41. Bölüm *Sır Perdesi*

270 19 9
                                    

41.BÖLÜM


Kırık dökük eşyalar, dört bir yana saçılmış hayaller, uçsuz bucaksız uçurumlara çıkan uzun yollar hepsinin varabildiği tek yer vardı ve yine simsiyah boşluğa bakar gibi bakan dalıp gitmiş gözlerde son buluyorlardı.

Asırlar gibi gelen zamanlar vardır birde hiç anlamadan geçip giden anlar.. Etrafıma baktığımda gördüğüm bu yıkık dökük manzara kalbimi temsil eder gibiydi. Darmadağınık olan yerler bu oda değil benim ruh halim, birbirine girmiş olan düşüncelerimdi.

Ömer'in delicesine çalıp, durmadan vurduğu kapı ise onunla benim aramdaki aşılmaz duvarlar gibiydi. Eşyalar tasvirimi kolaylaştıran duygularım tarifi olmuş karşımda can bulmuştu. Şimdi bu kapıyı açtığımda onun gözlerine baktığımda, yalanlarla örülmüş olan ilişkimiz tuzla buz olur muydu? Ona eskisi gibi bakıp, bana bakan o manalı gözlerinde yine hayat bulabilir miydim?

Kalbim kaskatı kesilmiş, gerçekler çoktan bulduğu bütün boşluklardan sızarak bütün bedenimi işgal etmiş duygularımın katili olmuştu bile. Şimdi onunla yüzleşmek uçurumun kenarında sallanmak gibi hissettiriyor, hoyrat rüzgarlarda sallanan saçlarımın yüzümü dövmesi gibi görüş alanımı açıp kapatıyordu.

Bilmiyordum, emin olamıyordum. En çok acıtan, kahreden de bilinmezlikle savaşan ve bir şeyleri açığa çıkarmak için uğraşan, bitap düşmüş benliğimdi ama her şeye rağmen olacaklar olmalı, yaşanacaklar yaşanmalıydı.

Kulaklarımın uğultusu geçmeye başlamış, kapı yerinden çıkacakmış gibi sarsılırken Ömer'in tehdit eden sesi daha yeni bana ulaşmaya başlamıştı. Çaresizce o kapının kilidini çevirdin ve kapının kulpunu açarak artık tanıyamadığım gözlerle karşı karşıya geldim.

Sessizlik, sadece sessizlik vardı şimdi.. Aramıza girmiş olan dilsiz kelimeler çoktan birbirimize bakıp konuşmaya başlamış, hatta hesap sormaya girişmişti bile. Bakışlar bazen kelimelerden çok daha fazlasını anlatır derlerdi, demek ki doğruymuş, bakışlarımla konuşmaya başlayınca öğrendim.

Gözyaşlarım hala gözlerimden süzülürken, Ömer'in donuk gözlerinde yolculuğa çıkmış, küçücük bir anlam çıkarmaya çalışıyordum ama yoktu işte, tek bir şey yoktu. Ben her zaman onun istediği kadar onu görebiliyor ve onun izin verdiği kadar onu anlayabiliyordum.

Sınırlarına girebilmem, surlarını geçip ona yaklaşabilmem için onun iznine, onun şefkatli ellerine, masum bakan bakışlarına ihtiyacım vardı ama şimdi karşımda bambaşka bir adam vardı. Buz tutmuş bir yüz ifadesi, sinirden deliye döndüğünü belli eden kasılmış çenesi ve yumruk yaptığı elleriyle karşımda benim tanımadığım bir Ömer vardı. Ya da daha önce bana göstermediği bir yüzü vardı ama ben onun gerçekliğini, yumuşak kalbini, beni sımsıkı saran şefkatli kollarını biliyordum ve bu halini görmek içimi acıtıyordu.

Nihayet konuşacak şeyler aklına gelmiş gibi derin bir nefes aldı ve birden kolumdan tutarak çekiştirdi.

"Rahat bırak beni, yeter artık ne istiyorsun?" diye söylenip çaresizce son hamlelerimi yapıp ondan kurtulmaya çalıştım.

"Kapa çeneni, otur şuraya." dedi ve beni kanepeye doğru adeta fırlattı.

"Ömer, her şeyi biliyorum diyorum sana duymuyor musun? Bu kadar yüzsüz müsün? Beni bırak artık gideyim. Oyun bitti, yeteri kadar intikamını aldın ve beni mahvettin, artık mutlu olabilirsin. Benim yüzümü bir daha görmek zorunda değilsin." dedim ve dik durmaya çalıştım.

Ömer ise yerinde duramıyor çıldırmış gibi bir ileri bir geri gidip duruyor, sürekli ellerini saçlarının arasından geçirip sinirle soluyordu. Sanki ne diyeceğini tartıyormuş gibi düşünüyordu.

İntikamın EsrarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin