceli bir kavram olmasına rağmen hissettirdikleri benzerdi. İnsanların belki de en büyük korkuları, gün yüzüne çıkacak olan gerçekler, suratına bir tokat gibi inen kimsesizlik hissi bütün damarlarında dolaşmaya başlamışsa sen yalnızlığın tadını almış ve onun çaresizliğini hissetmişsin demektir.

Böyle olduğunu bilmeme rağmen bunu özlemeye başlamıştım. Çünkü biliyordum ki insanın her şeye olduğu kadar biraz da yalnızlığa ihtiyacı vardı. İç huzuru için, kendisini dinlemesi ve kendisiyle hesaplaşması için, doğruyla yanlışı kendi iç dünyasında sorgulayabilme yetisini kaybetmemesi için bu da bir gereklilikti.

Hepsinden önemlisi ise etrafını çevreleyen sahte yüzlerden, kalpleri körleşmiş, düşünceleri sığ kalmış yobaz insanlardan kurtulmak için bazen kendi çölüne sürüklenmesi gerekirdi. Bazen bütün seslerden soyutlanmak, görüntü kirliliklerinden arınmak için ya da sadece kendini ifade etmeye çalışmaktan bir an olsun vazgeçebilmek, uzaklaşabilmek adına güvenli sığınağına yalnızlığına koşarak uzaklaşmak isterdi insan..

Evet insanlar elbette bunu isterdi ama bilmezlerdi ki en önemlisi bunların hepsinin kendi kafasında bitmesiydi. Çünkü düşüncelerinin esaretinden kurtulamayan her beyin kendi zihinsel hapishanesinde birer tutsaktır aslında.. 

Bu tutsaklıktan kurtulmanın yolu önyargılarını yıkabilmek ve hayata daha geniş bir çerçeveden bakabilmeyi kabullenmektir. Aslında bazı şeyleri kabullendiğimiz kadar mutluyuzdur. Gözümüz ne kadar fazlasında, bizde olmayanda yani kabul edemediklerimizde olursa bir o kadar da mutsuz oluruz. 

Zaten her üzüntünün, stresinden altından kalkmanın ilk durağı onu kabullenmek ve daha sonra çıkış yolları aramaya başlamaktır ama bazen de biliriz ki bu bizim hayatımızdır ve bize biçilmiş olan rolü oynamak zorundayızdır. Herkesin hayatının belli sınavları vardır. Siz hiç tüm hayatı boyunca mutlu olan ya da hiç bir sorunum yok diyen bir insan gördünüz mü? 

Tabii ki de hayır bu külliyen yalan olurdu. Hayat koskocaman soru işaretleriyle, yol ayrımlarıyla, hatta yola bataklığa saplanmış bir araba tekerleğinin boşa çırpınışlarıyla dolu bir yumaktır. Çözdükçe karışır ya da yeni yollar keşfetmenizi ve oralara yönelmenizi sağlar.

Her yeni gün başımıza ne geleceğini bilmeden umutla uyanıp aynı umutlarla başımızı o yastığa geri koyuyoruz. Belki de ayakta kalmamızı sağlayan en önemli destekçimiz insan var oldukça var olmaya devam eden umutlarımız. 

Yarına dair, kazanacaklarımız dair, bize getireceklerini görmeye olan ihtiyaç duygumuz, bitmek tükenmek bilmeyen beklentilerimiz. Bizi biz yapan hayata dair bu düşüncelerimiz. Her şey kafada başlar ve onu harekete geçirmekle hayalden gerçeğe döner. Gerçeklerin başladığı yerde hayaller biter ve yerini yeni hayaller alır.

Benim yıllardır kurduğum hayallerimin yerini de bambaşka hayaller almıştı. Geleceğin getireceklerini umutla bekliyor ve geçmişime temiz bir sayfa çekebilmek için görünmeyen silinmiş ya da karalanmış yerlerini aydınlatmaya, gün ışığıyla buluşturmaya çalıştırıyordum.

Sokak lambasının loş ışığının altında kasla kollarının arasında topuklu ayakkabıların üzerinde titreyen bacaklarımla yine kaçışım olamayana tutunup ne kadar uzaklaşmak istesem de yine kendimi ona tutunmuş ve güvenmiş olarak buluyordum.

İntikamın EsrarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin