Ölüm Düellosu |17|

130 16 1
                                    

Radyonların kükremesi kulaklarımda yankılanırken ben sadece kaçmaya odaklanıyorum. Ama karla örtülü bir arazide bırakın koşmayı, yürümek dahi zorlu bir iş. Her defasında ayaklarım kara batıyor ve ayaklarımı kardan çıkarmak için büyük bir enerji sarf etmek zorunda kalıyorum, bunu yaparken de aynı zamanda oldukça yavaşlıyorum.

Yılan'a dönüp baktığım zaman yüzünde korkudan çok bitkinlik ve öfke var. Dişlerini açığa çıkartarak sıkıyor. Kaşları da telaştan dolayı pek fark edilmese de çatık bir vaziyette. Neye- daha doğrusu kime kızdığı oldukça açık: bana! Arkamızdan gelen hırlamalar giderek bize yaklaşıyor, biz her ne kadar tüm gücümüzle koşmaya çalışsak da.

"Siktir! Bu böyle olmaz!" diyor Yılan. Giderek yavaşlıyor ve duruyor. Onun aklını kaçırdığını düşünmeye başladığım esnada belinde silahını çıkarıyor ve radyonlara ateş etmeye başlıyor. Aynı zamanda da ağır adımlarla geri çekilmeyi ihmal etmiyor. Ve ne yapacağıma bir türlü karar veremeden öylece dona kalarak seyirci oluyorum. "Orda öylece dikilecek misin?" Yılan'ın sesi beni kendime getiriyor. Çantamın özel bölümünde bulunan yayı çıkararak açıyorum. Ardından elime aldığım bir oku yaya dayatarak bize doğru gelen radyonlara çeviriyorum.

Yılan'ın yoğun ateşine maruz kalan radyonalar oldukça yavaşlıyor. Ağızlarına yedikleri kurşunlar onları fena halde sersemletiyor. Buna rağmen ölmemiş olmalarına olan hayretim yıllar önceki gibi aynı. Radyonların derileri sanki etten ve deriden değil de elmastan yapılma bir zırh misaliydi. Neyse ki Yılan'ın atışları o kadar boşuna gitmiyor. Dokuz canlı radyonların yalnızca bir canları kalmıştı artık. Ama bu bile çok fazla. Radyonlar ölümden korkmuyorlar. Bile bile ölüme atlamıyorlar ama gerekirse bunu gözlerini kırpmadan yapabilirler.

Tamamen germiş olduğum yayımı normal olan radyona hedefleyerek aşırı gerilmiş ipi bırakıyorum. Yaydan büyük bir hızla fırlayan ok, normal tipli radyonun sol gözüne saplanarak onu yere seriyor. Elbette Yılan'ın yağun atışlarının da radyonun yere serilmesinde büyük bir katskısı var.

Hiç ummadık bir anda aklıma gelen bir fikirle yayımı çantama bir anda koyup sırt çantamı yeniden omuzlarıma geçiriyorum. Ve sersemlemiş olan radyonların üstüne çılgınca koşmaya başlıyorum. Yılan'ın hizzasına geldiğimde onu bileğinden yakalayıp kendimle sürüklüyorum. Yılan şaşkın bir şekilde inliyor. "Ne yapıyorsun?" diyor. Ve bana karşı koyarak hızımızı düşürüyor.

"Bir fikrim var, güven bana!" diyerek Yılan'ın güvenini kazanmaya çalışıyorum. Yılan bana kararsız gözlerle bakarken nihayet bana katılıyor. Ve yeniden radyonların üstüne koşmaya başlıyoruz. Radyonlar aldıkları darbelerden dolayı sersemlemiş ve diz çökerek yüzlerini tutmuşlardı. Onların yanından geçerken radyonlar başlarını kaldırıp bize baktılar. Kıvırcık saçlı radyonun yanından süratle geçiyoruz. Dört kollu radyonun da yanından geçerken üzerimize atlayıveriyor. Neyse ki atlayışı kısa düşüyor fakat Yılan bacağından tutuyor bir anlığına. Yılan hemencicik kurtulsa da dengesini kaybederek yere düşüyor.

Yılan'ın yerden kalkması için ona yardım edecekken ani bir haraketle yardım elimi elinin tersiyle itiveriyor. Ve yardım almadan ayağa kalkarak koşmaya devam ediyor. Ben de bu olaya fazla aldırış etmeden onun peşinden koşmaya devam ediyorum. Arkamızdan gelen hırıltılar, radyonların bizi yakalamak üzere olduğunun habercisiydi.

Nihayet hedeflediğim yere ulaştığım zaman radyonlar aradaki farkı oldukça kapatıyor. "Ee..? Planın nedir?" diye soruyor Yılan. Ben yerdeki motorsiklete bakarak yanıtlıyorum Yılan'ın sualini: "Abo... Motorun lastiğinin patlak olduğunu tamamen unutmuşun!" diyorum.

"Ne!" diye tıslıyor Yılan. "Senin planın bu muydu? Seni gidi gerizekalı!" diyerek silahına tekrar sarılıyor. Ben de belimde duran kukri bıçağı kapıp savunma pozisyonuna geçiyorum. Yılan'ın güvenini boşa çıkardım..! Diye sayıklıyorum bir yandan.

KIYAMET FISILTISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin