Ellerimi yıkarken ayna da kendime baktım yıkılmış haldeydim.
Ailem, babam, Yağız çok ama çok sorunum vardı. Bir yandan ise merakım dün uyuduktan sonra ne olduğunu hiç öğrenemeyeceğim sahneler hakkında fikir yürütmeye çalışıyordu özellikle de itiraflar bölümü nasıldı acaba sadece kendi dediklerimi hatırlıyordum ya Bora? Bora nasıl itiraf etmişti? Beni yine böyle öpmüş müydü ya da sarılmış mıydı? Hiç birinin cevabını belki de öğrenemeyeceğim ama olsundu ben şuan bana huzur veren adamın yanındaydım ya yalanları da, aldatmaları da, arkadaşlık sorunlarını da bir şekilde hallederdim...
************
Ada ÖzerDerin bir nefesten sonra hala aptal aptal, biraz fazla yukarı asıldığı için göğüs çizgime kadar anca kendimi gördüğüm aynayla bakışıyordum. Aklımı demin ki olaylar kurcalıyordu. Bora'nın sözleri dokunuşu hatta öpüşü her hamlesi ayrı ayrı aklımın unutulmazlar köşesine adeta kazınıyordu. İlk tanışmamız da beni yere seren adamın şuanda hayatımı ayakları altına sereceğini düşünemezdim bile. Aylar önce biri gelip bana böyle olacak dese pardon ama münasip bir yerimle katıla katıla gülerdim. Ama şimdi çok farklı...
Aklımdan deminden beri hiç çıkmayan görüntülerle utancım yanaklarım da pembeleşmeler halinde kendini gösterirken aynı zamanda bu duyguların güzelliğiyse dudaklarımı kıvırarak belli oluyordu. Hayatıma giren bu adam sayesinde gülmenin ne olduğunu dahi bilemeyen ben için kelime anlam kazanmış üstüne üstlük yüzümde büyük bir yer edinmişti.
Düşündüğüm her şey beni ona bağlıyor kalbimin tekrar tekrar hiç durmaksızın göğüs kafesimi delmeye çalışır gibi atmasına sebep oluyordu. Yüzümdeki kızarıklığın geçmesi için düşüncelerime sürekli ara verip yıkadığım yüzüme son bir kez daha su çırptığım sıra kapının tıklatılması ile suyu kapatıp alelacele yüzümü silmemle kapıyı açtım.
Ya da açmaya çalıştım desem çok daha doğru olur tabi. Evin her tarafı fazlaca genişken şu banyoyu niye küçücük yapmışlar anlam verememiştim. Fısıldayarak "Şu koskoca, her tarafı fazlaca para kokan evde küçültecek burayı mı buldun be adam!" diye müteahhite söylenirken ayni zamanda kapıyı açmaya ilk yeltendiğim sıra kapının altına girip yüzülen ayağıma evlat acısı misali bakıyordum. Kapıyı falan unutmuş eğilip yüzülme nedeniyle oluşmuş hafif kanlı ayağıma yaklaştım. Kandan pek hoşlanmazdım. Hatta hiç hoşlanmaz gördüğüm yerde fenalık geçirirdim. Sürekli bir yerlere kolumu bacağımı vurduğum ya da sakarlıkla kestiğim için küçük ve miktarca baya az olan kana alışmıştım ama bu gerçekten fazlaydı. Başımın dönmesi kaçınılmazken geri çekildim ve arkamdaki lavabodan destek alarak yere oturdum. Kapı ısrarla tekrar tıklatıldığın da zorla da olsa mırıldanma gibi çıkan sesimle "Aç" diyebildim.
En azından yalnız değildim biri gelip hemen yardım edebilirdi buna mesuttum. Kapı tam açılırken kafamı umutla çevirmiştim ki yavaşça açılmaya başlayan kapı hızlıca tekrar kapandı. Bu da neydi şimdi resmen gösterip vermemekti!
Gözlerimin takılı kaldığı kapının arkasından Bora'nın sinirli sesinin gelmesiyle her ne kadar halsizde olsam irkildim.
"Ekin abicim dolu görmüyor musun? Git kendi odandakini kullansana!" diye hafifçe bağırdı. Bunun üzerine hareketlenme sesleri ve kulpun aşağı doğru çekilmesiyle biri gelmeye karar verdi diye şu halde sevinmeye başlamıştım ki daha açılmadan tekrar çekilmesi beni çileden çıkarmıştı. Çıkabilecek en yüksek sesle "Ah hadi ama dalga geçiyor olmalısınız!" diye isyan ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAZ YAĞMURU~
Romance"Ada sence bizim birbirimizi bulmamız kader değil mi?" Yeşilin tonu ormanları utandıracak , aralara karışmış olan mavinin tonu okyanusları kıskandıracak, en açık tonda ki kahverengi ile toprağı hatırlatacak gözlerini ; rengi sarılıktan dolayı ölü y...