Yaşamanın da bir bedeli vardı, Tanrı adını ölüm koymuştu.
🍁
Batı Poyraz
İnsanoğlu bazı gerçeklerden nereye kadar kaçarsa kaçsın kader diye bir şey vardır ve günü geldiğinde kaderi döner dolaşır insanı bulur.
Batı'nın kaderinde, simsiyah bir gece vardı. O karanlığı sever, gökyüzünden yansıyan yıldızları bilirdi. Ancak, ışığını kaybetmişti ve uzun zamandır Batı kendi gökyüzünde ufacık bir yıldıza bile rastlamamıştı. Oysa yıldız, umut demekti. Onun çocukken milyarlarca umudu vardı ama o umutlardan geriye cesetleri bile kalmamıştı. Batı kızgındı, öfkeliydi ama en çok da kırgındı bu yüzden. Çünkü o umudunu yitirdiğinde henüz on yaşında bir çocuktu. Ama büyüdükçe anlamıştı, Batı için umut hiçbir zaman olmamıştı. Dolayısıyla yitirdiğini sandığı şey umut değil, yaşama sevinciydi.
Salondaki kahverengi koltukta otururken dizlerini sinirle titretiyordu. Gece, her şeyden habersiz ders çalışmak için odasına çekilmişti. Kendisiyse öfkesini nasıl atacağını bilemez bir vaziyette salona geçmiş içinden sayısız küfür savuruyordu. Ustasına olanları Gece gittikten hemen sonra anlatmış ve karşısındaki ihtiyarın yüzünde belki de ilk defa birkaç saniyeliğine de olsa büyük bir korku görmüştü. Bu korkunun kendi canıyla alakalı olmadığını elbette biliyordu Batı. Babası yerine koyduğu yaşlı çınar, intikamın ucunun kızına dokunmasından endişeleniyordu çünkü saatlerdir süren sessizliğine bakılırsa bu defaki boşa giden bir tehditten fazlasıydı.
Onur, karşısındaki genci daha fazla oyalayamayacağının bilincinde merdiveni kontrol etti. Üst altta kızı ve Batı kalıyordu. Kızının aşağı inmeyeceğine emin olduğunda ve hatta uyuduğuna çoktan kanaat getirdiğinde boğazını temizleyerek kasvetli sessizliği böldü. "Handan," dedi ardından. "Gece'nin annesi, benim çocukluk aşkımdı. Birbirimizi seviyorduk, ben fakir bir ailenin tek çocuğu; o zengin bir ailenin yegane varisi. Bilirsin, imkansız aşktı bizimkisi. Yine de, reşit olur olmaz herkesten gizli evlendik. Mutluyduk, gizli saklı buluşmak bile heyecan veriyordu. Sonra, Handan ile aramızda bir şeylerin olduğunu öğrendi babası. Sert bir adamdı, doğrusu. Karşısına çıkarıp tehditler savurdu, kızının parasını asla bana yedirmeyeceğini söyledi. Bense yürek yemiş, delikanlılığın zirvesinde atarlı bir gençtim. Evlendik biz bey amca, dedim. Adam deliye döndü, silah çekti bana. Handan önüme atladı, babasına engel oldu. Adnan amcanın gözü dönmüştü o an. Kovdu ikimizi de evden. Sefaletimizde boğulmamızı istedi. Ona göre kızı dayanamayacak ve bir gün kendi evine dönecekti ama hiçbir şey istediği gibi olmadı. Biz hem çalıştık hem okuduk. İnatsa inat, aşksa aşk... Bu kez yolumuza taş koymaya çalıştı. Adnan amcanın planı en başından beri başkaymış meğer, çok sonradan öğrendik. O, araya ben girmeseydim reşit olur olmaz kızını Kenan diye bir adamla evlendirecekti. Ancak aşkımız tüm planlarını bozmuştu. Kenan, ruh hastası herifin tekiydi. Üniversite bittikten sonra tekrar çıktı karşımıza. Hala Handan'ı sevdiğini, onu ne pahasına olursa olsun elde edeceğini söyledi. Bizim... Bizim bir çocuğumuz daha olacaktı, evlat. Cinsiyeti bile belliydi. Yaşasa, sen yaşlarda olurdu muhtemelen. Bir gün Handan ortalıktan kayboldu. Çıktım babasının karşısına ağzıma ne gelirse saydırdım. Adam torunu olacağını öğrenince pişman olmuştu senelerce bize yaptıklarından ama bir fayda etmedi. Her yerde aradım ama karım yer yarılmış da yerin dibine girmişti sanki. Sonra onu, evimizin kapısının önünde buldum. Üstü başı kan içinde, baygın. Kenan benden bir parçayı taşımasına asla izin vermeyeceğini söyleyip çocuğumuzu karımın karnında öldürmüş. Bu acı başkaydı, çok başkaydı. Sadece oğlumu değil ailemi de öldürdü. Ben kimsesizdim, karımı korumaya gücüm yetmiyordu. Handan'ın babası kızına olanları öğrenince bizi yanına aldı. Tanıdıkça pişmanlığı arttı, elinden geldiğince kızını korudu. Sonra, ölüm döşeğindeyken benim onun yerine geçmemi istedi. Başta itiraz ettim, onun parasını asla kullanmazdım. Kullanmadım da ama onun kastettiği paravan bir şirketten fazlasıydı. Adnan Bey, yeraltı dünyasının meşhur isimlerinden biriydi. Handan'ı korumak için tek şansım buydu ve ben de kabul ettim. O günden itibaren hayatım hiçbir zaman normal olmadı, evlat. Adam öldürdüm, uyuşturucu sattım, ağzına bir kadeh içki sürmeyen ben sarhoş olup eve geç saatlerde geldim, işkence ettim insanlara... Acımadım, çünkü bu camiadaki tek algı, acırsan acınacak konuma düştüğündü. Handan'ı Kenan'dan koruyacak kadar güçlenmiştim tamam ama kendimden koruyamadım. Gittikçe kavgalarımız arttı, aşk bakiydi belki ama saygı kalmayınca evliliğin de bir anlamı olmuyor. Ayrılma raddesine geldik. O dönem kızıma, Gece'ye, hamile olduğunu öğrendik Handan'ın. Sevdiğim kadın benim başımın tacıydı ama o önümde diz çöküp yalvardı. Babamın bana yaşattıklarını kızıma yaşatma, diye yalvardı. O gün, çoğu şeyden elimi eteğimi çektim. Açtım bir spor salonu kendime, karımla da küçük bir eve taşındık. Etrafta korumalar vardı ama Handan bilmiyordu. Her şey güzel geçti, Gece doğdu. Kenan'dan ses seda çıkmıyordu. Sonra bir gün, ani bir mesaj geldi. Kenan, her şeyi bitirmek için beni bir depoya çağırıyordu. Tuzak olduğunu elbette biliyordum ama bir adam asla kaçmaz, Batı. Ne olursa olsun yüzleşir. Arabama gidecekken, onu gördüm." İhtiyar kafasını iki yana sallayıp dolu gözlerini kırpıştırdı. "Handan mesajı benden önce okumuş. Kızımız salonda ağlarken annesi ortalıkta yoktu. Hızla bahçeye çıktığımda o da arabayı çalıştırmak üzereydi. Anahtarı kontağa takar takmaz..." Yutkundu. "Araç havaya uçtu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Üçüncü Tekili
ActionBatı için hayatındaki en değerli varlık, ikizi Doğu'ydu. Doğu, ikizine en az ismi kadar zıt bir karaktere sahipti ama onun deyimiyle diğer yarısıydı ve o olmadıkça bir yanı hep buruktu. Ancak beraber verildikleri yurtta bir gece çıkan yangın her şe...