Ufuğu belirleyen tepelerin arkasından, saklandığı yerden yükseliyor Güneş. Ufuğu turuncu bir renge boyarken, ışınlarını da bize eğik bir açıkyla ulaşarak hafiften ısıtıyor. Böyle bir manzara bile moralimin düzelmesine yetmiyor. Dünden beridir elimin ağrısı, bütün sinirlerimi tetikleyerek acı çekmeme vesile oluyor. Birden elimin ağrısı şiddetlenerek suratımın ekşimesine neden oluyor, bir yandan da acıyla inliyorum. Kendimi sıkarak sessizce acı çekmek istiyorum ama çıkardığım sesleri bastıramıyor ve salıveriyorum içimide haykıran çığlıkları.
"Yeter nazlandığın..." diyor Yılan. Keşke elimde olan bir şey olsaydı da nazlanmasaydım. İkinci dereceden yanık izine katlanmak pek elimde olan bir şey değil. Elimi hissetmiyorum, dışarıdan sadece kızarmış gibi görünse de içerde hâlâ alevler yanıyor. Asit yağmurunda yanan sağ elim iyleşir iyleşmez şimdi de sol elimin yanması oldukça sinir bozucu.
Adımlarımı hızlandırıp Yılan'ın gerisinde kalmamak için çabalamaya çalışırken bir şey dank ediyor aklıma. Adımlarımın hızını yeniden düşürüp, Yılan'la olan mesafemi koruyorum. Ve cebinden dün gece Yılan'ın defterinin arasından uçup ayaklarımın dibine kadar gelen kağıdı çıkarıyorum. Buruşmuş ve katlanmış olan kağıdı açıyorum heyecanla.
Kağıttan yazan, daha doğrusu çizen şey birtakım çizgiler idi. Yer yer köşelerde notlar alınmıştı. Bu şekilde bir haritayı andırıyor. Bunun bir harita veya benzeri bir şey olması beni şaşkına çeviriyor. Bunu hiç beklemiyordum çünkü, benim beklediğim şey Yılan hakkında özel bilgilerin olmasıydı. Belki de Yılan özel bilgilerini günlüğe veya deftere yazan tiplerden değildir. Belki de o defter, günlük değildir. Yoksa bir günlükten neden harita çıksın ki? Ya da neden çıkmasın ki?
Beynim iyice sulanmaya başladığında aklımdaki düşünceleri kovuyor, ilgimi hiç çekmeyen haritayı yeniden cebime koyarak, oflaya oflaya Yılan'a yetişiyorum. Koşar adım ilerlemem uzun müddet sürmeden duruyorum. Yılan da durmuştu çünkü... Yılan'ın baktığı yere baktığım zaman önümüzdeki uçsuz bucaksız çölde neler olup bittiğini görüyorum. Çölde fırtına kopuyor, yıldırımların çakmasıyla şafak vakti iki kat aydınlanıyor.
Yıldırımların kudreti, kendimi çok aciz hissetmemi sağlıyor. Bir yandan kara bulutlar çölün üstünde bir girdap oluşuturmuş. Spiral bir şekilde dönen girdap yıldırımlarla beraber hidroklorik asit kusuyor. Fırtına uzaktaydı ama yolunuzun üstünde durduğu için büyük sıkıntı çıkarıyor.
"Bu fırtınanın etrafından dolaşmaya kalksak yolumuz bir hayli uzar," diyor Yılan. "O yüzden şu küçük evde dinleneceğiz fırtına uzaklaşana kadar." Oldukça iyi bir fikirdi bu. Dün gece iyi uyuyamamaştık zaten. Böylelikle fırtınanın dönmesini beklerken kendimiz de dinlenebiliriz.
Yılan'ın işaret ettiği yere, yani arkama döndüğümde bir evle karşılaşıyorum. Aslında koca bir şehirden geriye kalan tek yapı oydu. Onun çevresinde yer yer küllerin yuttuğu koca binalardan geriye kalan moloz parçaları duruyor. Gök gürleyinci irklerek fırtınaya bakıyorum yeniden. Kopan gürültü, kalbimin yerinden fırlamasına yetecek güçteydi, neyseki kalbim kaburgalarımı aşamıyor.
Hafif tempoyla eve koşmaya başlıyorum. Yılan da arkamdan daha sakin bir şekilde geliyor. Ben evin kapısı açıp içeriye girerken, Yılan soğukkanlılığını koruyarak eve doğru yürümeye devam ediyor. Toz dolu evin içini araştırmaya başlıyorum. Oldukça küçük olmakla beraber zemini kirden, molazlarından görünmüyor bile.
Evin biraz daha içine girip incelemeye devam ediyorum. Odaları teker teker kapıların arkasından incelerken mutfağı buluyorum. Mutfağı öyle es geçilecek bir yer olmadığı için içeriye giriyorum. Oldukça tozlu ve kirlii olduğu için hijyenik bir yer olduğu söylemek pek mümkün değil. Parlak beyaz boru öylesine kararmıştı ki, onun çeşme olduğunu anlamam güç oluyor. Tezgahın üstünden göz geçirirken bir şey olmadığı kanaatine varıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYAMET FISILTISI
Science FictionEn son beş yıl önce bir insan yüzü görmüştü. O da bir su birikintisindeki kendi yansımasıydı. Dehşet verici bir radyoaktif felaketten sonra mutasyona uğrayan dünyada kendi kanınla boğularak ölmeyi mi tercih edersin? Yoksa asit yağmurlarında erimeyi...