Ada Özer
İstemsizce gülümseyip "Tamam Eylül ben seni gezdireceğim."
Verdiğim cevap ile sevinmiş ve tatlı tatlı gülümsedi. Evet cidden tatlıydı.
Tabi ki kıskançlık yapmıyorum kız güzel karşı çıkamam.Maalesef...
"Teşekkür ederim Ada. Bora ilk senden bahsettiğinde iyi biri olduğunu anlamıştım." diyerek gülümsemesi genişleme ile sırıtmaya dönüştü. Aklıma bir kaç milyon soru üşüştü ama en önemlisi...
Bora benden Eylül'e mi bahsetmiş? Acaba ne anlamda bahsetti?
Bu durum tuhaftı kızın yanın da yüzümüze bakmıyor ve onunla konuştuğu zamanda konu bana mı gelmişti?
Of hayal kurma Ada en fazla tanıştığımızı söylemiştir.
Bir kere ulan bir kere düşüncelerimi çürütme şurada bir sevineyim ama yok olur mu bozmadan yapamaz...
"Eheh öyle mi? Bana da ilk senden bahsettiklerinde öyle düşündüm. İnan düşüncelerimiz karşılıklı." diyerek yalandan sırıttım. Sırıtışım da samimilik yaratmaya çalışıyordum.
Küçük pembe yalanımı tabi ki saniyesine farkeden Melis hafif bir hareketle bana saha çok yaklaşıp küçük bir kıkırdama eşliğinde dürttü ve bana dönerek sadece benim görebileceğim ağız hareketi ile 'İnan düşüncelerimiz karşılıklı' diye taklit çıkardı. Buna karşı tepkisiz kalamayıp ben de kıkırdadım.
Melis ile abartmadan kestik ve onlara döndüğümüz sıra Bora 'ya bakışlarım kaymıştı.Bize anlamayan bakışlar atıyordu. Biraz da asılmış bir surat ifadesi. Bu da nesiydi şimdi.
Eylül'ünle dalga geçtik diye mi bunlar yakışıklı çocuk??!!?!
İçimde bağıran sitemleri durdurmaya çalıştım ne kadar dalga geçsem de canım yanmıştı. Ben bu duygulara uzaktım. Nereden çıktı durduk yere?
Bok mu vardı? ~Evet
Hep aklıma Melis sokmuştu. Cadı ne olacak aklımda hiç Bora felan yoktu. Hep arkadaş doldurması bunlar. Yoksa Bora'yı düşünmek, kıskanmak felan hiç canım...
Tamam kendim bile inanmadığıma göre bu kısmı atlaya biliriz...
Daha fazla ona bakmanın şüphe uyandıracağını düşünerek onu umursamamaya çalışaraktan~ne kadar olabilirse artık ~ önüme döndüm.
Gözüm , kendini artık iyice salmış çime benzemekte pek ısrarcı olmayan zemine kaydı. Ve zemine değmesine bir iki saniye kalan yaprak takıldı. Kafamın yanından süzülüp düşmüştü. Yüzüme de değmesi cabasıydı. Yüzüme değmesi ile hafif gıdıklanmış ve kıkırdamıştım. Yaprağın düştüğü yere hala bakarken zemin deki telefonuma baktım.
Ekranında bir yansıma vardı. Ve o yansıma da telefona bakıyordu. Sanırım o da benim onu telefondan gördüğüm gibi beni görüyordu. Ve gözleri arsızca yüzümde dolaşıyordu. Hissedebiliyordum yavaş yavaş ve dikkatli bakışlar atıyordu. Bense sadece onun gözlerini inceliyordum. Neden bilmiyorum ama ona baktıkça içimde birşeyler eriyor gibi oldu ve esen bir sonbahar gününde beni saniyesine boncuk boncuk terletti.
Kendime daha fazla eziyet etmemek için telefona atılıp "Saate bakayım bir" diye mırıldandım. Elime aldığım gibi acelem varmış edasıyla kilidi açtım ama sadece saate bakacaktım. Pekala ne yapıyordum tabi ki ekrana bildiğiniz mal mal bakıyordum. Ekran ışığı gittiğinde gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim. Melis normal bir sesle "Kaçmış saat? Derse çok mu?" dediğinde ise saate bakmadığı aklıma geldi. Onlara çaktırmadan bir kez daha ekranı açıp baktığımda dersin başlamak üzere olduğunu fark edince ayaklandım. Ben ayaklanınca sanki bu anı bekliyorlarmış gibi sorgulamadan hepsi bir anda kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAZ YAĞMURU~
Romansa"Ada sence bizim birbirimizi bulmamız kader değil mi?" Yeşilin tonu ormanları utandıracak , aralara karışmış olan mavinin tonu okyanusları kıskandıracak, en açık tonda ki kahverengi ile toprağı hatırlatacak gözlerini ; rengi sarılıktan dolayı ölü y...