Kara Toprak |14|

139 18 7
                                    

Korkudan kalbim delice atarken karanlıktan bir radyon çıkıyor. Normal bir insan boyutundaydı fakat iki ayağı üstünde yürüyemiyor gibiydi. O nedenle ellerini de yürümek için kullanıyor. O pozisyondayken dirsekleri havaya kalkıyor, dizleri ise hafifçe yere sürtünüyordu. Ve radyonun cildi sanki ateşte yanmış gibi simsiyahtı.

Radyon, Yılan'a doğru ilerlerken ben Yılan'ın silahını çıkarıyorum. Ben silahın kabzasını elime aldığım sırada daha nişan bile alamadan radyon, Yılan'ın üstüne atlıyor. O esnada tüylerim ürpertiyor. Telaşlanmaya başlıyorum. Radyon tüyler ürperten hırıltılarla Yılan'ın üstünde, onu pençeleriyle tırmalamaya, dişleriyle ısırmaya çalışıyor. Yılan da ellerini ve ayaklarını kullanarak kendini radyondan uzak tutmaya çalışıyor.

Bu boğuşmada Yılan'ı da vurabilme ihtimalim var, o nedenle öfkeyle silahı indiriyorum ve koşarak Yılan'ın yanına gidiyorum. Onun yanına vardığım zaman endişeyle onların boğuşmasını izlemekten başka bir şey yapmıyor, yapamıyorum. Yılan acı bir feryat kopardığı sırada ellerim aniden ve rastgele onların üstüne gidiyorum. Yakaladığım bir şeyi sıkıca tutup, güçlü bir şekilde çekiveriyorum. Sert teninden de anlaşıldığı gibi radyonu tutup çekmiştim. Ama iş bununla bitmiyor.

Yerde yatan, sadece karnı inip kalkan Yılan'ı gördüğüm esnada büyük bir pişmanlıkla dizlerimin üstüne çöküyorum. Gözyaşlarım birikip yanaklarımdan aşağıya akarken "hepsi benim suçum, lütfen affet beni..."  diye ağlamaklı bir sesle mırıldanıyorum. Yılan yarı açık gözleriyle bana bakarken işaret parmağını usulle kaldırıp bana doğru tutuyor. Şaşkınlıkla ona bakarken arkamdan gelen hırıltılardan dolayı hızlı bir refleksle arkamı dönüyorum. Ve simsiyah radyonun bembeyaz gözleriyle göz göze geliyorum.

Ben ellerimle onun boğazına yapışmaya, ise dişleriyle benim boğazıma yapışmaya çalışıyor. Neyse ki uzun kollarım, radyonun dişlerini gırtlağımdan uzak tutuyor. Fakat radyonun da uzun kolları vardı, üstelik pençeleri de var. Ve pençelerini benim kollarıma geçiriyor. Radyonun pençeleri etimi koparırken surtımı ekşiltiyorum. Kollarım da titremeye başlayıp, kazağımın kolları kanımın rengine bürünürken ayaklarımı radyonun karnına götürüyorum. Ve bacaklarımı yay gibi kullanarak üstümedeki radyonu metrelerce havaya uçuruyorum.

Radyon yere sertçe çarpıyor. Bense soluklanıyor ve kendime gelmeye çalışıyorum. Nihayette ayağa kalkıyor ve Yılan'a doğru dönüyorum. Yılan yattığı yerden kalkmış, duvara yaslanmıştı. Yorgun gözlerle bana bakıyor. Kıyafeti yıpranmıştı ve üstünde kan lekeleri vardı. Kan lekelerini gördüğümde hızla onun yanına gidiyorum. "İyi misin? Yaralandın mı?" diyorum. Soluğum kesildiği için kesik kesik çıkmıştı cümleler ağzımdan.

"İyiyim..." diyor Yılan. Ama ses tonu bunun aksini söylüyor. Onun üstündeki kan lekelerini inceleyip soruyorum:

"Yaralanmışsın..!"

"Yok bir şey, eski yaralarım biraz açıldı sadece," diyor Yılan usanmış bir sesle.

Radyonun inlemeleri kulağıma geldiği esnada arkama dönüyorum. Radyon ayağa kalkmak için debeleniyor, büyük bir çaba sarf ediyor. Fakat amacına ulaşamıyor, yerdeki cam parçaları ona batmış ve sırtında derin yaralar açmıştı. Silahımı çıkarıp hiç bekletmeden ateş ediyorum. Radyonun alnına isabet ederek beynini etrafa saçan kurşun, radyonun debelenmesini, inlemesini keserek hayatının nihayetine erdiriyor.

Silah sesi hastanenin boş koridorlarında yankılanıp işitilmeyecek seviyeye eriştiğinde boş mermi kovanı yere düşüp sekmesiyle etrafa yaydığı tıkırdama sesi işitiliyor bu sefer.

Hiddetimden dolayı çehrem ürpertici bir hal alıyor. Alnım kırışıyor, kaşlarım çatılıyor ve dişlerim hafiften belli olacak sekilde ağzım düz bir çizgiye dönüyor. Cansız bir şekilde yerde yatan radyona kin dolu gözlerle bakarken beni birisi omuzundan tutuyor ve kendisine çeviriyor. Yılan'ın sakin olmasını söyleyen simasıyla karşılaşıyorum. Ve sakinleşiyorum, içimdeki kin ve öfke yok oluyor.

KIYAMET FISILTISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin