Yılan usulle arkasını döndüğünde bir kısmı kum altında kalmış olan büyük binayı fark ediyor nihayet. Sonunda gelebilmiştik buraya, yıllar sonra buraya yeniden gelmeyi hiç düşünmemiştim, aklımdan dahi geçmemişti. Ama şimdi tam karşımda duruyordu.
"Burası mı?" diyor Yılan heyecandan dolayı hafiften kekeleyerek. Başımı soğukkanlı bir şekilde aşağı yukarı sallıyorum. Yılan'ın gözleri parlıyor ve her ne kadar dirense de yüzünde bir tebessümün yayılmasına mani olamıyor.
Binaya doğru dönüp titrek adımlarla yol alıyor. Ben de onun ardından ilerliyorum. Aslında ben de heyecanlı olmadığımı söyleyemem. Aşağı yukarı iki yılımı geçirdiğim duvarların arasına üç yıl sonra yeniden görecektim birkaç saniye sonra. Acaba ayrıldığımdan beri herhangi bir farklılık olmuş mudur? Gerçi olmaması mümkün değil. Büyük ihtimalle tanıyacağımı bile sanmıyorum beni yıllar boyunca dış dünyadan koruyan duvarları.
Binaya öncelikle Yılan varıyor, kısa bir müddetten sonra ben. Binanın tahminen yarısı toprak altında kaldığı için kapıdan girmemize olanak yok, o yüzden bir pencerenin camına geçirdiğim tekmeyle camı kırarak içeriye girebilmenin yolunu açıyorum. Bu sefer önden ben içeriye giriyorum, arkamdan da Yılan içeriye giriyor. Binanın oldukça seyrek pencereleri olmasından dolayı içeriye girebilen ışık oldukça az. Bu da binanın içini aydınlatmaya pek olanak vermiyor.
Gözlerime ve ağzıma hücum eden tozdan dolayı kuru bir şekilde öksürüyorum, ardından yaşaran gözlerimi ovuşturuyorum. Etraf karanlık olduğu için hiçbir şey belli olmuyor. Ama neyse ki çantamda duran el feneri imdadımıza yetişiyor. Feneri yakarak ışığı etrafata gezindirmeye başlıyorum. Işığın geçtiği yerleri bir yandan hafızama kazırken, bir yandan da bu yerleri, eski halleriyle kıyaslamaya çalışıyorum. Tabii buranın eski hali aklıma gelirse...
Oldukça büyük bir bina olmasına rağmen burayı avucumun içi gibi bilirdim. Şimdi de biliyorum aslında, yalnızca onları çıkarmam gerekiyor bilinçaltımım derinliklerinden. "Fısıltı nerede peki?" diyor Yılan.
"Hatırlayamaya çalışıyorum ama uzum zaman oldu, sanırım burayı epeyce unutmuşum."
"Sahi sen nerden biliyorsun ki burayı?"
Derin bir nefes alarak "eskiden burayı sığınak olarak kullanırdım," diyorum.
Yılan daha fazla soru sormayarak benim gibi etrafı incelemeye devam ediyor. Bu binada oldukça az duvar olduğu için oldukça geniş görünen bir yer. Bunun lehimize olduğunu söyleyebiliriz, ne de olsa duvarlar arttıkça görüş menzilimiz ters orantılı şekilde düşüyor. Binayı yüzeysel olarak inceledikten sonra binanın derinliklerine inmeye başlıyoruz. Birkaç adımda merdivenlerin bulunduğu yere geliyoruz. Oldukça geniş merdivenler, aşağıya doğru dörtgensel şekille kıvrılarak aşağıya doğru sarmal şeklinde iniyor. Öyle ki merdiven boşluğundan binanın zeminini dahi göremiyorum. Feneri merdiven boşluğuna tuttuğum zaman, beş veya altıncı katta bulunduğumuzu kestirebiliyorum. Allah'ım, altı katlı bir binayı butünden yutacak kadar olan bu toprak nerden geldi böyle? Belki de cevabını hiçbir zaman alamayacağımız bir soru olarak beynimizi kemirecek.
"Fısıltı alt katlarda. Oraya hemen inmeyelim bence. Öncelikle küçük bir hazırlık yapalım." Diye bir öneride bulunuyorum. Yavaş yavaş hatırlamaya başlıyorum buraları: fısıltının nerde olduğunu falan... Yılan bana bakıyor kısa bir müddet. Ardından söylediklerim oldukça doğru şeyler olduğu için başıyla onaylıyor bunu. Ben sırt çantamda çıkardığım yayı omuzuma atarken, Yılan da jarjörünü kontrol ediyor. Sırt çantamı yeniden sırtıma geçirip ilermeye başlıyorum. "Burası öyle ufak tefek bir yer değil. O yüzden aradığımız şeyi bulmak zaman alacaktır," diyorum Yılan'a, bir yandan da merdivenleri iniyorum. "Bu arada... Ben yay ve ok kullandığım için iki elime de ihtiyaç duyuyorum ama sen tabanca kullanırken tek bir elin yetiyor. O yüzden feneri sen al," diyerek feneri Yılan'a uzatıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYAMET FISILTISI
Science FictionEn son beş yıl önce bir insan yüzü görmüştü. O da bir su birikintisindeki kendi yansımasıydı. Dehşet verici bir radyoaktif felaketten sonra mutasyona uğrayan dünyada kendi kanınla boğularak ölmeyi mi tercih edersin? Yoksa asit yağmurlarında erimeyi...