Çılgın |21|

190 12 9
                                    

Yılan'ı çekiştirerek bir odaya giriyorum. Ardımdan kapıyı sertçe kapatıyorum. Kapının ardına etrafta bulunan masa ve dolap benzeri eşyaları yığdıktan sonra etrafı incelemeye başlıyorum soluk soluğa.

"Pençesiz de kim? Şu yaratık mı? Nerden çıktı bu kenarımın pençesi!" Yılan öfke kusarken gözüme duvarda asılı duran balta ve mızrağa benzer aletlere takılıyor. Onlara doğru koşar adım ilerliyorum. Baltanın sapını kavrıyorum ve diğer elim de mızrağa erişiyor. Mızrağı Yılan'a fırlatıyorum.

Yere düşen mızrağın çıkardığı ses üzerine Yılan irkilerek bana bakıyor. Bir süre sessiz kaldıktan sonra elindeki silahı sinirle sallayarak, "siktir! Kurşun bitti!" diyerek silahını kılıfına koyuyor. Ve eğilerek demir mızrağı yerden alıyor. Benim yanımda konumunu alarak kapıya doğru siper ediyor mızrağı.

Bir süre sessiz kalıp sessizliği bozan herhangi bir ses arıyoruz. Kısa bir müddet sonra herhangi bir ses işitmiyoruz ama ayaklarımızı titreten bir titreşimi hissedıyoruz. Ardından o titreşim de yok oluyor. Bir süre boyunca sessizlik hakim oluyor etrafa. Öylesine sessiz ki, sanki zaman durmuş gibi. Bundan hiç hoşlanmıyorum. Fırtına öncesi sessizlik bu!

Kısık gözlere Yılan'a bakıyorum. O da bana çeviriyor kaygılı bakışlarını. Yeniden kapıya baktığımız anda kapı parçalanıveriyor büyük bir gürültüyle. Her yeri toz duman sarıyor. Çürümüş tahtanın tozu ve kokusu burnumu ve ağzımı işgal ediyor. Öksürmeye başlıyor şiddetle. Dilime yapışan berbat tozun tadı oldukça iğrenç; küflenmiş ekmek gibi bir tadı var.

Başımı yeniden kapıya yönelttiğimde dağılan tozun arasından Pençesiz beliriyor. Ben onu henüz izlerken Yılan mızrakla onun üstüne hücum ediyor. Pençesiz bana odaklandığı için bunu beklemiyordu muhtemelen. Yılan, mızrağı Pencesiz'in karnına saplayarak ittiriyor mızrağı. Ta ki Pençesiz'in sırtı duvara dayanıncaya dek. Pencesiz elleriyle mızrağın daha fazla kendisine saplanmaması için büyük bir çaba sarf ediyor ve başarılı da oluyor...

Mızrağı söktükten sonra kuvvetlice yan tarafa savuruyor mızrağı. Mızrağın savrulmasından normal olarak onu tutan kişi yani Yılan da etkileniyor ve yalpalayarak dengesini kaybediyor. Pençesiz koşarak Yılan'a doğru ilerlerken bu sefer ben baltayı Pençesiz'in ensesine savuruyorum havadayken. Hamlemle Pençesiz'in Yılan'a yaptığı saldırıyı savuruyorum. Yılan da kendini toparladıktan sonra bu sefer ikimiz birden Pençesiz'in üstüne koşuyoruz. Ve Pençesiz de aynı şeyi yapıyor. Ben baltayı Pençesiz'in köprücük kemiğine indiriyorum, Yılan da mızrağı Pençesiz'in göğüsüne saplıyor.

Şiddetli darbelerimize rağmen Pençesiz ancak birkaç adım geriye savrulabiliyor. Sert ve kurumuş derisine de herhangi bir zarar veremiyoruz açıkçası. Ben yeniden baltayı Pençesiz'e savuruyorum. Pençesiz de pençelerini bize savuruyor. Benim baltamdan önce Pençesiz'in pençeleri değil de kolu bana çarpıyor ve beni ta duvara kadar savuruyor. Sırtıma çarpan birtakım sert cisimler sayesinde nihayet savrulmayı kesiyorum. Sersemlemiş bir şekilde gözlerim etrafta geziniyor. Pençesiz'le savaşmakta olan Yılan'ı görüyorum... Diğer gördüklerim ise karartından gayri bir şey olmuyor. Alık alık başım sallanırken kafama düşen sert bir şey beni kendime getiriyor ve aynı zamanda fena bir şekilde başımın ağrımasına neden oluyor. Zonklayan yeri okşarken bir yandan da kafamdan sekip kucağıma düşen cismi inceliyorum.

Üstünde "Y" harfi yazan kırmızı bir kova. Neden üstünde "Y" harfi var? Yılan'ın Y'si mi? Ahh, sanırım kafama düşen bu kova düzgün düşünmeme mani oluyor. Sonra ise okul günlerim gözlerimin önüne geliyor... Okulun bir duvarın köşesinde hep bir balta, mızrağı andıran metal çubuklar, yangın tüpleri ve şu üstlerinde "YANGIN" kelimesinin her bir harfinin ayrı ayrı yazdığı kırmızı kovalar... Cidden, o kovaların yangınla ne gibi bir alakası var? Mızrakların da?

KIYAMET FISILTISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin