Ayrılık |25|

107 12 8
                                    

"Koş koş koş..!" Panikle dolup taşan sesim koridorlarda yankılanıyor ve Pençesiz'in kükremelrine karışıyor. "Buldum, nereye kaçacağımızı buldum! Asansör boşluğundan çıkmalıyız!" diyorum.

"Zaten orda geldik. Başka yol yok ki! Ayrıca inmek bile çok zor oldu. Nasıl çıkmayı düşünüyorsun! Benim kolum yaralı, unutma!"

"Merak etme Yılan. Üstesinden gelebiliriz," diye motive etmeye çalışıyorum Yılan'ı.

Son sürat koşarken Yılan'a bakıyorum. O da bana bakıyor. Onun gözlerinin içine baktığımda gerçekten de bana güvendiğini görüyorum. O an hissettiğim duyguyu anlatacak kelime bulmam pek mümkün değil.

Asansöre vardığımızda Pençesiz ile aramız bir hayli açılımıştı. Ama yine de pek zamanımız yok. Hemen kapısı açık olan asansör boşluğuna geçiyorum. Yılan'ın da sırtıma geçmesi için sırtımı ona dönüyorum. Bir süre bekledikten sonra Yılan'ın sırtıma gelmediğini hissediyorum. Arkamı döndüğümde bana öylece bakan Yılan'la karşılaşıyorum.

"Sırtıma neden geçmiyorsun?" diye soruyorum. "Hadi ama, yine mi gurur, trip falan atıyorsun?" diyorum usanmış bir şekilde.

"Hayır..." diyor Yılan. "Sen önce direk tırman. Benim daha iyi bir fikrim var," diye bir açıklama yapıyor. Doğrusu bu beni şaşırtıyor.

"Neymiş o fikrin?"

"Çık hadi! Anlatmakla zaman kaybedemem," dediği zaman tırmanmaya başlıyorum. "Sen bir üst kata çıktığını zaman beni ordan çekeceksin," diyor.

Belki de gerçekten de bu daha kolaydır. Bir üst kata çıktığım zaman Pençesiz'in hırlamaları iyice artıyor. Yılan'ı tutmak için ona doğru uzanıyorum. Yılan oldukça iyi bir sıçramayla bileğimi kavrıyor, ben de onun bileğini kavrıyorum.

Yılan bacaklarını öylesine kullanıyor ki, resmen 90 derecelik bir duvar değil de düz bir yolda yürüyormuş gibi bir hali oluyor. Ve Yılan benim bulunduğum kata çıkınca aşağıda Pençesiz beliriyor. Aşağıdan bize bakıp hırlıyor ve bize ulaşmak için sıçrayıp duruyor. O sırada ben diğer bir kata da çıkıyorum. Ve Yılan'ı yeniden bir üst kata çıkarmak için ona uzanıyorum. Bu işlemi gerçekleştirdiğimizde Pençesiz de bir şeyler öğreniyor: tırmanmayı! Hançer gibi pençelerini resmen duvara çivi çakar gibi geçirip tırmanıyor. Sonra kata da tırmanıyorum asansör boşluğunda çıkıp katın zeminine geçiyorum. Ordan Yılan'a uzanıyorum.

"Çabuk çek Amir! Hemen altımda. Yılan'ı hızla çekiyorum ve tam Yılan'ın çıkacağı sırada Yılan aniden aşağıya çekiliyor. O sırada ikimizin de çığlığı patlıyor. Yılan'ı tutup çekmeye çalışıyorum ama Pençesiz benden daha güçlü, üstelik bunu yaparken Yılan'ın canı yanıyor.

Yılan'ı sakince bırakıp sırtımadaki G3'ü çıkarıyorum ve Pençesiz'e nişan alıyorum. O sırada yeniden bir silah patlaması ve sersemleyen Pencesiz! Pençesiz Yılan'ı bırakıyor ama düşmüyor. Bir anlık duraklamadan sonra tırmanmaya devam ediyor. En azından Yılan kurtuluyor Pençesiz'in pençelerinden. Pençesiz'in kafası ayaklarımın altına geldiği sırada son kurşunu da onun suratında patlatıyorum. Ve Pençesiz'in duvara çivilenmiş olan pençeleri gevşeyerek Pençesiz'in bodrum katının dibine, yani devasa  yayaların üstüne düşmesine neden oluyor.

Aşağı bakıp onun durumunu inceliyorum. Ölmüş gibiydi. Sırtımı dönüp gideceğim sırada "olamaz! Yeniden ayaklanıyor!" gibi hiç beklendiğim bir cümle duyuyorum.

"Nasıl olur! Yav bunlarda 'can' diye bir şey yok mu!" diye söylenip asansör boşluğuna kafamı şarkıtıyorum. Gerçekten de yaşıyor! Etrafıma bakıp düşünmeye başlıyorum. Bu katın yarısı kadar inmiş olan asansör kabini gözüme çarpıyor. Biraz düşündükten sonra Yılan'a dönüp "silahını ver," diyorum.

"Ne yapacaksın ki?"

"Sen ver..."

Ve Yılan tereddüt etmeden ama merakla bana silahını veriyor. Asansör kabinine giriyorum ve ordan kabinin üstünde bulunan bir çeşit kapaktan kabinin üstüne çıkıyor. Silahın namlusunu eskimiş çelik halatlara doğrultuyorum. Çelik halatlar namluya temas bile ediyor, o yüzden ıskalamam pek mümkün değil. Ve silahı ateşliyorum. Silah sesinden çok büyük bir gıcırtı sesi etrafa yayılıyor ve kısa sürede sonra büyük bir patlamayı andıran ses resmen koca binayı sarsıyor.
Alt kata şık bir hareketle geçiyorum. "Vay... Planın hiç fena değilmiş. Pençesiz'e acıdım resmen, fena ezilmiştir asansör kabinin altında." Silahı Yılan'a uzatıp yola devam ediyorum.

***

Ve binaya girdiğimiz pencereye doğru yaklaşırken içimde bir ayrılık acısının belirtilerini hissediyorum. Kırdığımız pencereden çıktıktan sonra Yılan'a dönüyorum. O da bana bakıyor. "Burada ayrılacak mıyız yani?" diyorum. Biraz bekliyorum sonra cevap gelmeyince konuşmaya devam ediyorum: "Yıllar sonra kendimi ilk kez senin gözlerinin içine bu kadar net görüyorum. Bana bu kadar kötü davranmana anlam veremiyorum, umurumda da değil zaten. Bana nasıl davranmak istiyorsan öyle davran." Yılan'a doğru birkaç adım atıyorum. "Ama ne olur senin yanında olmama izin ver. 'Sensiz yaşayamam' gibi saçma sapan cümleler kuran aşıklardan falan sanma beni ama senden ayrılırsam senden ayrılmış olmayacağım. Kendimden ayrılmış olacağım. Benliğimi sen bana verdin, ve ama gidersen onu beni de yanında götürmüş olursun... Yıllardır amaçsız bir şekilde dolaşıp durdum. Ve ilk kez bir amacı sen bana verdin. Lütfen tek amacımı da alıp gitme..." Yapmış olduğumuz uzun konuşmadan sonra yüzüm yere düşüyor. Neler olacağını beklemeye başlıyorum. Yüzümü kaldırdığım zaman benden uzaklaşan Yılan'ı görüyorum.
Hadi ama! Yaptığım konuşma en azından biraz onu düşündürür diye düşünüyordum. Yılan'ın peşinden koşuyorum ve onun kolunu tutup kendime çekiyorum ve o sırada hiç beklemediğim bir güçle Yılan beni itiyor. " Yılanların ne için süründüğünü bilir misin? Haraket etmek için sürünürler. Avlarına iyice yaklaştıktan sonra da dimdik durur ve avlarına saldırırlar. Benim yaptığım da buydu. Sen sadece bir 'av'dın. Onun için sana sürünüyordum. Senden istediğimi elde ettim. Şimdi seninle hiçbir işim kalmadı." diyor ve hızla uzaklaşmaya başlıyor. Ben de onun arkasından baka kalıyorum. Giden keşke sadece Yılan olsa...

_________________
BÖLÜM SONU

Herkese selâmün aleyküm. Öncelikle yaklaşan Kurban Bayramınızı şimdiden kutlarım. Umarım bu bayram bol bol harçlık alır, şeker toplar ve akşam kavurma yersiniz, velhasıl hayırlı bir bayram geçer İnşallah :) Tabii bundan da fakirler de faydalanmalı. Yıl boyunca zenginlerin sofrasında eksik olmayan etten fakirler de faydalansın. Sadece bugün de değil! Ne diyor Peygamber Efendimiz: "Komşusu açken tok yatan bizden değildir..."

Umarım faydalı bir mesaj vermişimdir. Hadi selametle kalın...

KIYAMET FISILTISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin