Ada Özer
Sabah erkenden uyanıp hazırlandım. Bugün yurt işlemlerini de halletmem gerekiyordu. Ev de yaptığım kısa kahvaltıdan sonra uzun yolu olan okula gitmek için evden yeterince erken çıkarak okula geldim.
Okula vardığımda dersin başlamasına uzun bir süre vardı. Okul da çantamı sormadığım hademe kalmamış sanki çanta yer yarılmış içine girmişti.
Çaresizliğin dibine batmış durumda sınıfa girip herhangi bir sıraya oturdum. Hayır çantayı içindekileri geçtim bari kimlik gitmeseydi.
Kafama sıraya yaslayıp dün ne kadar çok şey yaşadığımı düşünüyor, dün geceden beri kafa yormama rağmen hala akıl sır erdiremiyordum ki kafamda bir el hissetmem ile irkilip başımı bir an da kaldırmam bir oldu. Başım da dikililen ve çok yakınım da bulunan hala ve hala adını bulamadığım göz rengi olan dün çarpıştığım çocuktu. Dün çarpışmamızda yanında ki çocuk sayesinde duymuştum zaten adını. Bora..."Dünkü sakarlığına sınıf şaşırmadığına göre alışkınlar sanırım sen de huysa demekki. Ama dikkatli olmalısın sakarlık yanında unutkanlık iyi olmaz." Sokmaya çalıştığı lafa mı yansam anlamadığıma mı yansam bilemeden hiddetlendim.
" Efendim? Neyden bahsediyorsunuz pardon ama bu dalga amaçlı konuşmaları ne cesaretle yapıyorsunuz?"
Tamam yakışıklı olabilirdi tamam kabul çok yakışıklı olabilirdi ama bu ona başkalarını küçümseme yetkisi vermiyordu. Böyle insanlardan nefret ederim. Tanımadıkları insanlar hakkında saçma sapan olmayan beyinleri ile birşeyler kurup insanı sinir ederler.
Bu tipten egoistlikten başka ne beklenebilir ki zaten?
Ben daha kendimden geçmiş bir süre daha söverken dün okula gelirken taktığım kıyafetimle uyumlu kahve rengi deri sırt çantası gözüme ilişti.
Şuan sevinçten utanmasam kasap havası açıp halay çekebilirdim ama ortam müsait değildi.Çantamı onun ellerinin arasında görünce utanmam için halaya gerek kalmamıştı. Utançtan yerin dibine girip bir daha çıkmamayı isterdim.
"Sanırım durumu kendi kendine kavradın. Pek birşey demiyeceğim." dedi ve sesi yine alaylı bir ton da çıkmıştı. Ama bu sefer sonuna kadar haklıydı saçma sapan abartmış sonra da ona kızmıştım.
Adını bile başkasından duyduğum birine karşı çıkmıştım saniyeler önce.
Allahım noluyordu dünyanın sonu falan mı geliyordu."Şey şey ben teşekkür ederim.." diye mırıldandığım da süt dişi gibi bembeyaz dişleriyle sırıttı. Ve çantayı masama bıraktıktan sonra 'önemli değil' anlamında başını salladı.
Boş boş birbirimize bakarken birşey bekliyor gibiydik.
Bekliyor gibiydik ne demekse basbayağı benimle tanışmaya çalışmasını bekliyordum!Yüzünde ki sırıtma gitmeden elini öne uzatarak "Bu arada ben Bora Soysal." Dedi.
Eline aptalca baktığımı fark edince yaygan durduğum sıradan hızla doğrularak elini tutup nazikçe salladım. "Ben de Ada. Ada Özer."
Yüzüne bir düşünce havası yerleşti ve gözleri bir yere takılı kaldı. Sonra "Hmm soy ismin ne kadar yaygın etraftan çok duyuyorum." Diyerek yeniden sırıtmaya başladı.
Elimi bırakır bırakmaz ben de omuz silktim. "Normal, ben de eşi benzeri yok demedim." Dediğim de yaptığıma hem kendim hem o şaşırmıştı.
Cidden olacak iş değildi. Yıllardır insanlarla doğru dürüst konuşma kuramayan Ada Özer karşısında ki devasa yakışıklılıktaki adama kekelemeden konuşuyor hatta laf sokuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAZ YAĞMURU~
Romance"Ada sence bizim birbirimizi bulmamız kader değil mi?" Yeşilin tonu ormanları utandıracak , aralara karışmış olan mavinin tonu okyanusları kıskandıracak, en açık tonda ki kahverengi ile toprağı hatırlatacak gözlerini ; rengi sarılıktan dolayı ölü y...