1 Ay Sonra:
Ada Özer
Hafızama kazınan ne olduğuna , nasıl tepki vermem gerektiğine bir türlü karar veremediğim hayatımı tam merkezinden sarsan o günün ardından yaklaşık bir ay geçti. Koskoca onlarsız, tatsız, tuzsuz bir ay. Staja başlayalı geçen tam bir ay.
Düşündüğümde , davranışlarımın rutinliğine bakılırsa alıştım sayılır. Sadece hala içim de fazlasıyla yer kaplayan o duygunun burukluğunu gün be gün bir taş misali zor olsa da yerden yere vurup parçalamaya çalışıyorum o kadar.
Farkındayım bu duyguya 'cık' eki getirerek küçülttüğüm gibi yok etmek kolay değil. Hayat ne zaman kolay oldu ki. Kendini kandırarak avutmak kolay ama gerçekle yüzleşmek bir o kadar zor.
Hayat işleri zorlaştırıyor da neymiş? Sorun hayatta değil hayatına şekil veremeyenlerde. Ki ben o tanımın vücut bulmuş haliyim.
Yıllarca okuduğum kitaplarda, izlediğim dizi ve filmler de hatta şarkılarda bile konu olan şeyin ; özenerek merak ettiğim şeyin beni bu kadar utandırıp milyonlarca duyguyu bir arada yaşattığı için sarhoş etmesi normal miydi? Peki sırf bunun için herşeyi geri de bırakıp kaçmak adil miydi?
Cevap basit bunun ben de farkındayım. Hayır değmezdi. Ama siz bilir misiniz ki hayranlıkla baktığınız adamın size fahişe gibi davranıp onurunuzu kırması nedir?
Yüzüne bakınca bile içinizi fokur fokur kaynatan adamı sırf içti diye bir bardan -özellikle başka kızların yanından- toplamak nedir.
İşte düşünceleri dışarı döktüğünde olay bu kadar basitti ama ya işin içine duygular girerse?
O boktan kendini her yer de olur olmaz gösteren duygular. Hayır sevgiden felan bahsetmiyorum tam olarak; gurur , korku , utanç, inat bla bla bla daha milyon tane gereksiz her şeyde parmağı olan duygular.İşte bu kadar aciz insanoğlu, daha nice güzel duygu varken ortalığı karıştıracak olanı seçer.
Durumum bir aydır özetle buydu. Bir aydır kendimi kötülüyor o gecede olanlara anlam vermeye çalışıp Bora'yı affedebilmek için suçsuz çıkarma çabasındaydım ki suçsuz çıkarmasam ne olacaktı ki şu staj bittiğinde onu görür görmez affetmeyecek miydim?
O zaman neydi bu üstümde ki umutsuzluk, kırgınlık. İçim de her gün gittikçe azalması gerekirken azar azar daha da büyüyüp şiddetlenen bu duygu.
Dediğim gibi şu boktan bir ay da beni, ne kendimi verdiğim dersler ne de oradan oraya koşturduğu staj yormuştu. Tek yoran kalbimdeki ağırlık ve ona neden olan düşünceler.
Kendime hatırlatmama gerek yok biliyorum hatta her zaman da diyorum Melis, Ekin ve Bora onlarla tanışalı bir hafta anca olmuştu ama onlara o kadar alışmıştım ki şimdi nedenini daha iyi anlıyorum ben onlar da yıllardır bulamadığım aile sıcaklığını tek günde bulmuş diğer günler de de pekiştirdiğim için uyuşturucu gibi onlara bağımlı hale gelmiştim. Her gece hatta gece de neymiş her göz kapatışım Melis'in içten gülüşleri ve bakışlarımızla anlaşmalarımız, Ekin'in bana her seslendiğinde sevimli sevimli "Adacık" diyişini hatta Bora beni son görüşmemizde kırsa da onun o kahverengi gözlerine bakmayı bile delicesine özlemiştim. Onlarsız nefes alamıyor gibiydim. Nefessiz günler yaşıyor gibiydim. Oksijensiz solunum bir insan da nasıl gerçekleşir kategorisine adaylığımı koysam açık ara farkla kazanırdım adeta.
Gözlerimin dolduğunu fark edince fabrikada olduğumu anımsayıp etraftakilere rezil olmamak için hemen elimin tersiyle göz yaşlarını geldiği yere geri dönmesi gerektiğinden ittim. Onlar her ne kadar görünmediğini düşündüğüm sıcaktan gözlerimin yanlarına doğru yapışmış saçların arasından yol alarak dökülse de umursamadan kendi kendime fısıltı şeklinde "Ağlamak yok beyin göze sinyal gönderip durma! Siz gözyaşları akmayacaksınız nokta. Geri dönün marş marş!" emirler yağdırıyordum komutan edasıyla. Çünkü ağlarsam duramazdım , durduramazlardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/49204067-288-k796539.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAZ YAĞMURU~
Romance"Ada sence bizim birbirimizi bulmamız kader değil mi?" Yeşilin tonu ormanları utandıracak , aralara karışmış olan mavinin tonu okyanusları kıskandıracak, en açık tonda ki kahverengi ile toprağı hatırlatacak gözlerini ; rengi sarılıktan dolayı ölü y...