Çizimler |3|

514 32 15
                                    

Tetiğe basmasıyla her yere bir patlama sesi yayılıyor. Radyonun alnında ise bir delik oluşuyor. Yavaşça geriye doğru kayan radyon, ivmeli bir şekilde hızlanıyor. Ve yere sertçe düşüyor. Yerdeki tozlar havaya kalkıyor. Yılan bununla yetinmiyor ve, silahını radyona nişan alıyor. Ardı ardına iki el daha sıkıyor rayona.

Ölmüş olduğundan emindi muhakkak ama, daha çok hıncını çıkarmak için sıkmıştı ona. Radyona tuttuğu silahı indiriyor ve başını bana çeviriyor. Yılmaz bir şekilde duruyor hararetiyle. Bunlara verdiğim tepki ise, ağzımı "o" harfini andıran bir şekille açmak oluyor.

"Gitmediğini biliyordum..." diyerek ayağa kalkıyorum. Yüzümde samimi bir tebessüm var.

"Ama şimdi gideceğim." Başını sallıyor ve silahını kılıfına yerleştiriyor. Yine kaçacaktı benden... ama, bu sefer izin vermeyecektim. Yılan'ın dirseğini kavrıyorum ve geriye doğru aniden çekerek ağaca dayıyorum. Dirseğini bırakmıyorum ve diğer elimi de onun başının yanına dayıyorum.

Soğukkanlılığını müdafaa etmeye devam ediyor. "Sürekli böyle kaçacak mısın?" Sorgulayan bir ses tonuyla soruyorum.

Yummuş olduğu gözlerini hafifçe açarak konuşuyor: "Evet! Ama..." Uzun bir müddet duruyor. Bu süre zarfında soru soran gözlerimi ona kilitliyorum.
"Bir yılanı asla köşeye sıkıştırmayacaktın!" Ses tonu oldukça tehditkar! Normal bir insan olsa almış başını giderdi.

Gözleriyle beni feci bir şekilde eziyor. Dikleşmiş, tıslayan bir kobradan daha dehşetli olduğunu huzurla söyleyebilirim. Ezici bakışlarına rağmen geri adım atmıyorum. Bunun karşılığında fiziksel olarak eziyor beni. Evet, aniden burnumun ortasına bir dirsek darbesi iyiyorum. Biraz sızlasa da ciddi bir şey değildi. Ama çok etkilenmiş gibi yaparak geriye yalpalıyorum.

Ellerimi suratımdan uzaklaştırdığım zaman, ikinci darbenin hedefe doğru geldiğini görüyorum. Şakaklarıma yediğim ikinci darbeyle yerle kucaklaşıyorum. Bir müddet yerden kalkmak için debeleniyorum. Tam olarak ayağa kalkamıyorum. Dizlerimi yere dayayarak, ayaklarımın üstüne oturuyorum.

Karşımda dimdik duruyordu. Çenesinin kasıldığından, dişlerinin birbirine sürttüğünden yola çıkarak ve elbette vahşi bakışlarını da ilave ettiğimiz zaman oldukça öfkeli olduğu çok aşikâr.

Kuzey batının en hızlı kovboylarına taş çıkartacak bir şekilde silahını çıkarak bana nişan alıyor ama tetiği çekmiyor. Bütün bu yaşadığım hadiselere rağmen ona karşı bir şefkat, sempati besliyorum. Zira onu baktığımda anılarım bir film şeridi gibi bilinçaltımdan geçiyor. Gülümsemeye çalışıyorum, az çok becersem de, okkalı bir tokat yemiş gibi dudağımın ucu mütamadiyen titriyor. Gözlerinin içinde her ne kadar vahşet olsa da sadece kendini koruma içgüdüsü olduğunu düşünüyorum.

"Sıkmayacak mısın?" Alnımdaki namluya rağmen oldukça rahat davranıyor, konuşuyorum. Bundan dolayı onu etkilediğimi düşünüyorum. Tabii duygularını pek belli eden birisi olmadığı için bunu anlamam olanaksız.

Usulle başını sallıyor. "Bir kurşunla öleceğini zannetmiyorum. İki kurşun da harcamak istemiyorum."

Kahkaha koparmamak için alt dudağımı dişliyorum, buna rağmen biraz kıkırdıyorum. "İki kurşuna değmediğim için mi öldürmeyeceksin beni?"

Sırtını dönerek yanıtlıyor sualimi: "Evet... ama peşimden gelirsen, ne kadar kurşuna mal olacağın hiç umurumda değil!" Yine soğukkanlı, yine öfke... Seri adımlarla, duraksamdan yürüyen Yılan'ın arkasından baka kalıyorum. Şu anda gitmek istiyorum, fakat yorgun düşmüş, bitkin bedenim buna el vermiyor.

Ayağa kalkmaya çalışıyorum fakat adım dahi atamadan yere çömeliyorum. Titreyen ayaklarım beni taşıyamıyor. Vücudum dinlenmek için isyan ediyor. Ve bundan başka da seçeneğim yoktu zaten...

KIYAMET FISILTISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin